kutsal sığınak / öykü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çocukluğumun gri gölgeli patika yollarında akislenen billurdan bir ses hala kulaklarımda:
Yağ satarım , bal satarım / Ustam ölmüş , ben satarım….
Bu tekerlemeyi anlamını düşünmeden yüzlerce kez söylerdik. Ritim önemliydi en çok, bir de oyun. Masaldan dünyamızda, kutsal bir sığınaktı oyun.
Dördüncü sınıftayım. Mahallenin en yaramaz çocuğuyum. Kız olmak engel değil bana. Apartmanın benim yaşlarımda iki delikanlısı, Turan ve Hüseyin en yakın dostlarım. Turan, ikide bir zırlayan nazlı mı nazlı bir çocuk ; Hüseyin de bol küfürlü bir kabadayı. Ben Hüseyin’ e daha çok saygılıyım.
Geceleri evin önündeki geniş arazide, koşturuyoruz. Yatana kadar eve girmiyorum. Beni fark eden de yok zaten.
Annem yeni doğum yapmış, bir kız kardeşim olmuştu. Babam anneme , yine mi kız, diye sitemler edip duruyor, eve hep geç geliyor.
Babamın beni kız olduğum için sevmediğini düşünmeye başlamıştım. Turan ve Hüseyin’e hayranlıkla bakmam bu yüzdendi. Anneme zorla bir erkek gömleği aldırmıştım..
Mutsuzum . Dokuz yaşımda keşfettim mutsuzluğu. Çoğu kez, gece, oyuna ara verip, dilek tutmak için yıldız kaymasını beklerdim. Ah, bir yıldız kaysa! Annemle babam kavga etmese, ben erkek olsam ve babam beni çok sevse..
Evde sürekli kopan kavgaların bir sebebi de on yedi yaşındaki güzeller güzeli ablam. Babam ona göz açtırmıyor. Okuldan eve, evden okula, diyor ona. Erkekler peşinden gelirse, hemen babama söyleyecek.
Bir erkeğin ablamın peşine takılıp onu kaçıracağı düşüncesi kabuslarıma girerdi. Ağlayarak uyanırdım. Ama anneme söylemezdim. Sanki söylersem gerçek olurdu.
Babam ablamı ıslah etmekle, annem de yeni bebekle meşgul. Beni gören yok. Dilediğim zaman çıkıp oynuyorum. Oyunun kollarında unutuyorum her şeyi.. Ders filan çalıştığım yok.
Mayıs ayı geldi çattı. . Havalar güzelleşti. Dışarıda daha çok oynuyorum. Kardeşim de üç aylık oldu, gülümsüyor. Onu sallıyorum .
Ama kavgalar bitmiyor bir türlü. Ben de eve daha geç gidiyorum.
Ablam. Müzik dinleyip, şarkı söylüyor. Birlikte paylaştığımız odamızın, yola bakan penceresi önünde oturup hayallere dalıyor. Kızıl saçlarının perçemlediği çilli yüzünde, dudağına yapışmış Türkan Şoray gülücüğü ile kim bilir hangi masal aleminde yüzüyor?
Okulun son günleri. Sınıfta kalabilirim. Yarıyıl tatilinde, karnemde derslerimin hepsi kırık gelmişti. Annemin ısrarı üzerine liseli ablam güya beni çalıştırıyor. Ama o, bana, sen oku deyip, virgül koyduğu yerden hayaline devam ediyor.
O gün, hayatımda asla unutamayacağım o talihsiz gün.
Şimdi, şu dakikada bu satırları yazarken, o günkü kadar, hatta daha fazla bir acı duyuyorum yüreğimde. Göz yaşlarıma hakim olamıyorum.
Haftanın ilk günüydü. Okula giderken en önemli dosyamı, ablamın da yardımıyla uğraşıp yaptığım matematik ödevimi evde unuttum. İlk derste öğretmen ödevlere bakıyor. Ben üzüntüden mahvolmuş bir şekilde siniyorum sıramın içine. Ne yapacağım şimdi? Söz verdiğim ve kendimi ilk kez kanıtlayacağım biricik ödevim evde. Ağlamak istiyorum.
Ama bir mucize oluyor. Henüz bana sıra gelmeden, dersin ortalarına doğru, kapı çalınıyor. İçeri ablam giriyor. O günlerin modası, kırmızı, beli kuşaklı pardösüsüyle Türk filmlerinin en güzel kızlarına benziyor. Öğretmenime bir şeyler söyledikten sonra, yanıma geliyor. Sevinçten uçsam mı, boynuna sarılıp öpsem mi...kalıyorum öyle….İki sevdalı gibi bakışıyoruz. Çilli melek yüz, bana dosyamı verip, havalı saçlarıyla süzülüp çıkıyor.
