- 1275 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YENİMAHALLE VE ARDAHAN'DA HARLEM ARD. ÖYK. 63... kitap 47
Bir arkadaşım mahalleye, Harlem ismini vermişti; aynı isimle şereflendirmişti.
Newyork’a; kendi ismini ve Harlem’e de bu ismi: Hollandalılar vermiştirler.
Yenimahalle: Kaptanpaşa, Karagöl, Halilefendi’den sonra ki mahalledir.
Mezbahane’den ta Bölge Okuluna; Laz İhsan’ın evinden Tabya’ya...
Mezbahanenin olduğu yer: Kura Nehri ve harikulade yüz yüze falezli bir vadidir ki, kalenin ardına serili Posof- Derinderelilerin evlerini kuş bakışıyla sanki hapisa’nenin burdan, yanındaymışsın gibi görürsün.
Bağırsan ses gitmez...
El etsen; elin ermez...
Ortada vadi; " kitapsızlık eder de izin vermez." dir.
Ta bu yandan, körpübaşından dolanacaksın... varasın!
Ardahan’ın siluetini hiç merak ettiniz mi?
Newyork’un siluetini gören çoktur...
İstanbul’un öyledir...
Siluet kenar çizgileriyle tek bir renge irca edilmiş yani indirgenmiş lekesel ve şemail resimdir.
Ardahan’ın silueti Yaylacık’tan, Ziyaret’in altındaki hağıllardan seyre değerdir.
Ardahan diğer bakış noktalarından bu kadar "yiten bir güzellik" değildir.
Rakamların en büyüğü nedir?
Zeynep ev ödevi çalışıyordu. Matematik dersinde; Halim Hoca deftere yazdırdığı ev çalışmasına yarın bakacak ve kontrol edecekti.
Zeynep: Atatürk İlkokulunun üçüncü sınıfına gidiyor. Yenimahalle’nin ilk; ilkokulu bu okuldur. Metin Onay’da bu yıl atandı. Zeynep, Bekir, Çetin’in öğretmenleriyse bir subay eşiydi.
Zeynep’in matematiği iyiydi. Bunu öğretmen hanım söylemiş. Zeynep övülmeği severdi. Çocukluğun çevrimiyle; daha dikkatli çalışmağa başlamıştı matematiğe.
Küçücük aklıyla: Dikkati, yanılmamağı, sabrı çözmüştü.
Dikkat Hint Medeniyetinden...
Yanılmamak Mısır Büyücülüğünden...
Sabretmek: Yunan Medeniyetindendir.
Bir damla çocuk: Talihe bakın ki neleri anlamak nasip olunmuştu ona.
Rakamların büyük rakamı: Dokuz diye yazmıştı defterine. Sabahleyin üçüncü saatte ödevlerin bakılma esnasında öğretmen hanım defterine "Bravo" yazdı.
Zeynep rakamların ne olduğunu anlamak istiyordu. Sıfırdan başlayan, dokuzla biten on rakamlı sayılar ne idi ve neye yarardı?
Harflere ne çok benziyordu; rakamlar.
Harfleri kararak hece yap! Kelime ve cümle... sonra metinler yaz. Bir anahtar gibiydi harfler ve rakamlar...
Kasap Paşa amcaların geniş hayat kapıların önünden garmon sesi geliyordu.
Büyük oğlunun düğünüydü sanırım. Ardahan ordamıştı. Heman, heman garmon öz sesini: Saraç Kiraz Emi’nin gül toplarına sarınıp nenni çalıyordu.
- Nannı na nınınıııııııııı!
İsak Amca Karabağ oynuyordu. Ali Hanoğlu açık kolununun ekseninde bir kelebek... uçunuyordu. Hareketlerini takip edene aşk olsun. Çok güzel oynardı. Yere: Müziğin hızından daha seri iner kalkardı.
Zaman essah mıdır?
Var mıdır? Yok mudur?
Neyse ne!
Rahmetli Ali Hanoğlu davulcuya, zurnacıya sabaş verdi. Kulağına eğilerek davulcuya.
- Aynı kaydeyi gene vur. Bir daha mı gelecez dünyaya? Bu fani dünyaya!..
Bacalarda kız- gelin ve insanlar; erden başlamıştı; düğünü seyrediyorlar.
"- Senin de düğünün yakında mıydı, kız?" iki genç kız fısıldaşıyorlardı.
Çocuklar Kasap Paşagilin hayatın kapısından bakıyorlar.
Davetliler... Rize’den gelen misafirler önde; masada oturmuşlar. İki çift davul- zurna... çalıyordu; biri bırakıyor öbürü alıyordu.
Garmon ve orkestrayı "Gasso Kemal ve Enver Abi " çalıyorlardı. Azeri, Karabağ... ve komparsita.
Ali Hanoğlu, Baloş Azeri sevdikleri arkadaşlarıdır: Paşa Amca’nın bu iyi gününde dururlar mıydı?
" Ha ha ha, tey tey! "
" Ha babam ha!"
" Yalan dünya "
" Dünya yalan... fani de!"
