- 3008 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CELLATLARI ÖLDÜ O YAŞIYOR ÖMER MUHTAR...
O Yaşıyor, Cellatları Öldü!
1911 yılında, Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan Libya toprakları İtalyan emperyalizmi tarafından işgal edilmişti. Libya, işgalin üzerinden bir yıl geçmeden de İtalya tarafından ilhak edildi. Ama Libya topraklarında yaşayan Arap halkı, işgali de ilhakı da kabul etmedi. İşgalin hemen ardından direniş başladı ve kısa sürede de tüm ülkeyi ve tüm halkı kucakladı.
İtalyanlar Akdeniz kıyısındaki şehirlere sıkışıp kalmışlardı. Libya’nın güneyindeki kırsal ve çöllük bölgeye girememişlerdi. Direniş sonucunda belli bölgeleri kapsayan Trablus Cumhuriyeti kuruldu, işgal güçleri bu cumhuriyeti tanımak zorunda kaldılar; ta ki İtalya’daki faşist Mussolini iktidarına kadar. 1922’de İtalya’da faşizm iktidar olunca işgalci İtalyan ordusu, tekrar Libya’nın tümünü işgal etmeye girişti. Libya’nın tümünü işgal ve ilhak etmek, giremedikleri o çöllere girmek demekti.
*
"Ne vardı ki şu çöllerde? Libya dediğin üç-beş dağdan, çölden ibaret, yobaz bir memleket"ti. Bingazi’den Küfra’ya giderken böyle düşünüyordu İtalyan general.
Gözünü emperyalist emeller kör etmişti. Oysa yayılarak oturduğu koltuktan etrafa kulak verse, çöl ona neler anlatırdı bütün sıcaklığıyla.
*
Çöl serttir. Sevgisi sert, kini sert... Rüzgarı sert eser. Sıcağı serttir. Tedariğini hazırlamamışsan pişman eder seni içine adım attığına.
Gece bastırınca, "sıcaktan kurtuldum" dedirtmez insana; çünkü o zaman yaz ortasında da olsan, soğuk bastırır. Çöldesin unutma!
Çöl konuşur insanlarla. Emperyalistler duymaz ama halklar duyar. "Dikkat et" der çöl, "burada benim hükmüm sürer."
Şöyle uzaklara bakıldığında bir su görünür gibi. Deniz mi o görülen, yoksa mavi bir dağ mı? Yoksa... Çöl konuşuyordur aslında ve diyordur ki "Libya çölünün sahibi Libyalı Araptır."
Aynı sözü, işgale gelen İtalyan generale de söylemişti. İşgalci generalin Roma’da oturan Duçe’sine, Mussolini’ye de söylemişti bunu. Ama dinlemedi emperyalistler.
Ve sözünü dinlemeyen için bir bataktı çöl. İtalyan işgalcileri için de öyle oldu zaten.
İtalyan general dümdüz çöl sanmıştı baktığı yeri. Oysa, orası bir bakmışsın dağdı, bir bakmışsın deniz. Çöl, şimdi bu aşağılık, bu küstah, bu emperyalist generale ve onun efendilerine sesini duyuracaktı. "Libya’nın çölü de vahası da Arap halkınındır" diyordu kumulların üzerinde yankılanan ses.
*
Bir ihtiyarın sesiydi aslında o.
Yaşı yetmişe çoktan dayanmıştı. Dağdan dağa, vahadan vahaya dolaşıyordu. Evlatlarına tek tek öğretmekteydi vatanını ve vatan uğruna savaşı: Libya’nın cesur ve cahil evlatlarına anlatıyordu: "Artık özgürlüğünüze sahip çıkma zamanıdır. Artık bu küstaha, çölün ve Arap’ın özgürlük tutkusunu anlatma zamanıdır."
Artık koltuğuna rahatça kurulamayacaktı o general. Şimdi "Çöl Aslanı" konuşacaktı.
