DİN VE İNANIŞ ÜSTÜNE
2000’li yıllarda bir dine inanmakta o dini yaşamakta çok zor. İnsan neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamıyor.
Haçlı seferleri ve coğrafi keşiflerle din ve din adamlarına olan bağlılıkta zayıflamalar görülmeye başlandı. Hıristiyanların Haçlı seferleriyle Müslümanlardan aldıkları kâğıt ve mürekkepler sayesinde okuma yazma bilen sayısı artmış, din adamlarının söylediklerinin İncil deki gibi olmadığı anlaşılmış ve din adamları eski otoritelerini kaybetmeye başlamışlardı. İnsanların dine olan bağlılıkları azalmış. Doğal olaraktan dinsizlik yavaş yavaş baş göstermeye başladı. Bu dini bilgileri sorgulama bilimde inanılmaz gelişmelere neden olmuş ve dinsizliğin verdiği yararlar sayesinde dinden kopmalar daha bir hız kazanmıştı. Ve bu öyle bir hız kazanmıştı ki diğer dinlere sıçramıştı. Dinsizlik moda olmuştu artık. Dinin nedir diye sorulduğunda inanılmaz bir gururla komünistim cevabı verilebiliyordu, halada veriliyor. Yontma taş devrinden beri devam eden dini inanış 20.yy itibariyle sönmeye başlıyordu. Bütün dinlerdeki kutsal kitaplar içinde bulunduğumuz çağı kıyametin alametleri olarak görüyorlardı.
Çağımız, kim ne derse desin para çağı, bilgi de parayı getirdiği için bilgi çağı diyorlar. Bu bir tür güzel adlandırma. Hikâyede ne güzel söylemiş şeyh efendi:
Bir gün Osmanlı imparatorluğu toprakları sınırları içinde çok iyi, bilge bir şeyh yaşıyormuş. Bir Pazar günü bizim şeyh Pazar çöplerinin üstüne çıkmış ve ‘’herkes beni dinlesin’’ demiş. Bütün halk şeyhi çok sevip saydıklarından herkes etrafına toplanmış. Şeyh ‘’Sizin Allah’ınız benim ayaklarım altındadır’’ demiş. Bütün halk panik içinde birbirlerine bakmışlar. O dönemlerde dine ve Allah’a hakaret etmenin suçu kesinlikle idamdı ve af edilmesi söz konusu bile değildi. Bunu çok iyi bilen halk olacakların farkındaydı. Derhal sultanın askerleri şeyhi tutuklamışlar. Sultan, şeyhin ertesi gün idam edileceğini tellaklarla tüm halka bildirmiş. Ertesi gün korkulan şey olmuş. Şeyh ibret olsun diye meydanda tüm halkın önünde idam edilmiş. Bu olayda unutulup gitmiş.
Ne zamanki sultan ölmüş yerine oğlu tahta geçmiş işin aslı o zaman öğrenilmiş. Bir gün yeni sultan pazarda gezmek istemiş. Derhal atı hazırlanmış, muhafızlar arkada sultan önde başlamışlar Pazaryerini gezmeye. Sultanın yanındaki vezirlerden biri şeyhi ve başına gelenleri anlatmış sultan bilgili ve akıllı bir adammış. ‘’Şeyhin, üzerinde Allah’ı inkâr ettiği çöp yeri hala duruyor mu?’’ diye sormuş. Vezir isterlerse sultan efendimizi derhal götürebileceğini söylemiş ve gitmişler.
Sultan biraz çöpün etrafında dolaşmış, uzun bir müddet düşündükten sonra muhafızlarına derhal çöpün dibini kazmalarını emretmiş. Muhafızlar kısa bir şaşkınlık anından sonra başlamışlar çöpün dibini kazmaya. Kazmışlar kazmışlar ve en sonunda bir sandık bulmuşlar. Sandığı açınca şaşkınlıktan küçük dillerini yutmak üzerelermiş; çünkü sandığın içi altın doluymuş. Sultan anlamış işin aslını ve şeyhi mezarını hak ettiği yere bir camii avlusuna yerleştirmiş ve camiye şeyhin adını vermiş.
Galiba şeyh gereken her şeyi söyledi. Çağımızı en güzel şekilde açıklamış.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.