- 717 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN? 26
Tarık’ ı düşünmemek için durmadan çalışmaya başlamıştı. Öğlen yemekleri ve çay içme dışında, zihnini boş bırakmamaya çalışıyordu özellikle. Banka Müdürü’ nün de dikkatini çekmişti son günlerdeki bu hali.
Bahaneler bularak yanına geliyor, sanki onun sıkıntısını bir nebze olsun gidermeye çalışıyor gibiydi. Buraya geldiğinden bu yana ona rahat etmesi ve huzurlu bir ortamda çalışması için iyi bir ortam hazırlamaya gayret gösteriyordu.
Yaşça da Nihal’ den büyük olması nedeniyle, davranışları da hem olgun, hem de babacandı. Her konuda ona güveniyordu o yüzden de.
Kapının tıklaması ile çalışmakta olduğu dosyadan gözlerini kapıya yöneltti. Kapı tıkladıktan sonra da açıldı ve içeriye banka müdürü Nusret Bey girdi. Gözleri her zamanki gibi sevecen bakıyordu.
Nusret Bey, kırk beş elli yaşlarında, orta boylu, kahverengi gözlü, birazcık kilolu, saçlarının da üst kısımları dökülmüş, diğer kısımları da beyazlaşmış bir erkekti. Gülmeyi çok seviyordu. Sohbet etmeyi de seviyordu. İlk geldiği zamanlar da Nihal, çok fazla konuşmazdı. Yabancı bir yerde olmanın ve bulunduğu görevde olmanın büyük etkisi olmuştu. Zamanla, etrafında çalışan insanları tanıdıkça, bu tavrı samimiyete doğru ilerleme kaydetmişti. Nusret Bey, yine neşeli bir hali vardı anlaşılan.
İçeri girdi ve Nihal’ i oturmadan önce iyice bir süzdü.
“ Nihal Hanım, nedir bu haliniz! Rahatsız mısınız yoksa? Çok bitkin görünüyorsunuz. Biraz mola verin artık. İşler biter. Ama siz hastalanırsanız. O zaman ne olacak. “
“ Hoş geldiniz Müdür Bey, haklısınız. Son iki gündür çok sıkı çalıştım. Yorgunluktandır. Siz nasılsınız ? Hayranım size. Maşallah, neşenizden hiçbir şey kaybetmiyorsunuz. Kaybetmeyin sakın o neşeyi. Ne içelim. Ben de mola verecektim zaten. Hem sizin sohbetiniz, bana çok iyi gelecek. “
“ Hah şöyle Nihal Hanım. Neşedir insanı ayakta tutan. O olmadığı zaman insanın canı ne yemek ister, ne gezmek ne de çevresi ile ilgilenmek ister. Ben, neşemi pozitif bakışıma borçluyum. Her olumlu ve olumsuz bir olayda iyi şeyleri, cımbızla ayıklamaya ve gün ışığına çıkarmaya çalışırım. Negatif tarafları hiç görmem bile.Onları görmemezlikten gelirim. Genelde, çevremde pozitif insanlar vardır. Negatif insanlarla yapamıyorum. Onlar, dertlerini anlatmaya başlarlar, sanırlar ki hep kendilerinin derdi var. Hep onları dinlesin herkes. Dünya, onların etrafında dönsün isterler. Oysa dünya her zamanki yörüngesinde döner. Bu hareketini, hiç kimse için istese de değiştiremez. Dünya da yaşayan herkesin bir sorunu mutlaka vardır.
Kimisi benim gibi atmaya çalışır. Kimisi de kara kara düşünür. Bırak düşünmeyi, etrafındaki insanları da umutsuzluğa ve karamsarlığa iter. Ben, bu gibi kişilerden kaçarım. Ya da yaklaşmam. Kazara bile yakalanmış olsam, bir bahaneyle uzaklaşırım. Yani anlayacağın Nihal Hanım, hayat çok uzun değil. Onun için de yaşadığım anın keyfini çıkarmaya çalışırım. Yarına, hiçbir canlının çıkacağı kesin mi ? Vademiz dolduğu anda, emanetimizi geriye iade edeceğiz. E o zaman, ne gerek var. Kendimi, olur olmaz şeyler için üzmeye, eziyet etmeye.
Mesela ben, gelmişim kırk yedi yaşıma. Sağlığım yerinde. Beni seven ve benim de aşık olarak evlendiğim bir eşim var. İki tane de çocuğum var. Aç değilim, açıkta değilim. Çocuklarımın ikisi de üniversitede eğitim görüyor. Eşim de çalışıyor, ben de çalışıyorum. Maddi açıdan, bir sıkıntımız yok şimdilik.
