Tek Kelimelik Bir Hayattır AŞK !..
Tek kelimelik bir hayattır AŞK…
Her şeyin karalanabileceği boş bir sayfa, her dinlediğinde ağladığın, gerçek bir masaldır. Her şeye yazılır her şeyi yazar aşk!
Aşk…Bir nokta gibi hazin sonu masum bir başlangıca kilitler. Aşk; kimisi için acıdır, kimisi için tatlı…Onlar içinse can yakıcı... 1 kere yaşarsın aşkı; defalarca yazarsın. Tek seferlik bir harptir. Yaşadıklarını anlatmaya yetmez. Yaşadıklarına denk düşüremezsin hiçbir kelimeyi.Acı desen değil. Tatlı desen hiç değil… Nedir aşk…? Hayat mı?
Koca dertleri tek başına göğüslemiştir aşk. Kendini siper etmiştir yarine… Çeşitli sızılarla süslenmiş aşkları dinleriz yıllardır. Okuruz, kendimizle özdeşleştirmeye çalışırız. Yaşadığımızı gerçek sanır, gerçekleri yalan sayarız..Bir çok sızıya ev sahipliği yapar. Aşk adı altında çeşitli senaryolar. En gerçeği ise Fırat Nehri ile Dicle Nehri’nin sevdasıdır.
Fırat’ı bilirsiniz. Erzincan’ın doğusundan başlar aşka akmaya. Sonra takip eder … Tunceli, Diyarbakır, ve birkaç şehir sonrasında sınırlarından çıkar ülkemizin…
Ve Dicle… Oda Fırat’ın tam zıttı bölgeden doğar.Batman, Diyarbakır …
Yüzyıllardan beri aşıktır Fırat Dicle’ye. Tanrı yeryüzünü yaratır. Sonra ilk insanlar. Ve Fırat !… Çok aradı Dicle’yi. Canlar yaktı, evler yıktı … Çünkü Fırat’ın Dicle’ye Duyduğu aşkın gözü KÖR’dü ! Erzincan’ın çakıl taşlı yollarından Tunceli’nin yüksek dağlarına ve daha sonra Malatya’nın sıcağını yükledi sırtına ve aradı Dicle’yi asırlarca …
Dicle ise hep beklemişti Fırat’ı . “buluşacağız” diyordu… “Mutlaka… Bir gün karışacağız birbirimize !”
Mecnun gibi aramaya devam etti Fırat… Bulacaktı Dicle’yi buna inandı. Emaneti var Dicle’de bulmayıp da ne yapacak. Kalbini almalı Dicle’den… Aşk su değil ki içilsin. Yemek değil ki yensin… Fırat aradı Dicle’sini… Ve bir asır yok oldu uğruna… Belki sayfalarca anlatırlar birbirine hissettiklerini… Oysa üç harfe sığdırdım ben onları… A.Ş.K.’a…Gerçek aşklar için söylenecek sözler azdır. Hem kelimelerin anlatamadığını anlayamaz insanlar…
Fırat yalvardı Tanrı’ya ; “ Allah’ım bir kere olsun sarılayım Dicle’me. Bir kez olsun karışayım ona ! Kana kana olmasa da 1 yudum bakayım tadına…” Tanrı duydu Fırat’ı… Tabi Dicle’yi de … “Allah’ım 1 saniye olsun kavuşayım Fırat’a.Kısa da olsa kavuşayım serinliğine Fırat’ın ve AŞK’IN !!
Kavuştu sonunda Fırat ve Dicle haberleri yoktu ikisinin de … kavuştular ama yine arıyorlardı birbirlerini. Fırat, Dicle olacaktı. Dicle ise Fırat’a kavuşacaktı en sonunda.
Kısa sürdü habersiz buluşma.Tanıdı Dicle Fırat’ı Diyarbakır’da … Uzaktı evet. Mesafe vardı aralarında. Nasıl olduysa tanıdı Dicle ve bekledi Fırat’ın onu tanımasını…Fakat tanıyamadı Fırat Dicle’yi çünkü gözü bir şey görmediği gibi bedeni de hiçbir şey hissetmiyordu Dicle’nin aşkından ! Dicle’ye olan aşkı onu sonsuza götürüyordu. Devam etti yoluna Fırat. Dicle peşine akmak istedi Fırat’ın. Ama aşkları gibi bu da imkansızdı … Geldiği yere geri dönemezdi Dicle.
Aşık olduğu Fırat için dağlar aşıp gelen Dicle mezar belledi Diyarbakır’ı kendine.
Fırat … Belki hâlâ arıyor Dicle’yi. Hâlâ kör gözü. Aşkın gözü kör… Fırat Aşık Dicle’ye !
Aşk artık gazidir kendi savaşında… Düşmanı yoktur aşkın … Düşeni vardır…
Ve Diyarbakır… belki pişman. Belki mutlu. İki aşık geçti Diyarbakır’dan imkansız iki aşık… İmkanı sağlamak istedi Diyarbakır…Fakat imkansızı sevdi Fırat ve Dicle…
Fırat ve Dicle imkansızı sevdi ASIRLARDIR…! ! ! (diLanAyata)