Gururla bakıyorum arkasından. Arkadaşlarım da bana hayranlıkla bakıyorlar. Ne güzel ablası var…
Sihirli bir dünyanın içindeyim, mutluluğuma diyecek yok, öğretmene gösteriyorum ödevimi.
Çalışkanlardan farksızım artık, gülümsüyorum herkese..
Paydosu iple çekmiyorum bu sefer. Okul gözüme sıkıcı gelmiyor eskisi gibi.
Dersler bitince bir sevinç kabarıyor yine içimde, eve gidince ablama ne kadar güzel olduğunu mutlaka söylemeliyim. Dakikalarca aynanın karşısından çekilmediğine göre tek derdi de güzel olmaktı bence.
Bazen sorardı: Türkan Şoray’a mı, Hülya Koçyiğit’e mi benziyorum, diye. Ben de bilirdim ki ablam, birinin gülüşünü, diğerinin konuşma şeklini sever. O yüzden ikisine de benziyorsun, derdim. O zaman, sık sık daldığı alemlerden birine döner, gülümser; artık beni görmezdi.
Evimiz, geniş avlusu olan bir apartmanın giriş katıydı. Avluya adımımı attığımda küçük kız kardeşimin çığlıklarını duydum. Sıra dışı bir şeyler vardı evde. Hissettim.
Kapıyı annem açtı, ama beni görmeden . Babam evde. Ablam, perişan darmadağınık saçlarla yerde oturmuş ağlıyor. Bugünkü kavga, her zamankinden başka. Bugün evde iyi şeyler olmayacak, biliyorum.
Babamın öfkeli sesi;
- Demek okuldan kaçıp, Lale’nin ödevini götürdün. Sonra da parka gittin. Sana mı kaldı Lale’nin ödevini götürmek? Ben sana laf anlatamayacak mıyım? Okul dışında hiçbir yere gidemezsin demedim mi?
-
Babama, bu ödevin benim için ne kadar önemli olduğunu anlatmak istiyorum, ama sesim çıkmıyor. Üstte, yukarda, sanki gökyüzündeyim de oradan seyrediyorum her şeyi. Konuşsam zaten kimseler duymayacak.
Sonra annem konuşuyor, ağdalı bir ah’lanmayla;
- Mahalleye rezil olduk. Komşuların diline düştük.
Ablam, beni yeni fark ediyor, ince bir dudak kıvrımıyla gülümsüyor sanki. Ya da bana öyle geliyor. Ona, okuldayken ne kadar alımlı olduğunu söyleyemeyeceğim hiç. İçimde derin bir sızı oluşuyor. Babama ilk kez nefretle bakıyorum.
Babamın benim nefretimden haberi yok, bu sefer anneme dönüp bağırıyor;
- Ben sana dedim, şu kızın saçlarını kestir, ya da eşarp taktır, diye. Ama neymiş, bu saatten sonra takamazmış. Kaç kişi de böyle kızıl saç var ha!
-
Sonra ablama dönüp:
- Kız sen bizim namusumuzu beş paralık mı edeceksin. Lisenin p..lerini peşine takıp
mahalleye kadar getiriyorsun.
Ablam, yağmur gibi akan göz yaşlarıyla bir Madonna gibi masum bakıyor babama. Cılız bir sesle.
- Ama baba ben kötü bir şey yapmadım ki. Okulun son günleri diye herkes gitti.
Ben de….
-
İşte o an olan oldu, babam, ablamın üzerine yürüdü. Saçlarını tuttuğu gibi dövmeye başladı. O güne kadar dövülen, böylesi dövülen kimseyi görmemiştim.
Bana garip gelen annemin bu dayağa engel olmamasıydı. Demek ablam gerçekten kötü bir şey yaptı. Yoksa annem onu korurdu. Evet demek büyük bir suç işlemişti ablam.
O sırada babam hem vuruyor hem bağırıyordu.
-Saçlarını da keselim de gör sen. Neriman git makas getir.
Ablam o ana kadar, kurbanlık bir koyun gibi, sessizce yerken dayağı, makas ve saç kelimelerini duyunca, kaçmaya yeltendi. Annem babamın yardımına koştu. İkisi onu zor zaptettiler.
Babam, ip lazım, dedi.
Annem;
-Lale git, mutfaktaki çekmecede çamaşır ipi var, getir, diye bağırdı.
Ben, bana büyük bir görev verilmiş gibi koşarak gittim ve hayatımda ilk kez istenen bir şeyi aramadan buldum.
