- 693 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
selam götür baba!
böyle mi olması gerekiyordu ille? bilmiyorum. senin kaderin miydi yoksa bizim kaderimiz mi böyle olacaktı? onu da bilmiyorum.
beynin kanamadan birkaç gün önceydi hatırlıyor musun? kavga etmiştik seninle! sen beni evden kovdun; ben sana bağırdım. çok bağırdım. her zaman olan şeylerdi aslında bunlar! olağan şeylerdi hayatımızda aslında. belki ben biraz hoyrattım. belki ben haklıydım kavgalarda.. belki de sen. ama en çok ben galiba!
şimdi..
alkolün üstüne atıyorum bende yarattığın acıları,isyanları,hüzünleri... sana tek kelime bile söyleyemiyorum. kızamıyorum sana!
ayık hallerin geliyor aklıma bazen. buruk çocukluğumun ayık babalı günleri! annem ilk delirdiğinde manisa’nın hastane duvarlarını arşınlarken üç küçük çocuğa yemek yapmaya çalıştığın günler geliyor aklıma ilk! sonra... salatalığı koyup ekmeğin arasına yaptığımız kahvaltılar!
ilk okula yazdırışın! ilk okul günüm! hatırlıyor musun sabah okula götürmüştün; hemen önlüğümü çıkarmaya kalkmıştım da kızmıştın. sabahçı-öğlenci sentezini ilk senden öğrenmiştim. ilkokulu bitirene kadar canım çıkmıştı sana büyüdüğümü anlatacağım diye. sen ki inatla elimden tutarak okula götürmekte direniyordun. ya her sene verdiğin bisiklet sözleri ve her seferinde oğluna aldığın bisikletler? biliyor musun kızıyordum o zaman da hep sana,her tarafı patlak ayakkabıyla okula gittiğim için. ama.. şimdi çok şanslı olduğumu düşünüyorum. çünkü o yaşta giyilen patlak ayakkabılar insana çok şey öğretiyormuş meğer!
ya bursa’yı hatırlıyor musun? parasız yatılı okuyacağım diye zil-zurna aç,soğuk park bankında sabahladığımızı? donduğumuzu? korktuğumuzu depremden?
şimdi düşünüyorum da; hep ayık olsaydın!
bu kadar çok anımsayacak kavgalarımız olmazdı belki.
severdim belki seni!
belki çok severdim!
pişmanlıklarım olmazdı şimdi bu kadar...
7 nisan da gitmişsin! duyamadık! dedim ya kader miydi? iki gün yalnız kaldın orda. adın karışmış. iyi diyorlardı bize halbuki. iki gün unutulman kader miydi babaannem gibi ve onbeş gün acı çekmen?
keşke gelmeseydim hastaneye.. seni görmeseydim öyle...
bana bakışını son kez! son kıpırtılarını bana! son hırıltılarını...
sahi..
o gün hastanede yatan sen miydin gerçekten? sen miydin sahi?
nasıl da değişmiştin!
hatırlıyor musun beynin kanamadan ve beni kovmadan birkaç gün önceydi. babaanneme gidelim dedim sana! üç yaşındayken gitmişim en son kemalpaşa ya ve ilk! ben gidemiyordum yolları bilmediğimden. ’gideriz’ demiştin sarhoşken.. sonra unutmuştun!
sözünü tuttun! teşekkür ederim.
bugün gittik işte. beraber.. yan yana..
annenin, babanın, kardeşlerinin yanına götürdük seni.
ama biz evimize döndük. sen dönmedin!
son kez gördüm seni bugün. yıkanmadan önce..
zaten yakışıklıydın. ama bugün bir başka yakışıklıydın.
herkesin selamı var sana. sokaga çıkıyorum. önüme gelen selam söylüyor! ne çok seven varmış seni! tek bende mi yarattın isyanı? yoksa içini dökebildiğin tek ben miydim?
biz çok iyiyiz. bildiğin gibi herşey!
annem yaralar açmaya;oğlun dükkana;kızın çocuğuna; ben de hayata devam ediyoruz işte! herşey aynı işte!
sen rahat ol!
rahat uyu!
biz herşeyi becerdik.. herşeyin üstesinden geldik..
hiç görmediğim,bilmediğim ama cesedinin çok benzetildiği dedeme;
çocukluğumun yaşlı annesi,biber közlemelerinin kokusunun yayıldığı mutfak hatıralarımın,küf kokulu çeyiz sandığı izlerinin,acılı zeytin ve arka bahçe dut ağaçlarından kalan diz çürüklerimin beyaz saçlı prensesi babaanneme;
bir türlü soyadını öğretemeyen bana,rüşvetle kandıran beni,5 lira için dil döktüğüm,korktuğum konuşmaya ve beyaz bıyıklarıyla karanlıkta sana benzettiğim,elimizde kaşık kavun-peynir sofrasının delikanlısı,yaşlı bekarı amcama;
adımız,soyadımız ve acıya düşkünlüğümüz ve ahçılığımız ve alkolikliğimiz birbirine benzetilen,zengin,şımarık ama hanımefendi,sinirli sadist ama pamuk kalpli,sadece kurban bayramları ve ev temizlikleriyle hatırladığım,o zamanlar sevemediğim,kızdığım,tanıyamadığım halama;
sen de selam götür bizden baba!
servetaltinbas