Anadan Doğma Hüzün.
’Adam’ anadan doğma hüzünlüydü.
Böyle düşünüyordu. Düşüncesinde de içtendi.
Düşünceleri içinde kendini yalnız buluyor bunun acısını çekiyordu.
Yitip giden zamanın dipsiz derinliklerine inmekle kalmayip,
Karanlıklarında kendini boğuyordu.
Tutkularını sınırlayan geçmişin karanlıkları
Ruhsal acı gibi derin, bedensel ateş gibi sürekli,
Büyük bir işkenceyle ruhunu yakiyordu.
Yaşamın her saniyesi,
Her dakikasi tanımlanmaz bir hüzün birakiyordu yüreğine.
Düşünceleri dile geliyordu:
Ey! hayat ne çok sırlarım var sende yalnızca seninle paylaştıklarım.
Ve ne çok sırların var bende, kendimle bile paylaşmaktan kaçındıklarım! ...’
...
Avuçlarının içinde; kederli, derin, ve özgün bir göz olmayi ve de o göz’le dünyanın nasıl dönüp durduğunu seyretmeyi bilmişti...
Çeşitli biçimlerde kendi kendisinin izini kaybetmiş ruhsal çöllere karışıyordu.
Tükenmiş olan iç kaynaklarını yansıtan çorak yerlere doğru
öyle bir göç ki..
Gerilim akımlarına kapılmişcasına soluğunu içine çektiğinde
geçmişi onu karnındaki sinir ağına zımbaliyordu...
Hüzün; her ne demekse onun bilinmezliğinde -ruhsal savaş’ı- yalnızca şiir’e değil
hayata da bir vedaydı...
YORUMLAR
Hüzün denince güz mevsimi dayanır kapıma,sarı turuncu giysileri ile.Nasılda narin kırılgandır hafif bir meltemde nasılda çöküverir dizlerinin üzerine.
Üzerine basıp geçenler habersizdir oysa kulaklarına gelen her hışırtıda yaprağın dalından ayrılışının sessiz bir çığlığı olduğundan.Ya kuru dalda yuvasız kalan serçeler ne yapsın?
Gelecek hangi yeni mevsim avuta bilir ki onları kollarında.
Hüzün:
Sadece bu kelime bile sızlatmaya yetiyor küçücük yüreciği.
Kutluyorum, güzeldi
hüzün yerleşince insanın ruhuna kolay kolay gitmiyor bir daha. belki anadan doğma değil ama sonradan olma benimki...