- 566 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
213 - DAĞDA TEFEKKÜR
Onur BİLGE
Gecenin ikisi... Pencereyi açıp, etrafı seyretmeye başladım. Tertemiz bir hava vardı. Yağmur çiseliyordu. Etrafta çıt yoktu. Gökyüzünün laciverdi, yer yer yanakları kızarmış utangaç bulutlarla desenlenmiş nadide bir kumaşa benziyordu. Aralarından yıldızlar bakışıyor, birbirlerine göz kırparak işaretleşiyorlardı. Ay, ayrı baş çekmiş, almış başını aheste aheste gitmekteydi!
“Git, gidebildiğin kadar, sevgili rüzgâr; dolaş dünyayı, yıldızı, ayı, pürneşe; selam götür güneşe!” diye fısıldadım, beni ferahlatan esintiye.
Güneş, eşine kavuştuğunda; gece karardıkça kıskançlığından, dağ da kararıyor... Merhametle su serpiliyor üzerine. Yüzü yıkanıyor. İncinmiyor, en narin yaprağı bile bir tek bitkisinin! Dağ, kar arıyor, hasret bitecek, kış yakın, kavuşacaklar, ciğeri soğuyacak!
Herkes uyuyor. Evlerin ışıklarını sönmüş, kapıları pencereleri kapanmış. Hayalet kente dönmüş, çılgınca yaşayan ve yaşatan şehir. Yavaşça sesleniyorum, uyuyanlara:
“Yakın ışıkları, pencereleri açın! Açın avuçlarınızı çiseleyen yağmurun altına! Bu yaz da altına dönen ekinler için şükredin, tohumların çatlaması için dua edin ki sicim gibi rahmet insin! Dinsin susuzluğu, huşu içinde secde etmekte olan toprakların! Kurak gönüller rahmete doysun! İnsanların ve cinlerin, dünyevi ve uhrevi mutluluğu için yakarın!”
İsra Suresi kırk dördüncü ayetin mealinde, yaratılan her varlığın, Allah’ı tespih ettiği belirtilmiş. "Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır."
Dağda ne kadar çok mahlûk var! En çok ortalıkta dolaşan; kertenkeleler ve bukalemunlar... Acaba onlar nasıl ibadet ediyorlar? Hamdolsun ki Allah bizi insan olarak yaratmış! Sürüngen olarak yaratsaydı, başlarımızı yerden kaldıramayacaktık. Kuşların, günün muhtelif zamanlarında, özellikle sabahleyin toplu halde cıvıldaşmaları, onların zikri miydi? Kur’an-ı Kerimde, Hazreti Süleyman’ın hayvanların dillerinden anladığı, Hüthüt’le konuştuğu yazılıydı. Yakın zamanlara kadar karıncaların, Kur’an-ı Kerim’de yazılı olduğunun aksine duyargalarıyla sinyalleştikleri zannediyordu ama çıkardıkları sesler yükseltilerek işitildi ve birbirleriyle sesli olarak anlaştıkları saptandı.
Keşke bilinçli bir şekilde iman edenlerden olsaydık! Yasak ve emirlere harfiyen uysaydık! Uysaydık da mertebe bulsaydık! Dünyalık toplama hırsı bürümeseydi gözümüzü! Değer vermeseydik mala mülke! Katında yatında safa sürmeye gelmemiştik, hayatın.
En son sözcüğü yazdığımda, cinaslı sözcüklerle oynamak arzusu doğdu, içimde. Hay sözcüğü üzerinde düşündüm, bir süre. Sonra sözcüklerle oynamaya başladım.
‘Hay’ sözcüğü bana, Hayat Veren, Hayatı Yaratan, Hayat Sahibi, Ölümsüz, Kendiliğinden Var Olan Allah’ın Ezelden Ebede yani sonsuz olan yaşamını anımsattı. Hayat için gerekenlerin; toprak, su, hava, ateş yani güneş olduğunu... Dört unsuru... Allah’ın, yarattıklarına bu unsurlarla hayat verdiğini... Her şeyin bitimli, herkesin sonlu olduğunu; yalnız, Hayatı ve Ölümü Yaratan’ın, ölümlü değil; Baki olduğunu... Hepimizin öleceğini! Yıldızların da dünyanın da ayın da... Bu lacivert gök kubbede, yedi kat göklerde, gördüğüm göremediğim ne varsa yok olacağını... Sonra bazı insanlar geldi hatırıma. Onlara hitap etmeye başladığımı fark ettim. Cinaslı, dizemsi cümleler geldi, dilime. Hangi sözcükle bitiyorsa her cümle, bir sonrakindekinin başına geliyordu, aynı kelime. Aklımdayken kaydetmek istedim, kaybetmemek için... Yağmur hızlanmış, içeriye girmeye başlamıştı. Camı kapattım, yazmaya başladım, hasret kaldığım İlhan’ın yerine ilham geldiğinde. Yani yağmur yağarken, kovamı doldurmaya:
Hay, atın gerçekleşmesi zor hayalleri, uzakların uzaklarına, uzun kollu sapanlarla! Sapanlarla oturup kalkmayın! Kalkmayın, toprağı taşı götürmeye; taşıyamazsınız, sırtınıza vurduğunuzda!