En güçlü emperyalist ordulardan biriyle boy ölçüşecekti. Çöl Aslanı’yla evlatlarının pençesindeydi artık.
*
İşgalci emperyalist ordunun saldırıları karşısında Ömer Muhtar önderliğindeki direniş vardı. İtalyan Ordusu, bir işgalciye, bir emperyaliste yaraşır ne varsa yapıyordu. Su kuyuları kumla doldurulup, halk susuzlukla teslim alınmak isteniyordu. Gerilla tarzında savaşan direniş güçlerini tecritt etmek için köylüler zorla topraklarından sürülüp toplama kamplarına toplandı.
Ömer Muhtar ilerlemiş yaşına rağmen, silahlı direniş güçlerinin başındaydı. Emperyalistler, bölgeleri insansızlaştırmalarına rağmen direniş güçlerinin iradesini kıramayınca, Mısır-Libya sınırına 200 kilometre boyunca kesintisiz dikenli tel çekerek, direniş güçlerinin hareket alanlarını daraltıp direnişçilerin bulunduğu bölgelere doğru çok büyük güçlerle operasyonlara başladılar. Ve 11 Eylül 1931’de direnişin önderi Ömer Muhtar tutsak düştü.
*
Çöl, belki çaresizlikten, önderini vermişti ama önderi çölü vermeyecekti. Çöl, kum da olsa, sel de olsa, vatandı.
*
İtalyan faşistleri Muhtar’ı tutsak ettikleri gün, direniş karşısında zaferlerini ilan ettiler. Ama erken davranmışlardı. Evet, Ömer Muhtar direnişin önderiydi ve tutsaklık koşullarında da direnişe önderliğini sürdürüyordu.
Faşistlerin karşılarında onların ummadıkları kadar dinç bir ihtiyar vardı; 73 yaşındaki Ömer Muhtar, tüm bilgeliği ve savaşçılığıyla emperyalistlerle her türlü uzlaşmayı reddetti. Elleri, ayakları zincirli bir önderdi o; ama beyni teslim alınamamıştı.
*
Muhtar’ı tutsak eden işgalcilerin en önemli sorunu, çöldeki, çölün dağlarındaki ve derinlerindeki savaşçılardı. Muhtar’dan onların teslim olmasını isteyen bir çağrı yapmasını istediler. Karşılığında belki canı bağışlanacaktı Ömer Muhtar’ın. Ömer Muhtar, dağdaki direnişçilere teslim ol çağrısı yapmayı reddetti!
Reddetti ve dedi ki:
"Biz hiç teslim olmayacağız. Ya kazanacağız ya da öleceğiz. Ama iş orada da bitmeyecek. Yeni nesille savaşmaya mecbur kalacaksınız. Sonra bir nesil daha, bir daha. Bana gelince, cellatlarımdan daha çok yaşayacağım."
*
Öyle de oldu.
Çoktan toprağa karıştı cellatları. Adları, resmi belgelerin dışında kimsenin hafızasında değil. Ama o, Muhtar, halâ yaşıyor işte.
Halâ öğretiyor, örnek oluyor.
İşgalciyle, sömürücü egemenle uzlaşanlara tarihin derinliklerinden sesleniyor: "Asla" -diyor- "asla, uzlaşmayın işgalcinizle!... Zincire de vurulsanız, ipe de çekilseniz, uzlaşmayın. Siz ölün gerekirse, sonraki nesillelere devredin kavganızı.."
*
Kendisini yargılayan işgalciler karşısında da onları asla meşru görmediğini açıkladı. Libya toprakları üzerindeki hükümet yasal ve meşru değildi ve onun hükümeti değildi.
Muhtar, Libya toprakları üzerinde, kendi toprakları üzerinde kendisini yargılamaya kalkışan mahke-melerin de "oraya ait olmadığını" söyledi. Verilecek cezanın ise onun için hiç ama hiçbir önemi yoktu.
