- 1872 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
OKUMA EYLEMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
“En iyi dost kitaptır!”
Hepimiz, yukarıdaki sözü öğretmenimizden duymuş, okulun duvarlarına asılan afişlerden okumuş, televizyona-radyoya çıkan yüzlerce bilirkişiden dinlemişizdir. “Kitap bizim en iyi dostumuzdur.” Tamam, bu sözü anlayabiliyoruz, fakat biz kitabın en iyi dostu olabiliyor muyuz? Bu durumu biraz irdelemeye çalışacağız.
Ülkemizde nüfusun büyük bir bölümü bir şekilde eğitimle yüzleşmiştir. Okuma dediğimiz o eylemle hayatın her alanında karşılaşmıştır. Sokakta, hastanede yolda, belki bir devlet dairesinde, evde bir gazeteyi, belki bir dergiyi, belki de bir kitabı eline alarak okuma fiiliyle karşılaşmıştır.
Okul hayatımız boyunca özellikle sınav zamanlarında ders kitaplarıyla, araştırma ödevlerinde de kütüphanedeki kitaplarla haşır neşir olmuşuzdur. Peki okul bittikten sonra kitaplarla yüz yüze gelebiliyor ve onların olması gereken yer olan ellerimizin arasına alabiliyor ve gözlerimizi sayfalarında gezdirebiliyor muyuz?
Okul hayatı boyunca okuma eyleminin bir “ceza” olarak kullanılması okuma dediğimiz eylemin bir alışkanlık haline gelmesini engelleyen önemli unsur olarak göze çarpmaktadır. İlköğretim düzeyindeki öğrenciler için öğretmenleri, yeri geldiğinde ev ödevi olarak, yeri geldiğinde de bir “ ceza” olarak okuma eylemini öğrenciye bir görev olarak verir. Bu durumla yüzleşen çocuk bir zorunluluk içerisinde bulur kendini ve içinde bulunduğu durumu olumsuz algılar. Ve her canlı gibi bu olumsuz durumdan bir an önce kurtulmanın yollarını arar. Zaman geçtikçe bu durum sürekli tekrar eder ve otorite ortadan kalktıktan sonra birey, bilerek ve isteyerek okuma eylemi ile yüz yüze gelmek istemez. Çünkü bu eylem birey için bir ceza aracı olarak algılanmış ve karşılaşılmaması gereken bir durum olarak benliğine işlemiştir.
Okul döneminde zoraki de olsa kitaplarla haşır neşir olan ve okuyan birey, okul bittikten sonra okuma eylemini gerçekleştirmekte çok tutucu davranmaktadır.
Günümüzde özellikle televizyon ve internetin yaygınlaşmasıyla Kitap okuma oranı günden güne iyice azalmaktadır. Aşağıdaki veriler bu durumu biraz daha resmileştirecektir:
Türkiye’de Kitap Okuma ve Televizyon İzleme Oranları
Dergi okuma oranı % 4
Kitap okuma oranı % 4,5
Gazete okuma oranı % 22
Radyo dinleme oranı %25
Televizyon izleme oranı %94
Yukarıdaki durum incelendiğinde, insanların belli bir enerji harcamadan gerçekleştirdikleri eylemlere daha fazla yöneldiklerini görüyoruz.
Kitap okumanın zahmetli bir iş olduğu düşünülebilir ki bu da doğru bir tanımlamadır. Vücudumuz mutlaka bir tepki verir. Belimiz, boynumuz, gözlerimiz ağrır, eğer kendimizi vermezsek uykumuz gelir. Televizyonda güzel program olabilir, bilgisayarda vakit geçirmek isteyebiliriz ya da arkadaşlarımızla farklı işler yapmak isteyebiliriz. Kısacası kitap okumamak için birçok bahanemiz vardır. İşte bu nedenle tüm bunları göze alıp kitap okuma sürecine giren birey çok büyük bir iş başarıyor demektir.
Aşağıdaki veriler okuma durumumuzu biraz daha netleştirecektir:
TÜRKİYE’DE YILLARA GÖRE KARŞILAŞTIRMA
1996 2001
Kütüphane Sayısı 1.260 1.412
Kitap Sayısı 10.899.127 12.221.392
Okuyucu Sayısı 22.523.449 11.698.602
Kayıtlı Üye Sayısı 1.004.681 254.007
Ödünç Verilen Kitap 4.507.508 2.164.324
Satın Alınan Kitap Sayısı 129.450 13.862
Görüldüğü gibi ülkemizde, kütüphane sayısı ve kitap sayısı artarken, okuyucu sayısı yarı yarıya azalmıştır. Bu verilerin elde edildiği yıllara baktığımızda televizyon ve internetin yaygınlaşmaya başladığı yıllar olduğunu görüyoruz. Bu da bize televizyon ve internetin kitap okuma noktasında ne kadar olumsuz etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Bir de aşağıda gösterdiğimiz grafiği incelediğimizde dünyada, kitapların dostu olma bakımından ne kadar yetersiz ve ne kadar vefasız olduğumuzu görebiliriz:
Dünyada Bir Yılda Ders Kitapları Hariç Basılan Kitap Sayısı
Amerika 72 000
Almanya 65 000
İngiltere 48 000
Fransa 39 000
Brezilya 13 000
Türkiye 6 031
Kitap Üzerine İstatistikî Bilgiler
- Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye’de bu rakam 2000 - 3000 civarında basılmaktadır.
- Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye’de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır.
- Türkiye’de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor. - Japonya’da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye’de sadece 23 milyon.
- Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada.
- Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa’da 7. Türkiye’de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor.
- Türkiye’de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965’e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek Öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965’in de altında kaldı.
İşte ülkemiz için durum bu. Ülkemizin dünya ülkeleri arasındaki yeri de pek iç açıcı değil. Yıllar geçtikçe okuyan sayısı iyice azalıyor. Bununla birlikte basılan kitap sayısı da azalıyor. Bu böyle devam etmemeli. Ülkemizin araştıran, okuyan, öğrenen ve öğrendiğini paylaşan bireylere ihtiyacı var.
Aslında okumamak için bahanemiz değil, okumak için çok nedenimiz var.
Neden Kitap Okumalıyız?
Okumak, öncelikle insanı pasif bir bilgi alıcılığından kurtarır. Bilgi ile yüz yüze gelen birey, okuma eylemini gerçekleştirirken bakış açısını, ufkunu ve eleştirel düşünme becerisini geliştirir. Okumak bireyin, okudukları arasında neden-sonuç ilişkisi kurarak inceleme ve değerlendirme yeteneğini geliştirir.
Okuyan kişiler, okuma eylemi sayesinde kelime hazinelerini zenginleştirir. Bu sayede iletişim kurmakta ve kendilerini ifade etmekte daha başarılı olurlar. Bu konuda başarılı olan bireyler kendilerine olan güvenlerini arttırır ve girişimci olurlar. Yaptığı işlerden verim alan bireylerin mutlu olmaması da mümkün değildir!
Ayrıca, kelime hazinesini zenginleştiren bireyler daha fazla kavrama hâkim olacaklarından düşünme kapasitelerini de geliştirirler. Bununla birlikte özgün ürünler ortaya koyar; topluma yol gösterici ve örnek olurlar.
Bilgiye ulaşmanın %83’lük kısmı okumakla gerçekleşmektedir. Bu sayede insan, geçmişten gelen birikimi kendine katabilmekte; bilimde, teknolojide, sanatta kısacası hayatın her alanında bir adım daha öne geçmektedir.
Neler Yapmalıyız
Kitap okuma alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. Bu konuda çocuğun örnek bir çevresinin olması çok önemlidir. Bunun için velilerimize kitap okumanın önemi iyice kavratılmalı ve kitap okuma yöntem ve teknikleri hakkında velilerimiz bilgilendirilmelidir.
Çocuklarımıza, gelişim dönemlerine ve seviyelerine uygun kitaplar verilmeli hatta kitap seçiminde çocuklarımızın ilgi ve istekleri dikkate alınmalıdır. Küçük yaştaki çocuklar görselliği bol olan kitaplardan hoşlanırken, yaş ilerledikçe bilimsel ve edebi kitaplara yönelmektedirler.
Gerek evde, gerekse okulda okuyan bireylerin okuduklarından öğrendiklerini kullanabilecekleri ya da onları sunabilecekleri ortamlar hazırlanmalıdır. Okuduklarının işe yaradığını gören birey, bir dahaki okuma için daha da güdülenecektir.
Üniversite döneminde ise bireyler, araştırma yapmaya ve bunun neticesinde özgün ürünler ortaya koymaya yönlendirmelidir. Üniversite öğrencileri; bilgiyi dinleyerek öğrenen değil, araştıran, karşılaştıran, sorgulayan, analiz eden ve neticesinde bu kazanımlarını sunabilen bireyler olarak yetiştirilmelidir.
Kitap okumanın değerli bir iş olduğu, bu durumun ciddiye alındığı hissettirilmelidir. Kitap okuduğu için yadırganan bir birey ile kitap okuduğu için saygınlığı artan bir bireyin kitap okuma eylemine karşı takınacakları tutum elbette farklı olacaktır.
Kitap bizim en iyi dostumuzdur. Ne zaman başımız sıkışsa ona başvurabiliriz. Bizi asla reddetmez. İçine düştüğümüz merak durumu için bize yardımcı olur. Ortaya çıkaracağımız bir ürüne en fazla katkıyı sakladığı bilgiyi her zaman paylaşarak bize verir.
Atatürk’ün aşağıdaki sözü anlatmak istediklerimizi özetlemeye yetecektir:
" Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini eğer kitaplara vermeseydim bu gün yapabildiğim işlerin hiçbirini yapamazdım."
Ömer Demir
YORUMLAR
insanlar roman okumak zorunda değil ve bilimsel makaleler okuyup kendilerini geliştirmeyebilirler de. oysa kendi değerlerini okumalı, yakından tanımalı ki böyle bir çaba gerçekten yok. bence kitapların dostu olabiliyor muyuz adı altında yazılacak her yazı korkunç sıkıcı olacaktır ve ele alınması gereken bu konu hakkında sadece insanların kendi benliğini oluşturan değerleri, örneğin; müslümansak kutsal saydığımız kitabı, bu coğrafyada yaşıyorsak ülkemizin geçmişi ve topraklarımızın özelliklerini okuyor muyuz diye soru yeni baştan sorulmalıdır.