- 2214 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Deniz İpeği (Düşüngülü Eleştiri)
D E N İ Z İ P E Ğ İ
(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)
İnsan, neyin, kimin eseri olursa olsun
kendi alışkanlığı, esnekliği olan bir kurgudur.
İçindeki zerrecikler, ¬- kalp damar, el ayak,
kaş göz – kurgu yuvasının, karıncaları,
peteğinin arılarıdır. Şükran Kozalı
Şükran Kozalı, ‘Kadınlar Yaşlanmaz’ diyerek imlediği, albenili cenneti ‘Deniz İpeği’ romanına neler sığdırmış, gelin birlikte ‘Düşüngülü Eleştiri’ aynasına düşenlere bir göz atalım.
‘Eğreti Gelinler’ romanında olduğu gibi, Kozalı’nın ‘Deniz İpeği’nde de kurguyu kıyıladığı söylenemez, eğreti duruyor. Öykülerdeki gelişmelere göre kurgulanmış izlenimi veriyor. ‘Planlamadan yürür, kimi görürsem onu alırım romanıma.’ (s.20) derken aslında kitabın deneme olduğunu da vurguluyor. Kurgu, yazarın kendisini gizlemesi için vardır. Oysa Kozalı, öykülerin ara boşluklarında Orhan Pamuk’un ‘Kar’ romanında yaptığı gibi başını kurgudan çıkarıyor..! ? En iyi ben yaparım der gibi dersler de veriyor! .. ‘Hazarla Rüya arasındaki yüzyıllık bir yaşama alanını Tolstoy’un Savaş ve Barışı gibi yazmaya kalksaydım okur bulmakta zorlanabilirdim. …Kısa öz, yoğun ve oyunlarla dolu eğlenceli birkaç saate sığdıracak film, roman, öykü, anılar… okunuyor, seyrediliyor.’ (s.206) ‘Romanın bu önemli kişisi neler yapıyor görüşmeyeli, bir bakmak istiyorum.’ (s.20) ‘Her gördüğü kadına sahip olmaya kalkıyor roman gereği olsa da.’ (s.45)
Deneme, romanın elbette olmazsa olmazıdır, öykü ve şiirle iyi bir harmanlama yapılmalıdır. Okura deneme oylumunda hoşça vakit geçirtmek istenirken, roman formatından uzaklaşıp, onu edilgen duruma düşürmemek gerekir. Bilecenliğin de bir sınırı olmalı...! ‘…Donanımlı bir göz, kalbin hissiyatını taşır elbet. Ama bundan ibaret değildir. Kalbe gelinceye daha nelerimiz var. Bak kadarı kaldırdım, kaderini de sen değiştir… Kimi kel alâka kimi var alâka diyebilir.’ (s.267)
‘Deniz İpeği’ romanında aşk işlenmiş gibi görünse de, öyküler sevgi üzerine kurgulanmış. Tutkulu bir aşk olduğu söylenemez. Kozalı, bellek sekisini kuşatan imgeleriyle öykülerde kutupluluk (çatışma, gerginlik) yaratıp okuru yüksek tempoda tutmadığı gibi yazın diline işlevsellik katan ayrıntılardan da faydalanmamış.
Sözcük dilini iyi bilen Kozalı’nın yazın dili yeniliğe açık, yalnız sözcüğün kimliğine bakmıyor. Sözcük gediğine oturmuşsa hiç çekinmeden yerleştiriyor. Zengin bir dili olan Şükran Kozalı, edebiyat sofrasına oturttuğu okurunu doyurduğu söylenebilir. Kitabın yüzde 15.1’i (11.4) * diyaloglarla geçiyor, romana göre düşük, denemeye göre iyi bir oran. Sayfada ortalama 4.1 kez paragraf yapılmış. Rol verdiği karakterleri, ‘Eğreti Gelinler’de olduğu gibi yöre ağzıyla konuşturmamış. ‘Suteni’ adlı bir şiir kitabı da olan yazarın romanına ‘Deniz İpeği’ demesi ilgi çekici...? !