Evime girdiğimde, orada huzur buluyorum. Ben, başka ne isteyebilirim. En büyük mutluluk aile saadetidir. Eşlerin veya sevgililerin, baktıklarında duyulan iç huzurudur. Dünya güzeli olsa, eğer ben sevmiyorsam o güzelliğin hükmü yoktur. Önce kalp tepki verecek. Sonra da yüze yansıyacak. Aman ben de! Kafanı nelerle şişiriyorum. Allah bilir, içinden, nerden çıktı bu adam, kafam şişti, diyorsundur. “
“Bilakis memnun oluyorum Müdür Bey, sizin sohbetiniz bana o kadar iyi geldi ki anlatamam. Bu arada ne içelim. Konuşmaya daldım. Sormayı unuttum. “
“ Ben kahve içmek istiyorum. Sizi bilemem. Ama acı kahve olsun lütfen! Biliyorsunuz, bir acı kahvenin hatırının kırk yıl sürdüğünü. Resmiyette Nihal Hanım diyorum size. Ama şimdi kızım diye hitap etmek geldi içimden. Kızıma yakın bir yaştasın. O yüzden de kızım hayatın, hele de bu yaşının verdiği gençliğin kıymetini bil. Samimiyetine güvenerek bir şey sormak istiyorum. Şu son günlerde canını sıkan bir şey mi var ? “
Bu soru karşısında, afalladı birden bire. İçinden “ Demek ki o kadar çok belli ediyorum hislerimi yüzüme. Adam cin gibi. Hemen anladı benim ruh halimi. Şimdi ne desem ki acaba? Arkadaşım değil ki, her şeyi açık açık anlatsam. Üstelik yaş olarak da çok büyük. Üstelik, aynı işyerinde çalışıyoruz. Anlatmam uygun düşmez. “ Diye geçirdikten sonra, neşeli bir tavır takınarak,
“İlahi Müdür Bey, gerçekten hiçbir şeyim yok. Dedim ya biraz fazla hırpaladım kendimi. Bir de galiba ailemi özledim. Uzun zamandır görmedim onları. Ondan olabilir. Yakında, biraz izin alıp onları ziyaret etmek, hasret gidermek istiyorum. Sizin gözünüzden de hiçbir şey kaçmıyor. İlginiz için teşekkür ederim. “
Nusret Bey, Nihal’ in verdiği bu cevaptan tatmin olmamıştı anlaşılan. Yine de üzerinde durmamış gibi davrandı.
“ Eyvah ! Kahveyi unuttum. Özür dilerim. Çenem açıldıkça açıldı. “
Telefonu kaldırdı, görevliye bir sade kahveyle, bir orta şekerli kahve söyledikten sonra tekrar kapattı. Nusret Bey’ in ne yapmak istediğini anlamıştı. Onu neşelendirmek, birazcık da olsa bilmediği dertlerinden, sıkıntılardan uzaklaştırmak istemiş olmalıydı. Dostluk da buydu zaten. İyi günde, herkes güler, oynar, eğlenirdi. Kötü günlerde ise insanın gerçek dostları kalakalırdı. Nusret Bey de onu yapmak istemişti.
Kahveleri, neşe içinde ve kahkahalar eşliğinde bitirdiler. Nihal’ in yüzünde gülücükler oluşmuş ve bir önceki günün izleri kalmamıştı sanki. Yanından yine neşeyle ayrılmıştı Nusret Bey.
Onun gidişinden sonra, cep telefonunu eline aldı Nihal. Biraz bekledi. Cesaretini topladı. Aslında, çok abartmıştı. Kendisi de biliyordu bunu. O öpücüğün utancı ile ne yapacağını şaşırmıştı. Tarık’ın bir anlık refleksi olmalıydı. Bu tür şeylerin, aralarında soğukluğa sebep olmaması gerektiğini düşünüyordu şimdi.
Telefonda, Tarık’ ın numarasını tuşladı ve heyecanla açılmasını beklemeye başladı. Kalbi de heyecanlı bir şekilde atmaya başlamıştı. İkinci çalışından sonra telefon açıldı.
“ Alo ! Tarık, merhaba! “
“ Merhaba Nihal. “
“Nasılsın ? “
“ İyiyim. Sen nasılsın? Çalışıyorum. “
“Şey, Tarık! Akşama bir programın var mı ? Birlikte bir çay içebilir miyiz ? “
Bu sözleri duymak, Tarık’ı sevindirmişti. Ama yine de temkinli davranması çok daha iyi olacaktı. O yüzden de, konuşmalarında çok sevindiğini belli etmemeye çalışıyordu. Bunu yapmak onun için çok zordu aslında. Nihal’ in tepkisi normal sayılırdı. Her genç kız, ilk öpücükte utanır ve kendini farklı hissediyor olmalıydı. Fakat heyecanla atan yüreği, ona ilk öpücüğü kendiliğinden konduruvermişti. Üzülmemesi için Nihal’ in istediği şekilde davranmaya çalışmak en doğrusuydu. Farklı davranışlar, onu kendinden uzaklaştırıyor ve Tarık daha fazla acı çekiyordu. İki gündür, herkes onun neşesiz ve asılmış suratını görmemek için uzak duruyordu çünkü.
