- 628 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
212 - GÖZLERİN SIRRI
Onur BİLGE
Aşk, dünyanın en duygusudur ve tutunca mayası öylesine kabarır ki gönüllere sığmaz, dışarıya taşamazsa, yüreği çatlama raddesine getirir! Sevdiğini görünce bayılanlar vardır, kalbi duranlar... O kadar şiddetli bir duygudur, yüreklere sığmayan!
O kadar şiddetli bir duygudur ki denizler köpük köpük, göklerse bulut bulut dışarıya vurmaktadır. Denizler, kıyılara anlata anlata bitirememekte, mavilikler aşklarını bembeyaz sözcüklerle ifade etmektedir. Gökler, renkten renge girmekte, muhtelif renklerde anlatmaktadır, sessiz ve görsel sözcüklerle.
Bu duygu bir şekilde mutlaka ama mutlaka dışa vurulmalıdır. Aşk dile gelemezse; son, ya akıl hastanesi ya da intihardır! Söyleyemeyen âşık naçardır. Açık açık diyemeyince, işaret dilini kullanmak zorunda kalır. Onu da beceremeyenler başka yollara başvururlar. Çobansa kavalıyla, ozansa sazıyla dillendirir, hislerini.
Köy yerlerinde gençler birbirlerine, karşılıklı söyledikleri manilerle iletirler, duygu, düşünce ve isteklerini. Türkülerle anlatırlar, içlerinde birbirlerine karşı beslediklerini. Halılardaki, kilimlerdeki, çorap, ve giysilerdeki desenlerin ve renklerin anlamları vardır. Yazmalardaki oyaların, çevrelerdeki nakışların da öyle... Dertlerini hiçbir yolla anlatamayanlar, el işlerine aktararak ulaşırlar, amaçlarına. Osmanlı döneminde evden dışarıya çıkamayan kadınlar kızlar; kafeslere, ilgi duydukları erkeklerin giysilerinin kumaşlarının renk ve deseninde kumaşlar koyar, duygularını anlatan perdeler işlerler, sevgilerini o şekilde anlatmaya çalışırlarmış. Peçelerinin renkleriyle, mendillerinin işlemeleriyle ifade etme yoluna giderlermiş. Mendillerin, mektupların uçları yakmak, hasret çeken kalplerin nasıl yanmakta olduğunu gösteren bir işaret olarak kabul edilirmiş.
“Yine yakmış yar mektubun ucunu
Askerlikte sevda çekmek zor diyor.
Yükleyip postanın bana suçunu
Hatırımı teller ile sor diyor.
Askerlikte sevda çekmek zor diyor.”
Eskiden her mimik, her jest sessiz sevda masalının sözleriymiş. Saçlarla oynamak, bıyık burmak gibi çeşitli davranışlar, tavırlar duygu iletişiminde kullanılırmış.
Günümüzde hayli gelişmiş bir telekomünikasyon bağı varken; haber, yazı, resim, sembol ve her tür bilginin elektromanyetik sistemlerle iletilmesi mümkünken, uz iletişimin en seri, özlü ve yüklü olanı, gözler vasıtasıyla yapılandır. O iletişimin hızına, inandırıcılığına, gerçekliğine, saflığına ve temizliğine, hiçbir teknolojik araç ulaşamaz! Kul yapısı değildir, Allah yapısıdır! Dil yalana dönebilir. Gözler, asla!.. O kadar doğrucudurlar ki en gizli sırları bile diyiverirler!
Neler yazmışım, bir araya gelmenin ve konuşmanın yasaklandığı yerde, karşılıklı evlerde yaşarken hissetmekte olduğumuz özdeş duygularla, bakışarak anlaşmak zorunda kaldığımız zamanlara ait! Klasörümü karıştırdıkça neler çıkıyor! Bunlar, öykü çatısı, şiir çekirdekleri... Büyük bir haz duyuyorum, o zamanki duygularımı okudukça:
Gözlerimi kapatınca, beynimde canlanıyor, belli belirsiz siluetin. Acı anılarımız akıyor, gözlerimden. Bazen de aramızda oluşan komik olayları hatırlıyor, kendi kendime gülmeye başlıyorum.
Aşk, şiirlerde durduğu durmuyor, kalplerde... Her göz göze geldiğimizde, içimize sığdıramadığımız duyguları dışarıya atıyoruz, ışıl ışıl gözlerimizdeki pırıl pırıl sözcüklerle. Susarak haykırıyoruz! Neler fısıldıyoruz, suskun kelimelerle! Nasıl iniyor, mutluluğun sıcaklığı, kalbime! Nasıl yayılıyor, ılık ılık, vücuduma! Nasıl bayram ediyor, tüm hücrelerim, sevgi zerreciklerinin akınıyla!.. Sende de öyle oluyor, eminim.