Düşüngü üretimi yapabilen Kozalı, karakter betimlerine yer vermediği için okur belleğinde iz bırakan, ‘Deniz İpeği’ni de aşabilecek güçlü kahramanlar yaratamamış. Kahramanlara gerçek hayatla örtüşmeyen Gölge, İpek, Kadife, Rüya gibi adlar vermiş.
Yazarın okur bahçesine serptiği parıltılı sözcük tohumlarına birlikte bakalım. ‘kan yalan söylemez.’ (s.41) ‘dolu zaman geme gelmez’ (s.45) ‘Benim en büyük silahım kadınlığımdı’ (s.132) Güzeli yaratma adına yeni sözcükler keşfetmiş. ‘onu bulamamak ürküsüyle’ (s.190) ‘Örü örü bu duruma gelmişiz.’ (s.205) ‘Hayatımın aritmisi…’ (s.351) Sözcüklerle dokuduğu kadınsı, tuşesi güzel motiflerin arasını nefis bezemelerle süslemiş. ‘avuçlarıyla buluşmakta gecikmediler. Memelerinin kalbi attı birkaç kez. Yarım kalan bir cezbeyle titreştiler.’ (s.195) Yazarın zaman zaman simge ile de anlatım yaptığını görüyoruz. ‘İpek’i dudaklarından geçirerek kuyuda soğutulmuş kocaman bir üzüm tanesi gibi ağzına ikram etti. Gözleriyle ipeğe gidip geldi. Güneşin alnacında gölgede seviştiler. İpek’in taraflarını ayrıntılarıyla içine aldı ve bütünüyle verdi o an.’ (s.196) Okurun yüreğini ısıtan devinimler… Yazar, okurunu topallatan ve dili kirleten yabancı sözcükleri sayfada ortalama 18 (3.2) kez kullanmış. ‘okuyup sinopsisini çıkarın, sonra ortalamasını alarak tretman yazın.’ (s.219) (parantez içinde açıklama yapılmamış) ‘Bedenime isabet eden nüzulün tek sebebi’ (s.117) Kozalı, ‘Eğreti Gelinler’de olduğu gibi hoş olmayan sözleri bu kitabında da kullanmış. ‘Hocanım izin ver de şu dışarıda uluyan köpeklerin ayaklarını kırdırayım’ (s.140) ‘Kedi can derdinde sen et… Pe…k! ’ (s.141) Kozalı’nın şiirsel sözleri. ‘vadiler ovalara narince aksa, rüzgârlarla bulut oynaşsa, yağmura kürek çekse kayıklar, ninniyle büyüse bitkiler, çocuklar masallarla…’ (s.9) Bir de şiirsel düzyazılarını okuyalım. ‘o bir yalnız / telefonlara kapalı / sürprizlere açık / hayallere uzak bir yalnızlık.’ (s.7) Yazarın ilginç farklı anlatımları: ‘verimli serasına, ırasına, arasına, ra sı na… hücre duvarlarımızı’ (s.54) ‘sarsıldı içim, esridim, eridim ridim, idim, işte bu seven kendim.’ (s.54) Şükran Kozalı, “Orhan Veli çıkıp gelse ‘Elli yaş yolun yarısı eder’ demeden geri gitmez artık.” (254) demiş. Oysa bu sözün yakışanı Cahit Sıtkı çıkıp gelse, olmalıydı.
Yazma aşkına matematik öğretmenliğini bırakan Kozalı, yazınsal diline güç katan mecazdan sıkça faydalanmış. ‘Rahmetlinin serdiği çamaşırların ipini kaç kere gözüyle kopardı’ (s.113) ‘göğün kulağı var.’ (s.265) Sayfada ortalama 3.6 kez sözcüklerin bir gözünü boyayarak yananlam vermiş.