“ Tamam Nihal, eğer mahsuru yoksa yemek de yiyebiliriz. Çok güzel bir balıkçı biliyorum. Sahilde. Salaş bir yer ama çok samimi bir yer. Eminim çok beğeneceksin. Sade bir yer. Ne dersin ? “
“ A çok severim ben öyle yerleri. Bayılırım. Yalnız, iş kıyafetlerim ile oraya gidemem. Üzerime daha spor bir şeyler giydikten sonra gitsek. Ben, üzerimi değiştikten sonra alayım seni. Nerede buluşalım? Bir şartım var ama. Kabul etmeni istiyorum. Yoksa gelmem. Tamam mı ? “
Tarık içinden “Eyvah! Yine ne yaptım acaba? “ Diye kuşkuyla, konuştuğu kelimeleri kafasında irdelemeye başladı. Çok dikkatli konuşmaya özen göstermişti.
“ Tamam, söyle neymiş o? Dinliyorum. “
“ Bu kez yemeği ben ısmarlayacağım. Baştan söyleyeyim de sorun olmasın aramızda. Eskiden, kadınların bir geliri olmadığı için hesabı ve diğer ihtiyaçları erkekler karşılarmış. Ama şimdi durum farklı. Kadınlar, hayatın her alanında ve ekonomik olarak sizlerle eşit şartlardayız. Bu teklifimi kabul et Tarık. Lütfen ! “
“Tamam Nihal. Kabul ediyorum. Yeter ki gel ! Çok özledim seni. “
Nihal de sessizce,
“ Ben de çok özledim seni Tarık “
Dedikten sonra telefonu kapattı. Görüşmedikleri bir iki gün boyunca, sanki bir şeyler eksilmişti hayatından. İçinden “ Bir dakika bile çok değerli. Ey aşk ! Sen nasıl bir şeysin böyle. Esir ettin beni. Kımıldayamıyorum. Kımıldamak istemiyorum. Sana, teslim oluyorum. Seni bütün hücrelerimde hissetmek istiyorum. Seni seviyorum aşk. Sana geliyorum. Bekle beni. Acına da , sevincine de tüm benliğimle hazırım. “ Dedikten sonra kendi kendine gülümsedi.
Akşam olmuş ve iş çıkış saati gelmişti. Bitiremediği dosyalarını kapattı ve odadan çıktı. Otele gitti. Üzerine rahat bir şeyler geçirdi. Saçlarını da kıyafetine uygun olarak bir toka ile topladı ve atkuyruğu yaptı. Hafif bir makyaj yaparak, arabasına doğru gitti.
Arabasının kapısını açacağı sırada arkasından, tanıdık bir ses geldi kulağına,
“ Hanım efendi, çok güzelsiniz. Beni de gideceğim yere bırakabilir misiniz? “
Birden heyecana kapıldı. Ses çok tanıdık gelmişti fakat sapık olabileceğini de hesaba katarak çantasını sıkıca kavradı ve arkasına hızlı bir şekilde döndü. Döndüğü anda çanta elinde kalakaldı.
Tarık, karşısında kahkahalarla gülüyor ve bir taraftan da Nihal’ in hareketlerine bakıyordu.
“ Tarık, niye korkutuyorsun beni. Az daha çantayı kafana geçirecektim. “
“ Nihal, o kadar tatlıydın ki anlatamam sana. Son anda böyle bir muziplik geldi aklıma. Buradan gideriz diye düşündüm. Seni bekledim. Nasılsa ineceksin diye de aramadım. Özür dilerim. Korkuttum seni. “
“ Bir daha yapma ama sevgilim tamam mı ? Çok korktum gerçekten “
" Tamam sevgilim! Seni korkutmaya kıyamam. Seni üzmeye asla dayanamam. Bernim için çok değerlisin "
Dedikten sonra arabaya bindiler beraber.
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
Yirbeş yıl devlet memurluğu yaptım...Müdürün yaptığı sohbetler gibileri çok yapılmakta...Aklıma onlar geldi bir anda...
Nihal ile Tarık'ın aşkları, bana biraz zahmetsiz aşk gibi geldi...Aşkta acılar olmalı ki sağlam zemine otursun...
Takipteyim...saygım ve sevgim sonsuz...