Vurduğunuzda başınızı, başucunuza dikilen tahtaya, aklınız gelir başınıza! Başınıza üşüşünce melekler, ne diyeceksiniz, sorguya çekince? Çekince içiniz yanacak; mirasçılar, bankadan paranızı; malınız mülkünüz üzerlerine geçince! Geçince iğnenin deliğinden, dönünce ipliğe, ipince...
İp, ince ince sorulmuştu, hamala; hesabını verememişti! Verememişti, eli cebine gitmemişti de pişmandı nicesi toprağın altında! Altın da faydasızdı, elmas da pırlanta da yakut da; evlat, mal, mülk; tapular, yapılar fayda etmiyordu! Etmiyordu kimse kimseye, kendisinin yaptığını! Yaptığını yıkıyordu, ölüm; orada çekiyordu!
Çekiyordu aklı olan hırs ve tamahtan elini! Elini gününü de düşünerek yaşıyordu. Yaşıyordu, nasıl yaşanması öğütlendiyse, İslamiyet’i o şekilde! Şekilde görüldüğü gibiydi durum işte!
Uzar giderdi, bu sözcük oyunu. Biri yarar, ikisi karar, üçü zarardı. Azı yarar, çoğu zarardı. O nedenle şimdilik yazdıklarım bu kadardı.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 213
YORUMLAR
Vurduğunuzda başınızı, başucunuza dikilen tahtaya, aklınız gelir başınıza!
Başınıza üşüşünce melekler, ne diyeceksiniz, sorguya çekince?
Çekiyordu aklı olan hırs ve tamahtan elini!
Elini gününü de düşünerek yaşıyordu.
Yaşıyordu, nasıl yaşanması öğütlendiyse, İslamiyet’i o şekilde!
Şekilde görüldüğü gibiydi durum işte!
cok güzeldi herzaman ki gibi.
anlam dolu düsündüren aydinlatan.
yüregine emegine saglik.sevgilerimle
HAY sözcüğünün anlamını bir çok defa düşünmüş çok farklı sonuçlara varmıştım kendi içimde. Ama şimdi siizn mısralarınızda okuduğumda, bunlardan bir kaçını hiç getirmemiştim aklıma. Şimdi tekrar soruyoaum kendime " neden "Hayat için gerekenlerin; toprak, su, hava, ateş yani güneş olduğunu... Dört unsuru... Allah’ın, yarattıklarına bu unsurlarla hayat verdiğini... Her şeyin bitimli, herkesin sonlu olduğunu; yalnız, Hayatı ve Ölümü Yaratan’ın, ölümlü değil; Baki olduğunu." böye düşünmediğimi.
Ama şimdi düşünüyorum herçekten da HAY-AT olarak kök ve ekler arasında bir bağlantı kurduğumuzda bu anlamı açıkça vermekte bize.
Sevgili Onur bile yine düşündüren bir yazı idi. Sevgiler yüreğinize.
Her sallanış bir ibadettir diyorlar
Ağaç mı ibadet ediyor
Aşkı veren Allah mı, ettiriyor onlara
Her özlem acısı, vuslattır diyorlar Yaradana
İnsanlarmı özlem arayışında
Yaradan mı tatdırıyor onlara
Kıtlıklar olmuştu geçmişlerde
Bulunca şükretmeyi öğrenmek içinmiydi bunca çlie
Varlığındayız bolluğun bereketin bu günlerde
Kaç el uzanıyor semaya, şükreden kaç el
Söyle!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Hoşgören kullarmı ibadetsizi
Sahibim mi ?
SELAMLAR..............................SEVGİMDESİN.