Muhtar, o yargılamada topraklarının özgürlüğü için canını ortaya koyarken, işgalcileri de ebediyen mahkum etmişti.
Tavrı, tüm Arap halkına emperyalizmle uzlaşmama çağrısıydı. Nitekim, Ömer Muhtar darağacına çekilirken, Libya’nın Arap halkı, bu çağrıya çok güçlü bir karşılık verecekti.
*
"Çöl Aslanı", Libyalı Ömer El Muhtar direnendi. Yargılayandı. Çöl Aslanı’nın ağzıyla dile gelmiş konuşuyor ve çölün işgalciye yâr olmayacağını ilan ediyordu.
20 bin Bedevi’nin önünde kuruldu darağacı. Ömer Muhtar, çölün aslanı, darağacında can verdi. Muhtar son nefesini verirken, işgalci işte belki o an anlamıştı sonun başlangıcında olduğunu. Son nefesi, Muhtar’ın işte o susturulamaz çağrısıydı...
Tarih, çok değil, sadece bir kaç ay sonra işgalcileri, çöl aslanlarının önünde, silahlarını geride bırakıp İtalya’ya kaçarken görecekti...
Tarihimizden
1 Kasım 1968- Mahir Çayan’ın yazarları arasında olduğu Aydınlık Sosyalist Dergi yayın hayatına başladı.
1 Kasım 1991- 15 Mart 1982’de başlayan 1243 kişilik Devrimci Sol Ana Davası, karara bağlandı. Yargıtay aşamasındaki dava, 27 yıldır sürüyor.
1-3 Kasım 1997- Halk Meclisleri, Susurluk kazasının 1. yıldönümünde "gerçek suçlu ve katiller Ankara’dadır" diyerek 1-3 Kasım’da Ankara’ya yürüdü.
4 Kasım 1995 - İnfazların, kayıpların ve Buca Hapishanesi katliamının hesabını sormak için Devrimci Hareket tarafından Alibeyköy Merkezinde gerçekleştirilen eylemlerde bir polis karakolu, bir ekip otosu, Nizam-ı Alem Ocağı, Ülkü Ocağı, faşistlere ait bir spor kulübü, CHP binası, Emlak Bank, Zabıta Amirliği ve bir döviz bürosu basılarak tahrip edildi.
7 Kasım 1995- Buca katliamını protesto için 23 hapishanede başlatılan Genel Direniş tutsakların zaferiyle sonuçlandı.
Tarihin Bugüne Söylediği
Muhtar’ın bir sözü takiyyeci islamcıya: "Ulemanın alt tabakasından yaşlı bir öğretmen"di o. Dini bütün müslümandı. Ama, emperyalizme "büyük şeytan" deyip de şeytanla uzlaşan riyakar müslümanlar bir yerde, o başka bir yerdeydi. Siyoniste "van Minut, van minut" deyip, "tatbikata çağırmayıp", tüm ekonomik, siyasi, askeri anlaşmaları sürdüren riyakardan farklıdır. İşgalciyle şöyle veya böyle, uzlaşma olmaz der Ömer Muhtar.
*
Bir sözü, halkların önderlerine. Dimitrov’dan Castro’ya, Dayı’ya kadar daha sonra bir çok önderin yapacağı bir "savunma" tarzının ilk örneklerindendir Muhtar. Canı karşılığı hiçbir pazarlığa girmeyendir. Yoldaşlarına, savaşçılarına, "ya ölün ya kazanıncaya kadar devam edin" diyendir.
*
Muhtar, genç yaşlı, her vatansevere söylenmiş bir sözdür: 70 yaşındaki bir önderin tutsak edilinceye kadar dağlarda bizzat savaşçılarla birlikte kalmasına da dikkat çekmek isteriz. Kavgada yaşın değil, beynin ve yüreğin önemli olduğuna dair, tarihi bir örnektir Ömer Muhtar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.