35 km...
35 km.....
Karanlık çökmüş, insanlar çoktan evlerine çekilmiş; soğuk bir kış gecesiydi.
O duvarları yeşil boyalı evden feryatlar, hıçkırıklar patırtılar yükseldikçe; sessiz sokakta yankılanıyor; bu ağlama sesleri insanın içini burkuyordu.
İnsanlar merak ve tedirginlikle bu sesleri dinlerken; birden kapı açıldı ve tüm bağrışmalar yola çıktı..Elinde kocaman bir sopayla küfürler yağdıran bir adam, perişanlığı yüzüne vurmuş; çaresizliğinden oraya buraya koşturan kadın, yere çöküp
kulaklarını tıkayan genç bir kız ve öfkeden deliye dönmüş genç bir delikanlı...
Adam delikanlıya olan hızıyla vuruyor, kadın ayırmaya çalıştıkça itilip kakılıyor,
kızsa korkudan yere kapanmış için için ağlıyordu...
Belliki bu büyük bir aile kavgasıydı ve kimse müdahale edemiyordu.Kavga giderek çıkılmaz bir hal almaya başlamış, yerdeki kızın bir kolundan adam,
bir kolundan o genç delikanlı çekiyordu.Kadın” yapmayın “diye ağlıyor, delikanlı “bırak karımı” diye bağırıyordu.Kız şok geçiriyor, ve sadece ağlıyordu.Delikanlı birden karısını adamın elinden kurtararak koşmaya başlamışlar, kadın bu arbedede yere düşmüş adam ise elinde telefonla acele acele jandarmayla konuşuyordu.
Konuşmalardan belli oluyordu ki; elinden kaçmaya çalışan onun öz oğluydu.Ve oğlunu bir harami gibi şikayet ediyordu.
Kız ve delikanlı gözden kaybolmuş, jandarmanın ışıkları karşıdan belirivermişti.
Kadın yerde baygınlık geçiriyor; köylüler başına toplanmış, komutan ise olup biteni anlamaya çalışıyordu.Komutanın işaretiyle askerler fenerlerle kız ve delikanlıyı aramaya başlamış, yağmurun yağmasyla yerlerdeki çamur işi zorlaştırıyordu.
Bu arada kız ve delikanlı tarlalardan, dikenli tellerden atlamış, dereden geçmiş ve Birkaç köy yol almşılardı.Jandarma çamurdan dolayı tarlalara giremiyor, fenerle arama yapıyordu.İkiside köyden çıkmayı başardıklarında rahatlamışlardı ama birhayli bitap düşmüşlerdi.Saat gece yarısını çoktan geçmiş, çakal sesleri, ormandaki kuş ve böcek sesleri dahada ürperti veriyordu.
Komutan diğer köylerdeki jandarmalara haber vermiş köy çıkışlarında arama yapılmasını istemişti.
Orman giderek korkutuyor; iki genç önlerine çıkan köpek sürülerine karşı savunmak için, buldukları taşları ceplerine dolduruyorlardı.Çekirge sesleri, baykuş sesleri, giderek yaklaşan çakal sesleri sanki bu gece hiç bitmeyecek gibi bağırıyordu.Zifiri karanlıktı ve sadece ay ışığını takip edebiliyorlardı.
Bu arada köylü yeşil evin etrrafında toplanmış, yerde baygınlık geçiren çaresiz
kadına yardım etmeye çalışıyordu.Gözünü kin bürümüş baba ise elinde telefon sürekli jandarmayla konuşuyor, yakalayın onları diye bağırıp duruyordu.
Köylü bu manzaraya alışık olsa gerek ki; kimse onun yanına gitmiyor, herkes zavallı kadıncağızı kaldırmaya çalışıyordu.
Saat bir hayli ilerlemişti.İki genç bir derenin üzerindeki tahta bir köprüye geldiler.
