- 1819 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ARMUTLAR VE İNSANLAR
Yaşam boyu kendimize yüklediğimiz ağır yüklerden biri de her şeyi ve herkesi olduğu gibi kabullenememektir.
Çevremizde ki insanları pirinç ayıklar gibi ayıklamaya çalışırız hayatımızdan. Ama keçinin istemediği ot burnunun dibinde bitermiş misali, bu tip insanlarla daha da yakın yaşamak zorunda kalırız. Uzak durmaya çalıştıkça aynı huydaki farklı kişiler hep burnumuzun dibine kadar sokulur hayatımıza.
Önce düşünce ve yaşam tarzları bize uymadığı için onları değiştirmek için kolları sıvarız. Ömrümüzü ve enerjimizi boşyere tüketir, psikolojimizi alt üst ederiz. Sonra üstesinden gelemeyeceğimizi anlayınca kaçmakta buluruz çareyi. Öyle kaçışlarımız olur ki ,yeri gelir eşimizi değiştiririz, yeri gelir işimizi değiştiririz. O da yetmez evimizi, çevremizi değiştiririz. Ama sonuç hep aynıdır. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşçasına hep daha da beteriyle karşılaşırız. Kaçış kısır bir döngüyü de kendisiyle beraber taşır hayatımıza.
Her yolu deneyip, değiştirecek bir şey de kalmadıktan sonra aklımız başımıza gelir ve son çare değiştiremediğimiz şeyleri kabullenmek için kendimizi değiştirmeye karar veririz.
İlk başlarda zor da olsa, ’asla’ ile başlayan cümleleri bir kenara bırakıp ’kabulleniyorum’ la biten cümleler kurmaya başlarız.
Kabullenilmesi o kadar zor insanlar olur ki bazen ne yapacağımızı şaşırırız. Bunun için uygulanacak tek bir formül vardır, o da, o kişi kaç yaşında olursa olsun, onun henüz ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmeyen küçük bir çocuk olduğunu düşünmektir. Bu işimizi oldukça kolaylaştırır.
Bir kişi, iki kişi, bir olay, iki olay derken kabullenmeler kendiliğinden hallolmaya başlar. Öyle bir duruma geliriz ki kabullenilemeyecek hiçbir şeyin olmadığını kavrarız.
Hatta her ayrı kişiliğin dünyamızı zenginleştirdiğinin, her yaşadığımız kötü olayın ruhumuza bir şeyler kattığının farkına varırız. Ve her bir kişinin tek ve benzersiz yaratıldığının, kendine has özellikler taşıdığının bilincine ereriz.
Bu bizi insanları yargılamanın ağırlığından kurtarır. Kabullenmenin iyileştirici gücü yavaş yavaş hayatımıza akmaya başlar.
Huzurlu bir yaşam istiyorsak kabullenmeyi bir an önce öğrenmeliyiz.
Etrafımız bir türlü büyüyemeyen çocuklarla dolu. Ve hayat onların büyümesini beklemekle geçirilecek kadar uzun değil.
Ne güzel söylemiş büyük fikir adamı Peyami Safa;
Yaşlanarak değil, yaşayarak öğrenilir. Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.
Hayattan ders alarak yaşayan ve iyi-kötü her şeyi paylaşabilecek olgunluğa ermiş insanların çoğalması dileğiyle.
...
YORUMLAR
"Hatta her ayrı kişiliğin dünyamızı zenginleştirdiğinin, her yaşadığımız kötü olayın ruhumuza bir şeyler kattığının farkına varırız. Ve her bir kişinin tek ve benzersiz yaratıldığının, kendine has özellikler taşıdığının bilincine ereriz.
Bu bizi insanları yargılamanın ağırlığından kurtarır. Kabullenmenin iyileştirici gücü yavaş yavaş hayatımıza akmaya başlar.
Huzurlu bir yaşam istiyorsak kabullenmeyi bir an önce öğrenmeliyiz."
--
Ahhh! Bilebilsek kabullenmek o kadar kolay ki.
Kabullenmekle kabullenilene köle olmak aynı şey değil ki
İnsan kabullendiğinden farklı olacak elbet. Olduğu gibi kabulllenmek esaret değil .
Esasen özgürlüktür neden mi?
Özgür , özgün olan kimseyi sınırlamayan sınırlanmaz da ondan.
Sınırlanmamak için sınırlamamalı.
İnsan kişiliğini özgür yaşamak ister.
Özellikle aşk ve evliliklerde sınırlamak biraz talep edilebilir. Çünkü orada karşılıklı bir bağlanma var, bu bağlılık sadakat ister.
Ya olduğu gibi kabul edip karışmamalı ya da ortak noktalarda anlaşmalıdır. Zorlamak asla güzel sonuç vermez.
Tebrikler, teşekkürler.
Yaşlanarak değil, yaşayarak öğrenilir. Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.
çok doğru bir laf etmiş, sayın peyami Safa.
Evet dediğiniz gibi, hiç kimse değişmiyor.
Hayatımızda ki kişileri değiştirelim diye ömrümüzü heba etmeyelim.
o değişmiyorsa, biz değişemiyor ve olduğu gibi kabullenemiyorsak.
O zaman başka dostlar arayalım. başkasını değiştireceğiz diye kısacık ömrümüzü bitirmeyelim...
kutluyorum... selam sevgimle...
Yaşlanarak değil, yaşayarak öğrenilir. Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.
çok doğru söylemiş Payami Safa...
bende buna inananlardanım.
Bazıları sedece nefes alır,yer,içer,gezer...
Bazıları ise yaşamın içinde bire bir yaşamın eğrisi ve doğrusu ile yaşar.
Sonuçta tabiki güzel birikimler çıkar ortaya..
payşalışm güzeldi.
selam ile.
En çok da kadınlar değiştirilmek istenmiştir hep. Evlenince, baba evindeki halinizden eser kalmamalıdır. Kadın hayatının en özel noktalarına kadar müdahale eder kocalar.Onu yapma bunu giyme, bunla konuşma, saçın şöyle olsun, makyajın böyle olsun gibi...
Oysa sen o kadını gördüğün haliyle beğenip kabullenmiştin. ya da öyle göründün...Sonra ne değişiyor da, kendinden bir kopyayapma çabasına giriyor insanlar...
Güzel bir yazıydı...Tebrik ediyorum sizi...İnsanı eşyayı ya da hayatı olduğu gibi kabullenmek her baba yiğidin harcı olmasa da, biraz olsun saygıyı hak eder her canlı...
Sevgilerimle Bilgeperi..
Benim hayat felesefemde " her şeyi olduğu gibi kabul etmek vardır sevgili şaiirm.
Bir kişiyi değiştrimeye çalışmak onun kimliğini kabul etmemek anlamına geldiğini düşünürüm. Ve kimsenin de beni değiştirme çabası içine girmesini üstemem. Böyle bir durum ile karşılşatığım an oradan koşar adım kaçar ve bir daha yaklaşmam.
Çünkü değiştirmeye çalışmak kendimizi yormak ve üzemketne başka işe yaramadığını biliyorum artık.
Yine güzel bir konu ve güzel bir yazı. Sevgiler yüreğinize