Ablamı ellerinden ve ayaklarından bağladılar. Annem makası aldı. O ipek gibi yumuşacık kızıl saçlar kesildi. Ablam direnmiyordu artık, kaderine razı bir köle gibi boyun eğmişti. Sadece içli bir hıçkırık duyuluyordu derinlerden bir yerden. Bir kuyunun çıkrığından gelen bir ses..anneannemin bahçesinde vardı kuyu. Tangır tungur bakır kovayı salar, çıkrığı çevirerek çekerdik dolusunu. Anneannem dedeme, bu çok ağlamaya başladı, yağlasana şunu, derdi..
Ablam günlerce yataktan çıkamadı. Dili ve yünü kırpılmış bir kuzu misali yattı günlerce. Utandım gözlerinin içine bakmaya.
Oyunlara daldım yine. Yaz tatili başladı.. Oyun kutsal sığınaktı.
…….
Not: bu öyküdeki kahramanların gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur.
müget
YORUMLAR
Ben bu öyküyü nasıl kaçırmışım inanamadım bir an.
Neyse ki kiayenin sonunda açıklamayı yapmışsınız gerçek hayatla alakası olmadığını. Ama bu hikayenin çok daha kötülerini yaşıyor çok kızımız ve utandıkları, gururlarını incittiği için konuşamıyor hiç biri ve kendi sessizliklarinin içinde yitip gidiyor sesi.
Hiç bir kızımızın bu dayaklara maruz kalmaması dileği ile kutluyorum kaleminizi ve sevgiler yüreğinize
sevgili Müget,
yazınız çok akıcı ve sade bir dille yazılmış Öncelikle sizi kutluyorum.
Yapılan eleştiriyi de çok doğru bulmadım .Burada önemli olan konu ve anlatımdır.Zaman zaman kitaplarda bile noktalama hataları görmüyormuyuz.Unutulmuş deyip geçiyoruz.Hiç de böyle sert eleştirmiyoruz. Çünkü önemli olan yazının özüdür.
Eleştiri yapılırken özellikle numaralandırılmış olması ve maddelerin çokluğu akla başka şeyler getirmiyor mu sizce...
sevgi ve saygılarımla....
Sevgili yazar
"noktalama işaretleri bence kişiseldir"
* Bunu nerden cikardiniz? Hangi dil bilgisi kitabinda geciyor bu söylediginiz? Inandirin bizleri, kaynak gösterin. Hic kuskusuz bu sitedeki üyelerin bir cogu, noktalama isaretlerinin kisiselligin yani sira bir kural oldugunu kabul etmektedirler.
üstelik konusarak degil yazarak anlatiyorsunuz. Sizin ardinda durdugunuz düsünce yazarken fazla etkili olmuyor sanirim.
Ortaokulda, herhangi bir ögretmeninizin size su örnegi ögrettigini umuyorum:
*Oku baban gibi, essek olma!
*Oku, baban gibi essek olma!
.................................... ki bu cok basit bir örnek!
Gercekten samimi bir öykü, kendini sevdiren...
Ama yapilan yorumlara biraz daha alcakbaslilik ile yaklasmayi deneseydiniz ve "AKIL AKILDAN ÜSTÜNDÜR!" atasözünü bir an olsun hatirlamis olsaydiniz, inanin simdi bu yorumu yazmak yerine sizi kutlamak ile yetinecektim.
Bu devirde kimse kimseye bedava akil vermiyor. Bence birilerinin eserinizi önemseyip, daha iyi olabilecegi umuduyla fikir vermesi, sizi "ayaklandirmak" yerine sevindirmesi gerekirdi!
Umarim artik yorumlara gösterdiginiz sakinligi ufak tefek elestirilere de göstermeyi unutmazsiniz! :)
Sevgiler! :)
Yazı yazarken elbette yazım kuralları önemlidir ve dikkat de etmek gerekir ama burda anlatılmak istenen şey gramer değil bir konudur ve bu anlamda da yazarın bunu istediği biçimde yorumluyor olmasıdır ki asıl eleştirinin bunun üzerine yapılması gerekir diye düşünüyorum, bana göre eleştiri yapan arkadaşlar bunu arkadaşın özelinden mesaj yoluyla bildirseler kibarlıklarından acaba bir şey mi kaybetmiş oluyorlar? Her şeyin bir yöntemi var değil mi ki üstelik erkek olarak bir bayana hitap ederken biraz daha dikkatli olmanız gerekmez mi? Sevgili Recep Akıl hazımsız derken biraz kibarlık sınırını rencide etmiş olmuyormusunuz?