Kenardaki tabela yeni bir komşu köye girdiklerini gösteriyordu.Kız çok yorgundu ve ayağındaki topuklu çizmeler canını çok acıtıyordu.Kavga esnasında bulduğu ilk şeyi giymiş ne yazıkki oda bu çizmeler olmuştu. Fakat ormanın ve karanlığın verdiği bu korku ayaklarındaki acıyı bile farkettirmiyordu.Halasının çocukken öğrettiği bir dua vardı.Tehlike ve korku anında okunursa; ummadığın yerden yardım gelecektir demişti halası küçükken....Sürekli içinden okuyor okuyor, durmadan okuyordu.
Köprüyü geçtiklerinde karşılarına aniden; biri siyah diğeri beyaz iki köpek çıktı.Bu hayvanlar o kadar değişik ve güzeldi ki; yabani hayvan olduğuna inanmak çok zordu.Dişi ve erkek bu iki köpek sanki bu iki gencin büyüttüğü köpek gibi davranıyor, onları takip ediyordu.Onlar durduğunda duruyor, yürüdüğünde onlarda yürümeye başlıyordu.Bu köpeklerin bir hikmeti olmalıydı ki, birkaç metre ileride yola inen çakallar köpekleri gördüğünde kaçmaya başladılar.Bu inayet nasılda vaktinde yetişmişti.Kız bunu hissediyor ama delikanlıya söyliyemiyordu.Buna inandırması güçtü.
İki genç tam yedi saattir yürüyordu, yanlarında ne yiyecek bir şey vardı, nede içecekleri su.Kızın ayaklarının altı su toplamıştı ve artık hiç basamıyordu.Delikanlı kızı ara ara sırtına alıyordu ama artık onunda adım atacak hali kalmamıştı.Ağaç diplerinden atılmış naylon parçası buldular.Delikanlı kızın çizmelerini çıkartıp, poşetleri ayaklarına bağladı.Çizmeleride ellerine alıp biraz dinlendikten sonra yola devam etmeye başladılar.
Biraz ilerlediklerinde, yanan gece lambalarını gördüklerinde kasabaya geldiklerini anladılar.Bu sevindiriciydi ama karşıdan gelen, ellerinde fener iki asker şimşek gibi çakmıştı kalplerine..Bu askerler devriye geziyordu ve hallerini açıklamanın hiçbir olanağı yoktu.İkiside çamur içinde; kızın ayaklarıda naylon poşetler, ceplerinde doldurdukları taşlar, delikanlının elinde kocaman bir sopa......
Yalnız büyük bir lütufla ikinci inayet gelmişti.Askerlerle karşı karşıya geldiklerinde aniden elektrikler kesildi.Ortalık yeniden kapkaranlık olmuştu ve telsiz çalışmıyordu.Kimlik kontrolü yapıldıktan sonra askerler nerden geldiklerini ve bu saatte ne aradılarını sordular.Delikanlı köpeklerini yürüyüşe çıkardıklarını söylerken kızda köpekleri seviyordu.Bu inanılmaz birşeydi çünkü; sanki köpekler bile oynadığı rolü biliyordu.Bu tabloya askerlerin inanmaması münkün değildi.Üstelik karanlığın verdiği avantajla üstlerinin tozu ve çamuru kamufle olmuştu.Telsizin çalışmaması ise ayrı bir tezattı.
Bu tablodan sonra askerler, iki gence dikkatli olmaları gerektiğini söyliyerek müsaade verdiler.
İki genç olanların karşısında söyliyecek söz bulamıyordu.Bu nasılda büyük bir lütuftu....nasıl bir inayetti.
Köpekler hala yanlarındaydı ve hala iki gence eşlik ediyordu.Saat sabahın beşine gelmiş, hava hala karanlıktı.Ve bunca eziyetten sonra sevindirici bir şey olmuştu; artık
kasabadanda çıkmış otobana gelmişlerdi.Ama ortalıkta bir tane araba geçmiyordu.