Etrafımızdakileri canlı gösteren betimlemeler bir kanıt türüdür. ‘Tanrı’nın estetik operasyonundan geçmiş olan kızın saçları kızıl, gözleri mavi olunca, yüzünde susam tanesini çağrıştıran çilleriyle görünüp güzel geçinenlerden farkı ortaya çıkınca yer meridyenlerinden oynamış.’ (s.193) Sayfada ortalama 3 (2.8) satır betimleme yapmış.
Geçmiş zamanı yazmanın zorluğunu bilen Kozalı, insanın iç çatışmalarını dile getiren içmonoloğu romanında bir kez kullanmış. İki romanına da baktığımızda Kozalı’nın içmonoloğu sevmediğini görüyoruz. “ ‘Suyu eskitinceye kadar kalacağım bu kodda’ diyor kendi kendine” (s.71)
Yazar, okur belleğini ovalatan sorulardan hoşlanmadığı gibi onu düşüngüye iten sorular sormayı da sevmiyor. ‘Nikotinman, tinerman, eroinmanlık arasındaki fark ne efendim? Eroin alan suçlu da nikotin alan neden suçlu değil, yargılanmıyor? ’ (s.174) Soru deyimleri: ‘Türkiye’deki okullarda mastır yapılmıyor mu, suyu mu çıkmıştı buradakilerin? ’ (s.199) Sayfada ortalama 1.0 (1.6) kez soru yöneltilmiş. Yazarlar ellerindeki felsefe merhemini sosyolojik yaralara neden sıkça sürmezler? ..
Belleğine düşen sözcüğün kimliğine bakmadan hemen öpen Kozalı, öyküyü roman yapabilen işlevsel ayrıntıları, ‘Eğreti Gelinler’de olduğu gibi bu romanında da çok az kullanmış. ‘Yüzündeki şehla çilleri hafifçe renk değiştirdi, gözleri şehla baktı.’ (s.137) ‘Şimdi regl durumundayım. Birinci günde. Seni kırarsam hoş gör beni.’ (s.23)
Romanlarında gereğinden fazla denemeye yer veren Kozalı, sözcüğe imge de katan sıfatları sıkça kullanıyor. ‘Ah, güzel sumercimeği Lemna, sen bir gün suyundan öleceksin.’ (s.18) ‘Tayin yazısına bir sarı zarf eklenmişti.’ (s.140) ‘koyu menekşe gözleri daha çocuk’ (s.217) Sayfada ortalama 5.4 kez sıfat kullanıyor.
Yazar, bellekte çağrışımlar uyandıran imgeyi sayfada ortalama 5.8 kez kullanmış, önceki romanına göre yüksek bir oran. ‘Gözlerinde kalan rengi seveyim…’ (s.70) ‘Aile kumaşı kaliteliydi.’ (s.96) “Tencere ‘tıs tıs..’ buharla konuştu..” (s.223)
Kavramlara zenginlik katıp ahenk veren ikilemeler, sayfada 1.0 (1.1) kez kullanılmış. ‘marulun kokularını çeke çeke serinliklerini duya duya doğradı.’ (s.177) ‘çiçek çiçek ek ek ekildik’ (s.54)
Kozalı, karakteristik Türk insanını yansıttığı gibi konduğu yere felsefik bir değer de katan, çağrışım gücü yüksek atasözünü, her kırk beş sayfada bir kez kullanmış. ‘Zenginin parası züğürdün çenesini yorar.’ (s.235) “Destegül ‘Gözden ırak olan gönülden de ırak olur’ deyip” (s.161)
Bir mizah cenneti olan Ana / dolu’da yazarların mizahtan yeteri kadar faydalanmadığını görüyoruz. “ ‘Av mevsimi geldi mi? Peki ne avlayacağız? ’ dedi Aziz Bey yarı kırlaşmış bıyıklarını sıvayarak. ‘Tavşan, keklik, bıldırcın, belki bir geyik… bilmiyorum, ne bulursak…’ ‘Ben bir ceylan gördüm az önce. Masumdu, gözlerinden iki damla yaş döküldü. Ha bir ceylanı vurmuşum ha geleceği umutla dolu bir genç kızı…’ ” (s.94) Sayfada ortalama 0.3 kez mizah yapmış.