Ben de son söz olarak sevgilerimi sunuyorum sana sevgili müget, konulu ve bir o kadar da anlamlı yazılarını seviyorum, ayrıca kutluyorum güne gelen yazını...
Guldane Dal tarafından 11/6/2009 7:56:52 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hoş bir öykü... Ama pek çok yazım yanlışı var.Yazar her ne kadar bu yanlışları önemsemiyor olsa da nesir asıl değerini küçümsemeye çalıştığı o yazım kurallarıyla kazanır.
Çağdaş (!) edebiyat eğer bilgisayar Türkçe'siyse, elbette bir diyeceğim -pek çok şey söylemeye de kâdirim üstelik- olamaz ama işimiz edebiyatsa eğer kurallarını uygulamak sanırım en azından okuyucuya saygı gereğidir.
Bir şeyin biri -birileri- tarafından yapılıyor olması onun doğruluğunun kanıtı değildir. Doğru olan kullanılan dilin örselenmeden kullanılmasıdır. Edebiyat adına bir şeyler yapmaya soyunmuş kişilerin öncelikle buna dikkat etmesi gerekir.
Dil (ve edebiyat)adına bir takım absürt yaklaşımlar örnek dahi olmamalıdır. Dilde yozlaşma tam da bu türden yaklaşımlar nedeniyle başlar.Önce noktalamalar gider. Sonra kelimeler orasından burasından kırpılır. Ortaya Nasreddin Hoca'nın kuşu gibi bir garabet çıkar ki yazar böyle bir şeyi hiç istemez her halde.
Son söz olarak öykünün yazarına naçizane bir tavsiye: Yapılan eleştirilere karşı bu kadar hazımsız olunmamalıdır. Çünkü her şey karşıtıyla birlikte vardır.Selâmlarımla.
sayın bezm-i cihan;
ben de size teşekkür ediyorum.
burada, yazdığımız yazılarda ne kadar iddialı olabiliriz. okurların beğenisi, büyük onur benim için. gerçek hataların gösterilmesi de elbette gerekli. ama keşke hataların ifade edilme tarzı keşke daha itinalı olsa. tabela asar gibi olmasa.
asla öykü yazarıyım diye bir iddiam yok. bu güzel sitenin verdiği fırsatı naçizane değerlendiriyorum. kendimce.
sizin de bir site arkadaşınıza sahip çıkmanız büyük incelik ..saygılar.
ilk defa bir kalem, kendi yazısını kucağına aldı ve sahip çıktı,
şimdi sizi tekrar tebrik ediyorum müget hanım.
çünkü okuyucu hiç bir zaman yazının noktalamalarına bakmaz, ne anladığı önemlidir onun için ve ona göre puan verir.
ki bir yazı güne geldiyse hatalarına da çok bakılmamalı diye düşünüyorum, dostlar veya okurları beğenmişler.
bu yorum yazan insanları da rencide edebilir, herkes acaba biz neden görmedik diye başlar yazıyı didik didik hata sorgulamasına...
sorgulamalar devam ederse de, farklı anlamlar yüklenebilir bu eleştiri/yorumlara...
güzeldi ve niyetim kimseye bir şeyler ma etmek değil, sadece güzel yazılar rencide olmasın istiyorum.
ve geriden gelecek kalemlere cesaret olsun.
saygılarımla...
bezm-i cihan tarafından 11/6/2009 12:11:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
sayın onur bilge:
yazımda bulduğunuz hataların hemen hemen hepsi zorlama buluşlar.
ben sadece bunlardan, zapt etmek* olanı kabul ederim diğerlerini değil...
NEDEN Mİ?
İYİCE DİNLEYİN SAYIN ONUR BİLGE:
1. noktalama işaretleri bence kişiseldir. kelimellerin ruhu çoğu kez yeterlidir. sanırım türk edebiyatının te-mel taşları olan en önemli yapıtları okumamışsınız.
eee, sadece ortaokul kitap bilgileri yetmez tabii ki..
2. ünlü sesler üzerindeki düzeltmelerin de -ince okunmalarını sağlayan- hata olduklarını düşünmüyorum. çünkü; klavyem müsait değil..zaten gerek de yok..son bildiğime göre, k*ve g*den sontra gelen, inceltilmesi gereken a* ve u* dan , bir de sesteş olanlardan sonra zorunlu...bu da ortaokul bilgimdir:)
3.konuşma cümlelerindeki tırnaklara gelince, ooo, sizin çağdaş edebiyatan zerre kadar haberiniz yok..
ÇOK TEŞEKKÜRLER, ELEŞTİRİ/ YORUM unuz renk kattı sayfaya..
ama size tavsiyem şudur ki, gerçek hataların peşinde olunuz.
