- 749 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
MAL PAZARI ...
Acil bir iş icabı Kastamonu’ya gelmiş, kısa süre de olsa Ankara’nın yoğun trafiği ve pazar stresinden kendimi soyutlamıştım. Burada yapılması gereken işleri takibe koyulmuş iki gün koşturup durmuştum.
Bugün günlerden Cumartesi. Hafta sonu. Resmi tatil.Ben de bundan istifade ederek sabah biraz geç kalktım.Her sabah beşte ayakta iken bu sabah, yedide yataktan fırladım.Sağa,sola dön bir türlü zaman geçmeyince dayanamadım,kalktım.Kayınpeder ve kayınvalide mutfakta sabah kahvaltısını hazırlamışlar,beni bekliyorlardı.Evde kimseler yok,üçümüzden başka.Kayinçi,bir üst dairede.O,zaten bir evin tek erkek çocuğu olduğu için nazlı büyümüş.Rahatından taviz vermek istemeyen bir tip.Ne zaman gönlü olursa o zaman kalkacak.Zaten bütün sıkıntılar da onun bu vurdumduymazlığı yüzünden çıkmış;benim koşturup uğraşmalarım da hep bunun yüzünden oluyor…
Neyse sabah kahvaltısını yaptım.Evdekilere:
-Şöyle şehri turlayacağım.Belki mal pazarına gider,kurbanlıklara bakar,ne var ne yok bilgi sahibi olurum” dedim
Kayınvalide:
-Hey oğul, bi göz kulak ol bakayım,fiyatlar ne durumda.Gerçi kurban bayramına da yirmi gün var ama olsun.
-Tamam.Sen merak etme,pazarın altından girer üstünden çıkar, hepsini öğrenirim…
İstikametim, mal pazarıydı.Adımlarım,beni o tarafa doğru sürüklemeye başladı.Pazar giriş yerine yanaştığımda;arabaların yoğunluğundan yol neredeyse tıkanmış gibiydi.Bir arabanın girebilmesi için karşıdan gelenin yola girmeden bulunduğu yerde kesinlikle beklemesi gerekiyordu.
Benim için sorun yoktu nasıl olsa. Aralardan kıvrılıp mal pazarının giriş kısmında kendimi buldum. Bulunduğum yer,biraz üstte olduğu,hayvanların bulunduğu yere yukardan neredeyse kuşbakışı olarak bakmamı sağladığı için, etrafı kısa bir süreliğine de olsa izlemeye başladım.Büyük baş hayvanlar,mal pazarının etrafındaki padoksların içerisine alınmışlar,alınmayanlar da pazarın ortasında,yularları sahiplerinin ellerinde müşterilerini beklemekte.Alıcıların bazıları,içerilere kadar girip hayvanların sahipleri ile sıkı pazarlığa tutuşmaya çalışıyorlar,bazıları da gelişi güzel dolaşıyorlardı.
Bir anda sıkı pazarlıkların arasında kendimi buldum.Bir hayvanın etrafında sahibinden hariç beş altı kişi kümelenmiş;satıcı ile alıcı kollarını uzatmışlar,elleri birbirine kenetlenmiş,bir üçüncü kişinin de eli,kenetlenmiş olan ellerin üzerinde onlara desdek veriyormuşçasına,kah satıcıya dönüyor kah da alıcıya:
-Sen ne dedin, gaç gayma verdin?
-Ben on sekiz(bin sekiz yüz tl.) verdim.
Diğerine dönüp:
-Sen ne istediydin?
-Ben de yirmi(iki bin tl. gayma( istedim.Fazla değil.Benim hayvanım besilidir.
Alıcı,onsekizde ;satıcı da yirmide direnince anlaşma sağlanamıyor.Yukarı aşağı sallanan ellerin hızı kesiliyor ve birbirlerinden ayrılıyorlar…
Oradan ayrılıp başka bir kalabalığa yanaşıyorum.Olanları izlemeye çalışıyorum…
Biri,diğerine:
-Bu hafta alıcı pek olmaz.Genelde fiyat öğrenmeye geliyorlar.
Ben de merak var ya:
-Ne zaman alıcı olur,dayı?
-Son hafta hızlanır evlat.Bazen de belli olmaz.Bir bakmışsın hayvan az gelmiş,fiyatlar fırlamış.Çok gelmiş,fiyatlar düşmüş.Bu işler böyledir..
Başka bir hararetli pazarlığa tanık olmaya çalışıyorum.
Her iki tarafın da elleri birbirlerine yapışmış,yukarı aşağıya doğru sallanıp duruyor.
-O fiyata olmaz…Asla olmaz…
-Olsun canım,arada ne var ki…
Bir üçüncü kişi,elini onlarınkinin üzerine koymuş destek vermeye çalışıyor:
-Hadi ver… var hayrını gör…hadi görr…
O arada satıcının kafasındaki şapka fazla sarsıntıdan dolayı, yere düşüyor,alıcının da sigarası,dudaklarına yapışmış,her konuşmada yukarı aşağıya iniyordu…
Nihayet,o kadar debelenmeden sonra tartışma, anlaşmayla bitti de rahatladım…Gözlerim,adamların kollarındaydı.Yukarı aşağıya sallandıkça benim de gözler,aynı istikamette gidip geliyordu…
Bu pazarlık işi gizliden gizliye hoşuma gitmişti doğrusu.Valla ben de kafaya koydum,pazarlık yapmaya.Ne gele gele…Bir hayvana göz koymalıydım.Şöyle mal pazarının içinde yarım tur attım.Yalandan hayvanların butlarına şaplak atıp, “maşallah hayvan yemden beslenmiş “ dedikçe sahipleri yan gözle bana doğru “adam,hayvanın iyisinden anlıyo valla” dercesine suratıma bakıyorlardı…İş olsun diye bir kaçına da bu hayvan küspe tuz karışımıyla şişirilmiş dedikçe de “ has…tir lan sen ne arsın..” diye bakışlarını fırlatıyorlardı…
Neyse hayvanın birinin kuyruk sokumundan tutup, omuz hizasına dek elimi bastırdım.Satıcının yanına yanaştığımda birden.
-Tut elimi dedim.
Adamla başladık kollarımızı sallamaya. Salla babam salla.Aman Allah’ım, adamcağız,alıcıyı gözünden tanıdı.Bir türlü ellimi bırakmıyo.Neydi başıma gelen bıraksa da kurtulsam.İmkansız.Kol,omuzdan kopacak neredeyse…Bari hayvanı alayım da canımı kurtarayım…
O, “yirmi gayma” dedikçe ben,” onsekiz gaymada” ısrarcı oldum. Neyse bir üçüncü kişi ondokuz diye bizi antlaştırmaya çalıştı.On sekiz buçukta her şey bitmişti.Adam:
-Var hayrını gör demez mi.Hayvanın yularını elime tutuşturdu.Ben,bir hayvana,bir adama baktım.İş bitmişti.Cüzdanımdan parayı çıkarıp saydım.Hayvanın yularını çekip pazardan ayrılmaya çalışırken adam,arkamdan bağırıyordu:
-Dayı, hayvanın yularını sıkı tut.Kaçırmayasın.Yoksa yeniden kurbanlık almak zorunda kalırsın…
Yolda giderken yulara öyle sıkı sıkıya sarıldım ki;hayvan, bir iki kez kaçmaya yeltendi ama ben yolda sürüklenip kan ter içinde kalma pahasına yuları,bırakmadım…