Birbirine kilitlenince bakışlarımız; duruyor dünya, zaman, koşuşturmaca, her hareketli, yeryüzünde ve gökyüzünde ne varsa... Sadece birbirimizi yaşıyoruz, kendimizden geçercesine, delicesine!.. Unutuyorum; herkesi, her şeyi, kendimi bile... Göz kalıyoruz, yalnızca. Yalnızca bir çift bakış... Nefes nefese koşuyor, tüm duygularımız, put gibi hareketsiz kalsak da bedenlerimize inme inmişçesine!
Bir şiir başlıyor; yoğun, duygusal. Yoğun, duygusal yaşıyoruz, sessizliğimizin çığlık çığlığa haykırışlarında. Ne açlık, ne susuzluk, ne de uykusuzluk... Yalnız birkaç saatlik, kısacık ayrılıklar mahvediyor beni. Eve dönüş saatlerimde dışarıya çıktığına, yollara baktığına bakılırsa, seni de...
Davranışlarımızla iletiyoruz; isteklerimizi, duyu ve düşüncelerimizi, birbirimize. Nasıl anlaşıyoruz; jestlerle, mimiklerle! Yok öyle bir iletişim! Onca seri, onca zevkli, delice!..
Yavaş ve duygusal adımlarla yürüdüğünde, mutlu ve huzurlu olduğunu hissediyor, bundan kendime pay çıkarıyorum. Bende de aynı duygular oluşuyor. Günlük koşuşturmaların hızlandığında, aceleci davranışlarından, mecburen yapman gereken işler olduğunu, fakat bunların aramıza girmesinden hiç hoşlanmadığını, mecburen katlanmak zorunda kaldığını hissediyorum. Sabırla, sakinleşmeni bekliyorum. Bazen, günün sonuna doğru rahatlayabiliyorsun. Öylesine etkili ve anlatılmaz ki o zamanki kavuşmanın doyumsuz tadı!..
Senden başka kimseyi bu şekilde, bu kadar, tarifi imkânsız duygularla sevmedim, sevemedim!..
Uzaklardan kavuşuyoruz, birbirimize; yorgun, dingin ve çok ama çok özlemiş... Ayrılmak bilmiyor hasret kalan bakışlarımız. Karanlıkları aralıyor, birbirini arıyor, her ne iş yaparsak yapalım, ara ara; buluyor, sarılıyor, uzunca bir süre birbirimizi göremememizin acısını çıkarıyor; hasret gideriyor, doya doya, gözlerimiz. Bakışlarımız doyuyor, tekrar acıkıncaya kadar.
Sevgi boyutunu süratle geçmiş, tutkuya dönüşmüş bir aşk bu, Leyla’yla Mecnun’unkinden farksız. Çıldırtan bir görme isteği, kısacık bir süre gözden ırak olunca, deliye dönüş!.. Nedir bu düşkünlük, karşılıklı, birbirimize?!.. Onca değer vermek, kıyamamak, gözünden esirgemek!.. Herkesi, her şeyi yok görebilmek ve varlıklarımızla doldurabilmek evreni!..
Nasıl bir aşkın talimi yaptırılmakta bize? Nasıl bir aşka hazırlanmakta yüreklerimiz? Genişlemekte kalplerimizin odacıkları... Nasıl bir sevgiye hazırlanmakta gönül evi? Nasıl birer yürekle sever bir dev bir devi?
Biliyorum, ilahi bir sevgi bu, bu düşkünlük, üstüne titreyiş! Göz göze gelince, canım çekiliyor dizlerimden! Özleyiş, daha bakışlarımı almadan gözlerinden... Sanki canım alınıyor, yüreğimden!.. Bıraksınlar öylece ya da öldürsünler beni, senden ayırmasınlar, asla!..
Bu satırları okuduktan sonra daha da arttı, hasret! Yokluğunun ıssızlığı çöktü, içime. Garipliği yanlızlığın... Sensiz yarım yaşanan hayatımın işe yaramazlığı... Yaramazlığı gözlerimin, o yılan hikâyesi, dilsiz oyunu...
Doğanın bağrında, bir dağ başında, en çok özlediğim, gözlerin... Derinden daha derin, duygu yüklü, sevgi dolu, aşksı... Ne kadar özledim, ne kadar isterdim, görebilmeyi! Uzun uzun seyretmeyi, dinlemeyi bakışlarının anlattıklarını ve erebilmeyi, gözlerinin sırrına... Bir anlık karşılaşmaları bakışlarımızın, ardı yine ayrılık, hasret... Nedense hiç geçit vermez, buluşur buluşmaz hasret silahıyla tarar, ayrılık!
Aylardır suskunluk ülkesindesin. Ne sen konuşursun, ne ben sorarım. İçime sığmayan aşkın fışkırır, yüreğimden; gözlerim zapt olmaz, seni ararım. Yokluk diyarının garip yok çocuğu! Bulsam gözlerini, kararım kalmaz! Bu ilk ayrılığımızda, yavaşladıkça yavaşlayan zamanda, hasretinle yanan yüreğimi yarar, ayrılık!