SAYGILAR...
çok güzeldi öykünüz, duygularınızın akışını hoş dillendirmişsiniz, tebrik ederim...
toplum olarak zaten nesir yazmaya cesaret edemiyoruz,
şimdi eleştiri/yorum kısmından sonra, nesirde okuyamayacağız sanırım...
acaba günün şiirlerine de dokunsa mı bu eleştiri/yorumlar?
tekrar tebrik ederim...
ELEŞTİRİ / YORUM
1. Akislenen değil, akseden...
2. Sadece bir ve üç nokta yan yana var. Diğerleri yok.
3. Kabus değil, kâbus...
4. Perçemlemek yok. Galiba yöresel...
5. Alem değil, onun anlamı başka... Âlem...
6. ‘Okulun son günleri.’ Bu tür yarım kalan cümlelerin sonu üç nokta ister.
7. Hakim değil, hâkim.
8. ‘Sevinçten uçsam mı, boynuna sarılıp öpsem mi...kalıyorum öyle….İki sevdalı...’ ‘Bir kuyunun çıkrığından gelen bir ses..anneannemin bahçesinde vardı kuyu.’ Buralardaki hataları sizler bulun!
9. ‘Arkadaşlarım da bana hayranlıkla bakıyorlar. Ne güzel ablası var…’ “Ne güzel ablası var!” olacak.
10. Genellikle öznelerden sonra virgül olur. Aksi halde anlam karışabilir.
11. Bazen sorardı: Türkan Şoray’a mı, Hülya Koçyiğit’e mi benziyorum, diye. Burada da olduğu gibi konuşmalar tırnak işaretleri içine alınmamış.
12. Bugünkü kavga, her zamankinden başka. Üç nokta olmalı.
13. Ah’lanma da yok. Yöresel olmalı.
14. Göz yaşı değil, gözyaşı...
15. Kız sen bizim namusumuzu beş paralık mı edeceksin. Soru işareti ister.
16. Ama baba ben kötü bir şey yapmadım ki. Ünlem ister.
17. Neriman git makas getir. Ünlem ister.
18. Zaptetmek değil, zapt etmek...
19. ‘Babam, ip lazım, dedi.’ Konuşmalar tire veya tırnaklarla anlatımdan ayrılır.
20. Okur itinalı yazılar bekler. Ona saygı duymalı ve elimizden geldiği kadar dikkatli olmalı ve şekle de önem vermeliyiz.
Öykü, hayattan bir kesit, bir içleniş ve iç çekiş... Okunası... Akıcı... Cümle düşüklüğü yok. Hatalar düzeltilirse, yazarına ve yerine çok yakışır.
Kutluyorum...
Mutluluklar...
Onur BİLGE
Bir seneryo okur gibi hissettim kendimi.Toplumuzda çokyaşanan iyi bir kurgu olmuş.Mesela benimde iki ablam vardı ve bu tür olayları yaşardık bizde.Yalnız bizde babam demokrat annem despottu.Yazınız beni aldı götürdü gerçeksi kurgusuyla çok gerilere.Bir yazının güzelliğde burada değilmi.Okuyanın kendinden bir parça bulması.
Kutluyorum yürekten.Saygılarımla.
munır tarafından 11/6/2009 1:23:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ben, bana büyük bir görev verilmiş gibi koşarak gittim ve hayatımda ilk kez istenen bir şeyi aramadan buldum.
Ablamı ellerinden ve ayaklarından bağladılar. Annem makası aldı. O ipek gibi yumuşacık kızıl saçlar kesildi. Ablam direnmiyordu artık, kaderine razı bir köle gibi boyun eğmişti. Sadece içli bir hıçkırık duyuluyordu derinlerden bir yerden. Bir kuyunun çıkrığından gelen bir ses..anneannemin bahçesinde vardı kuyu. Tangır tungur bakır kovayı salar, çıkrığı çevirerek çekerdik dolusunu. Anneannem dedeme, bu çok ağlamaya başladı, yağlasana şunu, derdi..
Ablam günlerce yataktan çıkamadı. Dili ve yünü kırpılmış bir kuzu misali yattı günlerce. Utandım gözlerinin içine bakmaya.
Oyunlara daldım yine. Yaz tatili başladı.. Oyun kutsal sığınaktı.
…….
bana
bu gerçek hayattan gelen gibiydi.
dostum
bunu bir kenara bırakalım.
öyküm muhteşemdi. dilin süper zaten.
ve seni okudukça
öykü yazasım geliyor.
ÖYKÜDE ÇOK BAŞARILISIN.
büyük beğenimle.