- 1100 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kurbanın İslam'daki Yeri ve Önemi
Kurban kesmek ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (a.s.) ’le başlamış, hatta iki oğlu Hâbil ve Kâbil arasındaki ihtilâf kurbanla çözüme kavuşmuştur...(1)
Hz. İbrahim (a.s.) ile oğlu İsmâil (a.s.) arasında cereyan eden olayla, insanın kurban edilemeyeceği vurgulanmış, onun yerine bir koç hediye edilmek sûretiyle bu sünnet başlatılmıştır...(2)
Zîra eski Mezopotamya, Hint,Yemen, Mısır ve Yunan efsânelerinde ve destanlarında bâkire kızların, gelinlik kadınların ve genç yakışıklı delikanlıların kurban edildiğini görmekteyiz. Mısır’da “Nil Nehri”nin bolluk ve bereket ilâhı sayıldığı da yine Mısır Mitolojisinde geçmektedir. Kâhinlerin, Nil’in coştuğu Nisan ayında ona, üç veya yedi bâkire kız kurban ettikleri bilinen bir gerçektir...(3)
Yine Hz. Mûsa (a.s.) zamanında bir mûcize olarak tâze, güçlü, parlak sarı renkli bir sığır kurban edildiği anlatılmaktadır...(4)
Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye Hicret ettikten sonra, Medine sâkinlerinin İran’dan alınma Nevruz ve Mihricân bayramlarını kutladıklarını gördü. Ve
“Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, ramazan ve kurban bayramlarıyla değiştirmiştir.” meâlindeki hadisiyle İran menşeli o iki bayramın kutlanmasını yasaklamış, (5) yerine ise o gündür bu gündür kutladığımız bu iki bayramı koymuştur...
Kurban: Hicret’in 2. yılında meşru kılınmıştır.(6) İbâdet niyetiyle, vakt-i mahsusa da, muayyen hayvanı kesmektir. Kendisine fitre vâcip olana -İmam-ı Âzam’a göre - kurban kesmekte vâciptir. Diğer imamlara göre ise sünnet-i müekkettir. Vâcip olan kurban, kesmek ve kan akıtmakla olur. Diri diri tasadduk etmekle, değerini bağışlamakla borç ödenmiş olmaz...(7)
Kurban kesmenin meşrûiyeti kitap, sünnet ve Müslümanların icmâı ile sâbittir.(8)
Cenâb-ı Hakk;
“Rabb’ın için namaz kıl ve kurban kes.”(9) buyurmuştur. Kevser sûresindeki bu hüküm kat’î değil zannîdir. Kat’î olsa farz olurdu, zannî olduğu için vâcip denilmiştir.
Bu konuda, Peygamber Efendimiz (sav) ’de şöyle buyurmuşlardır:
“Kim bir geçim genişliği bulurda kurban kesmezse mescidimize gelmesin.”(10)
“Ademoğlu kurban bayramı gününde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş ile yüce Allah’a yaklaşabilmiş değildir...”(11)
“Üç şey vardır ki bana farz, sizin için sünnettir. Vitir, kuşluk namazı ve kurban kesmek.”(12)
“Ben kurban kesmekle emir olundum, bu sizin için bir sünnettir.”(13)
“Ey İnsanlar! Her aile halkına her sene bir kurban düşer”(14)
Ayrıca Peygamber Efendimizin(sav) semiz, boynuzlu, beyazı siyahından çok iki adet koçun birini ümmeti adına, diğerini de kendisi ve aile halkı adına kestiği bilinmektedir.(15)
Kurban vâcip midir, sünnet midir tartışılabilir. Cumhur-u ülemâya göre sünnet, İmam-ı Âzam’a göre ise vâciptir. Kurban, sünnette olsa asla hafife alınmamalıdır.
Kurban ayrıca bin dört yüz küsur senedir sosyal dayanışmayı sağlayan en canlı bir ibâdettir.
Hac mevsiminde hacıların kestikleri kurbanlarla, hacca gitmeyen Müslümanların kestikleri kurbanları birbirine karıştırmamalıyız.