Yıllardır yabancı sözcüklerin etkisi altında kalan terimleri, Türkçesini üreterek kurtarabiliriz. ‘Suteni İnşaat Şirketi’ne çok büyük paralar’ (s.185) ‘Atatürk Orman Çiftliği’ne kayıyor görüntüler’ (s.188) Sayfada ortalama 3.7 kez kullanılmış.
Okuruna düş aşılamaya çalışan Kozalı, çağrışım gücü yüksek sözvarlığımız deyimi sayfada ortalama 1.4 kez kullanmış. ‘Burnunun direği sızladı’ (s.110) ‘Fakirliğin gözü çıksın.’ (s.164) ‘Kadın köküne kıran girmedi ya! ’ (s.192)
Kozalı, sözcüğe anlam zenginliği kattığı gibi ses güzelliği de veren pekiştirmeyi sayfada ortalama 0.1 kez kullanmış. ‘kendininkiyle birleşince çarçabuk soyundular.’ (s.270) ‘İpeğin güneşi ile ıpıslak dudaklarındaki susuzluğu’ (s.196) ‘Kadına sımsıkı sarıldı’ (s.190)
Sağlam cümleler kuran Kozalı, sayfada ortalama 1.1 (1.0) kez benzetme yapmış. ‘düzene karşı slogan atıp korsan eylem yapanları gözetleyip ele verecek bir kamera gibi duruyor.’ (s.181) ‘Çelik gibi karpuz çatlatan sulardan içerler.’ (s.273) Şiirin vazgeçilmezi eğretilemeyi de sayfada ortalama 0.6 kez kullanmış. ‘Adamı yerin dibine çaktı.’ (s.173) “Yelkenli sevgilim, ‘Yalnız kalışına kızma’ diyor.” (s.19)
Yazının içinde albenili duran montajı her elli bir sayfada bir kez yapmış. “Atatürk’ün, ‘Öğün. Çalış. Güven.’ sözlerini taşlara yazıldığı park.” (s.23) “Gorki, Tolstoy için ‘bin gözü var’ dese de ‘bin gözle bakan görmez’ diyor” (s.46)
Kozalı, her yirmi sayfada bir mani (24 dize) , şiir (12 dize) , marş (2 dize) , türkü (1 dize) , gazete haberi ve talimat alıntıları yapmış (‘Eğreti Gelinler’ romanının yaklaşık iki katı) .
Betimlemelerle güçlü kimlikler yaratmadığı için okur kendini kahramanın yerine koyamıyor. Devinim aşılayamıyor. Yazar, hiç umulmadık yerde kurgudan başını çıkardığı için okuru öyküye alamıyor, dağıtıyor! .. ‘Eğreti Erkekler’i de yazmakta olduğunu söyleyen Şükran Kozalı, yakında çıkacak romanında ‘Eğreti Erkekler’i eğreti yapan kadınları yazıyormuş. * * * Deniz İpeği / Şükran Kozalı / Bilgi Yayınevi / 359 s. /// Kendisine roman eleştirisi getiren yazara, ‘Sen uydurukça yazıyorsun, yayınlayamam’ diyen Kayserili dergi sahibi kim? Uydurukçası (!) düzeltilip yayımlandığı halde öğretim görevlileri neden seslerini çıkarmazlar? .. İki kesimli yazın kılavuzunu kim düzeltecek..? Dilde geleneği sürdürme çabası olur mu..! ? YÖK, bu işi kavalcılara** bırakma! .. Edebiyata yazık değil mi..?
* Parantez içindeki bilgiler, ‘Eğreti Gelinler’ romanının değerleridir.
** Politikacı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.