39
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3182
Okunma
Şuan rakım kaç bilmiyorum ama yükseklerdeyim, çok yükseklerde ve oradan bakıyorum hayata…
Sahne kostümüm üzerimde değil, yönetmen de yok artık beni yönetecek… Serbest çalışıyorum. Yaşamın bana biçtiği rolü şimdi tek başıma oynuyorum. Tek kişilik bir oyun bu, beceriksizce de olsa başarıyla ve hakkını vererek oynamaya çalışıyorum. Ne kadar başardığım tartışılır ama çaba gösteriyorum bu da takdire değmez mi?
Hayatta ki rolümüzde hangimiz tam anlamıyla kendimiz olduk acaba?
İşine gönülsüzce giden, üniversite sınavında açıkta kalmamak için kazandığı bölüme razı olup sevmediği bir işi yapan mı? Bu rol onun değil…
Sevmediği halde ailesinin zoruyla/dayatmasıyla sevmediği kadın/adamla evlenen mi?
Bu rol de onun değil. Buradaki mutlu /mutsuz, anne/baba o olmamalıydı. O sevdiği bir rolde olmalıydı. Böyle olunca birilerinin bize sunduğu ya da dayattığı yaşamları sahneliyor olmuyor muyuz? ( Mutlu da mutsuz da olsak seçim bizimdir ve sonuçlarına katlanırız kimseye dert yanmadan… Rolü biz seçtik, şikayet etmeye hakkımız yok…)
Zamanla bu role öylesine kaptırıyoruz ki kendimizi ve o kadar ustaca oynuyoruz ki rol üzerimize yapışıp kalıyor. Yönetmenimiz başka bir rol vermez oluyor bize “ bak bu rol sana çok yakıştı, çok da güzel oynuyorsun, bunu senden başkası bu kadar güzel oynayamaz, devam et…”
Karşı çıkmıyoruz/çıkamıyoruz. Oynamaya devam ediyoruz. Aile içindeki mutlu kadın/erkek oluyoruz. Olduğumuzu var sayıyoruz ya da. Çocuklarını çok seven bir anne oluyoruz, ona adıyoruz kendimizi. Yaşamımızı ona endeksliyoruz. Sevdiklerimizi üzmemek için kendimizi üzmeyi mutsuz etmeyi göze alıyoruz. Ama bilmiyoruz ki bir gün herkes kendi hayatını yaşamak için kanat açıp uçacak , kendine ait bir yaşam kuracak ve o da sahnede yerini alacak. O zaman, yalnız kaldığımızda, dönüp arkamıza baktığımızda ne göreceğiz acaba? Çocuklarımıza değer verip onlara hak ettikleri sevgiyi-ilgiyi gösterip hayata hazırladığımız için mutlu olacağız, vicdanımız bu konuda rahat olacak buna adım gibi eminim. Ama ya daha sonra…
Hayatın bir bölümünde istemesek de elde olan ya da olmayan nedenlerle istemediğimiz rolleri oynuyoruz sonuçta. Ha, oynamamak elimizde mi? Evet bir açıdan elimizde. Dur! demeyi bilmek örneğin, elimizde. Hayır! demeyi bilmek elimizde. Haksızlığa uğramak her zaman olası ve uğruyoruz da. Ama şu da bir gerçek bize sunulan rolü oynamak istemediğimizde işsiz kalmak, sahneden atılmak, kapı önüne konmak da var. O durumda, eğer kendi ayakları üzerinde duramayacak pozisyondaysak , sonuçlara katlanmak zor. Bunu göze almak çoğu için zor. Bu yüzdendir ki rolümüzü layıkıyla oynamaya devam etmek zorunda kalıyoruz bir çoğumuz. Bu anlamda esas oğlanın işi bir nebze daha kolay çünkü sahneyi kolaylıkla terk edebilir. Esas kız ekonomik anlamda güçlü değilse sahnede kalır rolünün hakkını layıkıyla vermek durumundadır. Ne zaman ki o keskin bıçak kemiğe dayanır, kan akıtmaya can yakmaya başlar, o zaman ipler kopar…
Artık her şeyi göze almış demektir esas kız…
Hayat sahnesinde artık tek kişilik oyununu oynamaya hazırdır…