Seyircilerin gözleri ahenkle oynayanları, izsiz melodi söyler gibi nenni dinler gibi, peşpeşe takip etti. Dereye inen davul ve zurnanın dıngıdısı Yaylacığın altından işitiliyordu. O sese, kaydaya çocuklar bar tutup oynadılar. Nerede mi? Yaylacık’taaa!..
Barın başı yola taştı.
"Yıllarca bu düğün söylenir, Allahıma kitabıma..."
Sazaralı Eyüp Emi’nin fırınından ekmekler taşındı. Yemekliydi düğün. Çocuklar okula gitmemişler. Kadir Ağa’nın evin köşesinde gelin arabasının önünü kesecekler. Kurgu- plan yapıyorlarmış. Çocuklara direktifi Espender Dayı’nın oğlu "Kaftar" ismiyle maruf Ensar veriyordu. O gün bakır toplayıp Dadaş Emi’ye sattıkları yetmemiş miydi, ne? Boyun boyuna evler; Ahmet Özer’in, Cihanşah Özer’in, Tevfik Özer’in. Ali Rıza’nın evi... işte Yenimahalle’den bir köşeleme.
Bayram Amca’nın köprüye ve Alabalık Deresine yalı (kenar, kıyı, leb-i derya) evi... ilk evlerdendir. Şemsinur Teyzelerin evi diye bilmişimdir. Şükrü Hoca’nın dereye yalı evi sonradır yapılışı. Yokuşa simetriktir evler; söğütler, kavaklar; sağında Bayram Amca’nın verandalı balkonlu eviydi yanındaysa bacanağı Ali Karaçoban Amca’nın evi... bu evi görmüşüm. Annemlerle gittiğimi biliyorum... ağaçların galeri yeşilliğinden geçtiğimi; sahanlığın serinliği ve gölgesini anımsıyorum... zeminden yükselerek kademeyle eve girildiğini yanılmadığımı umarak söylüyorum.
Harlemimizin şirin yuvaları ve haneleri: Yenimahalle’nin insanları komşulukları ile geçimde samimiydiler.
Mustafa Demir, Mikdat Emi, İdris Vural, Bakkal Havzer.
Hoşlar: Mecit Hoş, Hamit Hoş.
Karaçilerden; Sadıklar, Simo Abi.
Hapisa’nenin başında Aşçı Sadık (Sabri) Emi Doğubayazıtlıydı.
Bu başta: Memet Balcı ve bahçeli ahurlu evi. Kazım Çiftçi’nin karşı sırasındaydı.
Unuttuklarımız, anımsayamadığımız ev eşikle Yenimahalleliler...
İlkokuldan duyuluyordu düğün.
Zeyneplerin sınıfında öğretmen hanım bir müddet garmonu dinledi.
Çocuklarda.
Müzik! Sihirin ezgisi seni!.. Nağmeler zurnanın seli okulu da durdurdu.
Zeynep vecdiyetle: Müziğin esintisi ile ve de meyhurca düşündü. Rakamlar harflere benziyordu.
İkisi de anahtar gibi sistemin kapısını açıyorlar!..
On tane rakkam sayıların, numaraların, kodların doğuşuna neden oluyor.
Yirmi dokuz tane harf edebiyat oluşturuyor.
Rakkamlar harf gibi. Harfler de rakkamlar gibi...
Her şeyin bir anahtarı var demek ki: Her sistemin?
"Anahtar" ne o zaman?
Atatürk İlkokulunda zil çaldı. Okul dağıldı. Hademeler temizlik yapmağa... müzik sesi; öğretmen hanımı ta lojmanlara götürdü.
Bekir ve Zeynep eve gelmiştiler; içeri girdiler. Çantalarını çıkarttılar. Öğleden annesinin pişirdiği gakalayı yeyip atıştırdılar. Çeçil de aldılar. Arasına kattılar. Tasla bir su içtiler.
Su kovasına daldırdığı tası çıkardı. İşkaf’a astı.
Eşikten ayağına lastikleri geçirdi. Lastiği kadınsal içgüdüyle sildi sildi..! Kadınlar kadim devirden beri temiz ve titizdir. Tanrı onları kadın yaratmıştı. Erkek çocuk tahta kılıçla oynarken: Onlar bez bebekle oynamıştırlar.
"Tanrı onları kadın yarattı."
Geldik bir Ardahan öyküsünün nihayetine daha
Öyküde hakk’a varanlar var. Allah rahmet etsin!
Yaşayanlara ve gençlere Allah mutluluk ve esenlik versin.
Yenimahalle: Ardahan’ın Harlem’iymiş
yalçıner yılmaz
08/10/2009
gebze
YORUMLAR
yalciner arkadaşım.
bencede insanların doğuyu hayatlarında birkezde olsa gezi amacıylada olsa gezmelerini tavsiye ederim.ben çocukluğumu posofta geçirdim.bana deselerki, hayatınızda en çok hangi yıllarına dönmek istersiniz,posofta geçirdiğim yıllara dönmek isterdim.bu sözü söyleyen kardeşimide tebrik ederim. saygılarımla.