İNSANLAR VE ŞEMSİ
İNSANLARI TANIDIKÇA ŞEMSİYİ ÇOK SEVİYORUM
Yağmur bugün çok arsız,dışarı çıkmak biraz imkansız.
Odada hoş bir sıcaklık.Sobada yanan odunların çıkardığı ses ve nar gibi kızarmış,mis gibi kokan ekmek ve yeni demlenmiş çay kokusu birleşince ne kadar acıktığımı hissettim.Sahi son ne zaman yemek yemiştim dündü galiba yok daha önceki gün.Ne farkederki acıkmıştım işte.Kızarmış ekmeğin arasına küpecik peynirini koyup yemeye başlıyorum.Bir iki lokma derken ne kadar çok doyduğum hissiyle ekmeği sofraya bırakıp,çayımı yudumlayıp,nikotini içime çekiyorum.Yüzümde önce tatlı bir tebessüm sonra kahkaha ve ben gülmektem yerlerdeyim gözlerimden süzülen damlayla kendime geliyorum.Şıhım ne kadar haklıymış sigara mekruh,içtiğiniz yerlere melekler girmez demişti ,Şeytanda bir melek dediğimde bozulmuştu.Gülümseyerek duvarlara perdelere bakıyorum havanı koru diye nutuk çekenler özel yaşama dördüncü Murat zihniyle müdahale edenler benim odadaki nikotin etkisini görseler ne tepki verirler derken içimden bir ses sus sus diye feryat ediyor.Haklıydı bir özgürlük evlerde kalmıştı,aman duymasınlar diyerek çayımı tazeliyorum.
‘’ömrüm hediye bir yılın bir gününe’’Naşide ne kadarda güzel yorumluyor diye dinlerken gözlerim duvardaki İstanbul resimlerine takılıyor.İstanbul’u sevdiğimden değil duvardaki çatlaklar görünmesin diye yapıştırmıştım..Sen o gün aradığında kız kulesini izliyordum oturduğum banktan.Elimde plastik bardakta hafif bulanık bir çay ve yine sigaram vardı.Pek çay tadı yoktu ama sıcaktı aradığım yürek gibi.Asrın icadı uyandırmıştı beni kurduğum düşten nasılda arsız çalıyordu.Açınca çıkan ses sendin ne kadar sevinmiştim beklide saniyenin binde biri kadar bir sevinç.Hani şu Fatihte çalan gramofon sesi bu olmalıydı derken şimşek hızıyla telefonu kapatmıştım.Tekrar çaldı açtım sesin bahçede her gün kafamı ağrıtan saksağan kuşu gibiydi dinlemiyordum bile neden sonra kapattığını fark ettim.Tekrar çaldı ve yine sen bir telefona baktım bir kız kulesine tüm gücümle fırlattım teknoloji harikasını hoş daha iki taksidini ödemiştim.Bir kendini bilmezi dinlemektense sükuneti hissetmek güzeldir diye düşündüm.Bu gün bir keşkem var dilimde keşke şu 3G o gün olsaydı ve sen nereye yakıştığını ve o an nerede bulunduğunu görseydin.Bilyormusun İstanbul çözülmemiş bir problem,içinde sen varken olumsuz bir denklem.
Kapıdan gelen sesin etkisiyle kendime geldim.Kapıya birisi balyoz gibi vuruyordu,kıracaksın diye bağırdım durdu.Odadan çıkıp sokak kapısını açmamla aldığım güçlü darbenin etkisiyle sırtüstü yerde yatıyordum.Göğsümde sanki tonlarca bir ağırlık oluşmuştu ıslak ve çamurluydu.Gözümü açamıyordum yüzümde salyalı sıcak zımpara gibi bir dil geziyordu bu kısacık düşünceden sıyrılıp var gücümle üzerimden atmaya çalıştım fakat faydasız benden güçlüydü.Hadi kalk üzerimden dedim ve kendini yanıma bıraktı.Yüzümdeki yapışkan salyaları çamurlu elimle sildiğimde yanımda yaramaz bir çocuk gibi sırt üstü yatıyordu.Olan olmuştu bu anın tadını çıkartmalıydım orada ne kadar boğuştuk bilmiyordum.Bir kaç çizikle yine Şemsi kazanmıştı.Kalktım içerde biraz önce hazırladığım ekmeği önüne koydum.Şimdi banyo zamanı dediğimde bir bana birde önünde duran peynirli kızarmış ekmeğe baktı ekmeği ağzına alıp hırrr diye bir sesle yerine doğru gitmeye başladı.Hoş suya düşmandı kerata.Peşinden gidip kırdığı zinciri onardım ve yerine bağladım.Maması suyu yerinde her şeyi vardı fakat iki gün beni görmeyince merak etmişti dostum.Yüzüme bakıyordu sözüm söz bir gün piyangodan ikramiye çıkarsa sana son model bir Mercedes alacağım önü nede bayrak takacağım akşama kadar gezeceksin,bu şehirde.Hatta birde Şemsi yazan özel plaka alırız dostum.Sanada yakışır dedim.Arka ayakları üzerine oturdu ve elini uzattı tokalaştık harikasın benim seksen kiloluk dostum dedim farklı bir buruklukla.Güzel bir banyo ile kendime geldim ve ne kadar şanslıyım ki dünyada Şemsi gibi gerçek bir dostum var.
01 kasım 2009 Orhan Yılmaz.