Masallar canlandı, karanlığında. En son çıkan şarkılar fonda... Romanlar yaşandı, bakışlarında. Yokluğunda, çokluklar içinde hayalimdeydi; gecemsi umudum, simsiyah gözlerin... Bakışların, sabahlara kadar karanlığı tarardı, birkaç saniyelik sohbetler için ısrarla gözlerimi arardı. Karardıkça karardı geceler... Heceler kara, gür ve kıvrık kirpiklerine takılı kaldı. Dizelerin tadı damağımda... Ne şiirler okudum beyazlıkların karasında! Bir damar beliriyordu ara sıra kaşlarının arasında; alnını ikiye ayırıyor, saçlarının altında kayboluyordu.
Kim bilir şimdi nerelere bakmakta, nereye takılı kaldı, gözlerin? Yıllar önce yok olup gittikleri halde hâlâ olanca kuvvetleriyle ışımakta ve gözünü almakta olan, o en büyük, o en parlak yıldızlarda mı yoksa sahtekâr, yaşlı, aldatıcı dünyadaki dökülmeye başlamış yaldızlarda mı? Bakışlarımın mıknatısı, arkadaşı, sırdaşı, yoldaşı olan bakışların nerde? O gözler devaydı, şifasız derde! Daha ayrılmadan casusça arar, gideceğim yere benden önce gider oturur, ayrılık!
Ne sırlar gizliyor, karanlığında; sordukça cevabını alan, gitsen de beynimde kalan, gözlerin? Neler söylemek istiyor, neler biriktirmiş içinde, neden ruhumun derinlere dalar, gözlerin? Birkaç dakikalık sessiz bir sohbet, sonra yine kalbime, aklıma zarar, ayrılık!
Dünyalara değer mutluklar saçan gözlerine, görünüşte anlamsız, anlayana anlam yüklü bakışlarla bakarak dalsam, orada sabitlensem kalsam! Dünyayı satarak seni alsam! Oysa esir almış ikimizi de... Asla yakamızı bırakmaz, bitimsiz dertlere karar ayrılık!
Bana, vuslattan söz etme, ayrılık ensemizde gezdikçe mümkün değil, olmaz! Bu sorunun çaresini kimseler bulmaz! Katlimize ferman çıkmış, bozulmaz! Affa, asla karar vermez, ayrılık!..
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 212
YORUMLAR
Senden başka kimseyi bu şekilde, bu kadar, tarifi imkânsız duygularla sevmedim, sevemedim!..
evet bazen öyle severiz ki yüz bin siir yazsak anlatamayiz o sevginin güzelligini ne imkansiz tarifi gercekten.
Ne sen konuşursun, ne ben sorarım
Gözlerim zapt olmaz, seni ararım.
Bulsam gözlerini, kalmaz kararım
Yanan yüreğimi yarar, ayrılık!
cok cok güzeldi bu bölüm de.
yüregine saglik sevgilerimle.
Olmazları olur etmek değilmidir Aşk.
Bu kadar acı çekmek Ferhat gibi dağları deldirir.
Siz de yazarak yürekleri delip geçiyorsunuz.
Kutlarım her zaman ki gibi harikaydı.
Dünyalara değer mutluklar saçan gözlerine, görünüşte anlamsız, anlayana anlam yüklü bakışlarla bakarak dalsam, orada sabitlensem kalsam! Dünyayı satarak seni alsam! Oysa esir almış ikimizi de... Asla yakamızı bırakmaz, bitimsiz dertlere karar ayrılık!
Bana, vuslattan söz etme, ayrılık ensemizde gezdikçe mümkün değil, olmaz! Bu sorunun çaresini kimseler bulmaz! Katlimize ferman çıkmış, bozulmaz! Affa, asla karar vermez, ayrılık!..
SEVGİLİ ONUR BİLGE,
Sizin bu yaınızı okurken Fatih Kısaparmak'ın kilim türküsü aklıma geldi.nedense yazının ortasında öyle bir ahenğle öyle bir kalp çarpıntısıyla yazmışsınızki kendimi tutamadım çok hızlı okumaya başladım.çok seri ve akıcı olmuş.ama sonunda hüzünlenmemek elde değil.karar çıkmış bozulmaz....yüreğinize sağlık.sevgiler,saygılar.
HAYIRLI CUMALAR DİLİYORUM.
"Ayrılık ayrılık aman ayrılık, her bir dertten ala yaman ayrılık"
Yazı baştan aşkın halelrini okuyarak devam ederken bir den finalede vuslatlardan uzaklaşıp, ayrılıkları yaşamak bu türküyü getirdi aklıma sevgili Onur BİLGE.
"Aşk yanmaktır ve aşk kavuşamamaktır" Bunu çok iyi biliyorum ve benim bildiğim gibi herkesin bildiğinide biliyor. aşka başladığımızda onun için hep bir sıfır yenik başlıyoruz galiba. Ne dersiniz?
Yine güzel bir yazı idi. Sevgiler yüreğinize