Yol kenarına oturup araba beklemeye başladılar.Artık jandarma korkusu kalmamıştı.Derken karşıdan beyaz bir kamyonet göründü.Delikanlı arabayı durdurup,
şoföre kendilerini durağa kadar götürmesi için tüm samimiyetiyle rica etmişti.Ama ikisinde üstünde hiç para yoktu.Şoför görünüşlerindeki perişanlığa dayanamamış olsa gerek iki genci arabaya aldı.Onlar arabaya binerken peşlerinden bunca yolu gelen iki köpek aniden kayboldu.
Ve artık bir otobüs durağı görünmüştü....Gün ağarmak üzereydi.Bu sefer otobüs şoförünü ikna etmek gerekiyordu ki bunuda başardılar.
Başardılar başarmasına rağmen ama iki gencin içi hiç rahat değildi.Akılları o kaybolan iki köpekte kalmıştı.Arabaya binmeselerdi, köpekleri kaybetmiyeceklerdi.
Vicdanları garip şeyler söylüyor, ikiside pişmanlık duyuyordu.Ve otobüsü tekrar durdurup, inmeye karar verdiler.Bu belki büyük delilikti ama o köpekleri bulmak istiyorlardı.Büyük zorlukla geldikleri yolu tekrar geri döndüler ama köpeklerden eser yoktu.Bu kadar kısa sürede o kadar uzaklaşmaları münkün değildi ama yoklardı.
Sanki görevleri bitmiş ve ikiside yok olmuştu.Artık tekrar araba bulma şanslarıda
sanki yok gibiydi çünkü hiç araba geçmiyordu.
Açlık, susuzluk hat safhaya varmış , delikanlı dinlene dinlene kızı sırtında taşımaya devam ediyordu.
Yol kenarına oturup dinlenmeye karar verdiler.Gün neredeyse ağarmştı.Günün ağarmasıyla o uzun gecede yaşananlar, üstlerinde toz ve çamur artık saklanamaz haldeydi.Yavaş yavaş insanlar çıkmaya başlamış ve bakan bir daha dönüp bakıyordu.
İkiside yol kenarında daha duvara yaslanır yaslanmaz uyuya kalmıştı.Bu gecenin tarifini anlatmak ne münmündü nede buna güçleri vardı.Birden bir otobüs kornasıyla irkildiler.İnsanların yüzündeki o şaşkın ve meraklı bakışlar o kadar yoğundu ki; bunlara ne olmuş dercesine bakıyorlardı.
Güçlükle kalkıp tekrar yola koyuldular.Saat sabahın sekizini çoktan geçmişti.
Bütün bunlar yaşanırken; köyde de gün ağarmıştı ama ama çaresiz anne merak içinde
için için ağlıyordu.Ne olmuştu bu çocuklara.Onca orman yolu, çakallar, köpekler.Jandarmada bulamamıştı.Tek bir haber çıkmamıştı.Bütün bunlara sebep olan
o umursamaz kin dolu baba ise yatağında mışıl mışıl uyuyordu.Köy kahvesinde; akşam yaşananlar konuşulmaya başlamıştı bile.Şimdi o yeşil evde derin bir sessizlik hakimdi ,tıpkı fırtına sonrası gibi.
Gençler ise tam dört buçuk saat daha yürüdükten sonra artık bu zor ve zahmetli gece bitmiş; evlerine varabilmişlerdi.Sokağa girdiklerinde tüm mahalleli yanlarına gelmiş, merakla onlara ne olduğunu sorup duruyordu.Herkes başka bir şey soruyor, her kafada ayrı bir yorum çıkıyordu.Delikanlı hala eşini sırtında taşıyordu.
Ogün iki genç eve girer girmez açlığı bile unutmuş ikiside oldukları yere yığılıp kalmıştı.İki gün sonra delikanlı eşini doktora götürmek zorunda kaldı.Çünkü zavallı kız değil yürümek ayağa bile kalkamıyordu.Ayaklarının altı birden su toplamıştı.Kimisi patlamış kimisi balon gibi şişmişti.Hekim daha görür görmez; büyük bir şaşkınlıkla ne olduğunu sorduğunda ise; ikiside aynı anda:
---- 35 km....