- 598 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Priamoesr'in Çemberi - Bülent ERİŞ
‘Ankara’da ardı ardına yaşanan ölümler...Çember ve Kitap...Kaybettiği aşkı arayan bir gemi kaptanı...Ülkenin çok satan romanlarının yazarı...Çalışmak için gittiği İspanya’da, kara büyüyle tanışan bir adam...Annesinin öldürülmesiyle tüm hayatı değişen bir genç...Geçmişin ve geleceğin asla aynı olmadığı bir sürükleniş...’
‘Önce gök kana bulandı. Ardından toprak. Bir ses duyuldu kulakları sağır eden. Depremlerle sarsıldı yeryüzü ve taş üstünde taş kalmadı.
Kana bulanan gök yarıldı sonra. Tüm sular kaybolup gitti sonsuzluğa doğru. Hayatta kalanların hepsi kör ve sağırdı o an.
Her şey yavaşladı. Zaman durdu. Işık yok oldu. Karanlığa büründü tüm dünya. Geriye dünyada kalan son toz zerreciklerinin arasında dolaşan şu soru kaldı sadece.
Gerçekten neye inandığını biliyor musun?’
Gökkuşağının Sekizinci Rengi ve Işığın Karanlık Yüzü isimli romanlarımın ümit veren satış grafiklerinin ardından, üçüncü romanım Priamoesr’in Çemberi, Macera-Kurgu türünde yine Truva Yayınları tarafından basılarak raflardaki yerini aldı. Sözlerime kitabın arka kapak yazısını size aktararak başlamak istedim. Öncelikle hem ikinci romanımda hem de bu romanda bana sonsuz güvenini her zaman belirten Truva Yayınlarının değerli editörü Hüseyin Movit’e ve yine son düzeltmelerde bana değerli yardımları bulunan sevgili Ozancan Demirışık’a teşekkürlerimi sunmak isterim. İlk romanımla birlikte amacım Türk Fantastik Edebiyatında bir yer edinebilmek ve elimden geldiğince bu oluşuma destek verebilmekti. Umarım bu üçüncü basamak bir öncekinden daha büyük olur ve hedeflerime ulaşma imkanı bulabilirim.
Priamoesr’in Çemberi, bu yılın okuyucu beklentileri doğrultusunda cepboy olarak 400 sayfa şeklinden basıldı. Olabildiğince çok kişiye ulaşması öncelikli hedef olarak belirlenerek fiyatı 9.90 TL olarak kararlaştırıldı. Kapak çalışması yine değerli grafiker arkadaşımızla ortak çalışmamız sonucunda doğdu.
Priamoesr’in Çemberi, Balıkesir ili Erdek ilçesinde başlayan fantastik bir öykü. Bu kurduğum cümle, beni insanlara aktarmaktan en çok zevk aldığım noktaya sürüklüyor. Hayatın içerisinden fantastik bir hikayeye. Tıpkı diğer romanlarımda olduğu gibi. Hikaye günümüz Türkiye’sinde başlıyor ve aynı zaman dilimi içerisinde şekilleniyor.
Bu romanı yazarken yeni bir tarz yaratmaya çalıştım. Bunun ne olduğunu söylemek, sanırım okuyucu için sürprizleri kaçıran bir hareket olacaktır. Ancak bir cümleyle özetlemek gerekirse, ‘’Her şeyi bilirken, hiçbir şeyi bilmemek,’’ olarak açıklanabilir. Bu süreç yazarlık anlamında aldığım bir riskti. Romanın sayfaları ilerledikçe elimi ne kadar ağır bir taşın altına soktuğumu daha iyi anladım. Önümde duran terazi çok ince bir ayar gerektiriyordu çünkü. Umarım başarmak istediğimi tüm okuyucular için gerçekleştirebilmişimdir. Romanı basım aşamasından önce okuyan ve eleştirilerine güvendiğim kişiler, hedeflediğime ulaşmış olduğumu söyleseler de tabii ki daha geniş okuyucu kitlesi tarafından benimsenmesini umut etmek kalıyor bana.
Roman, Ankara’da işlenen cinayetlerin çevresinde şekilleniyor. Olayı sürükleyen karakterlerin başında Taner Işık isimli yazar ön plana çıkıyor. Bu karakter muhtemelen kendimden bazı ayrıntılar katarak özdeşleştirdiğim bir hikayeyi yansıtmakta. Kendisi ilk romanıyla iyi bir çıkış yakalayan ancak daha fazlasını isteyen genç bir yazar. Bir sonraki romanı için farklı bir hazırlık yapmaya çalışırken, kendini cinayetlerin tam ortasında buluyor. Daha doğru bir anlatımla, romanı için gereken malzemeyi gerçek hayatta aramaya kalkarak belki de hayatının dönüm noktasına sürükleniyor.
Yaşanılanların fantastik boyuttaki temsilcisi, Delfin Can isimli bir medyum. Aslında medyumluktan çok uzak ve hayat hikayesi acılarla dolu bir insan. Hikayenin temelini oluşturan Kara Büyü Kitabı ve Priamoesr’in Çemberiyle ilgili bağlantıyı tamamlamakla önemli bir görev alıyor bu karakter. Romanın dengeleyici kişisi, Burak isimli genç bir adam. Onu bu hikayeye katan nokta annesinin öldürülenler arasında yer alması. Annesinin hİkayesini okuyucuya saklamak gerekirse, bu cinayet onu hayatının belki de en ilginç macerasına sürüklerken bir yandan da hayatı boyunca özlemini çektiği bir bir kişiye kavuşturuyor. Hayatın içerisinde bu fantastik hikayenin, hayata aid olan bölümünü Çoşkun Kaptan isimli sıradan birisi temsil ediyor. Hayatı boyunca kaybettiği gerçek aşk için acı çeken bu sıradan gemi kaptanı, aslında sürüklenişin içinde kendiyle yüzleşiyor. Bulamadığı cevaplara ve geleceğe yelken açıyor belki de.
Son romanımı öncekilerle karşılaştırdığımda söyleyebileceğim en olumlu taraf, karakter derinliğinin oldukça sağlam olması. Okuyucu her sayfada bir başka hayat hikayesinin içerisinde buluyor kendini ve bu, yazılanların okuyucuyu sahiplenme başarısını oldukça arttırıyor. Benim romanlarımın en büyük özelliği olan sağlam kurgu, bu romanla birlikte en yüksek seviyeye çıkıyor. Yazının başında anlatmaya çalıştığım geliş gidişler, okuyucuya muhtemelen çok zevkli dakikalar yaşatmayı garantiliyor. Her ara bölümün ardından gelen geçmişe ve geleceğe dönüşler bu sağlam kurguyu perçinleyerek, okuyucunun kafasında hiçbir soru işareti bırakmayarak yolculuğuna devam etmesini sağlıyor.
Priamoesr’in Çemberi isimli romanımın olabildiğince çok kişiye ulaşması dileğiyle sözlerimi bitirirken, herkese iyi okumalar diliyorum.
BÜLENT ERİŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.