Hacıların hac mevsiminde Mina’da -Haram Bölgesinde- kestikleri kurbana “HEDY”, kurban bayramında belli şartları taşıyan Müslümanların kesmeleri gereken kurbana ise “UHDİYYE” adı verilir.(16)
Şunu hemen belirtelim ki hacıların kestikleri “hedy” kurbanı ile kurban bayramında kesilen “uhdiyye” kurbanının hiç bir ilgisi yoktur. Bu iki kurban mükellefiyet yönünden birbirinden tamâmen farklıdırlar.
Hacc-ı Kıran ile Hacc-ı Temettu yapan hacılar, hac ile umreyi hac mevsiminde birlikte yaptıklarından dolayı şükür “hedy”i keserler ki bu bir vâciptir. İfrat haccında ise kurban mükellefiyeti yoktur. Seferi olan hacılar “uhdiyye” kurbanı kesmezler. Şükrâne olarak “hedy” kurbanı keserler
Hac ibâdeti hicretin 9. yılında farz kılınmakla birlikte kurban kesilmesi ve kurban bayramı namazı, oruç ibâdeti ve ramazan bayramı namazı hicretin 2. yılında teşri kılınmıştır. (17)
Hac kurbanından evvel başka kurban yoktu demek cehâletten değilse art niyetten kaynaklanmaktadır.
İslâm kurbanla malî, bedenî ve kalbî ibâdeti birleştirerek bütünleştiren tek dindir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum:
Yazmadığımız ve söylemediğimiz doğrulardan sorumlu olduğumuz gibi, yazmamamız ve söylemememiz gereken yanlışlardan da sorumlu olduğumuzu unutmayalım...
Hoşça ve dostça kalınız...
Not: Kan ve gözyaşının akmadığı (akıtılmadığı) daha güzel günlerde buluşmak ümidiyle tüm okuyucuların 20 Aralık’daki, Kurban Bayram’ını tebrik eder, herkese sıhhat, âfiyet ve mutluluklar dilerim...
Hanifi KARA
KAYNAKLAR:
(1) Mâide Sûresi: Âyet 27
(2) Saffet “ : Âyet 99-107
(3) İslâm Işığında Asrın Kur’an Tefsiri cilt:13 sayfa:7037
(4) Bakara Sûresi: Âyet 67-73
(5) Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi cilt:5 sayfa: 259
(6) İslâm İlmihâli- Fikri YAVUZ sayfa: 433
İslâm Fıkıh Ansiklopedisi cilt: 4 sayfa: 392
(7) İslâm Dini- Ahmet Hamdi AKSEKİ sayfa: 221
(8) İslâm Fıkhı Ansiklopedisi cilt: 4 sayfa: 392
İslâm İlmihâli –Fikri Yavuz- sayfa: 433
(9) Kevser Sûresi: Âyet: 2
(10) İslâm İlmihâli sayfa: 433, Hidâye cilt: 4 sayfa: 70
(11) İslâm Fıkhı Ansiklopedisi cilt: 4 sayfa: 392
(12) “ “ “ “ “ : 394
(13) “ “ “ “ “ : 395
(14) “ “ “ “ “ : 395
(15) “ “ “ “ “ : 395
(16) Hac Rehberi -Diyânet yayınları- sayfa: 190
(17) Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi cilt: 5 sayfa:259
İslâm İlmihâli sayfa: 247, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi
cilt: 3 sayfa: 403, Hac Rehberi sayfa: V
YORUMLAR
Evet.Muhteşem bir yazı.Ama her nedense meraklıları burada yazılan hakikatleri okumaya yanaşmaz.İlgisi ve alakası olmayan yerlerden soru cevap yoluyla yalan yanlış bir şeyler öğrenmeye çalışırlar.Yine Kurban bayramı yaklaşıyor zehirlerini saçmak için fırsat bekleyenler işlerine geldiği gibi sorup işlerine geldiği gibi halkı aydınlatmaya hazırlanıyorlar şimdiden.
Kutluyorum araştırıcı ruhu ve gerçekleri yazan usta kalemi.Saygılarımı sunuyorum efendim.Allah'a emanetsiniz.