- 8469 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Kars’ın Kurtuluşu ve Kâzım Karabekir Paşa
Bugün 30 Ekim. Kars’ın kurtuluşunun yıl dönümü. 29 Ekim günü bütün yurtta olduğu gibi Kars’ta da kutlandıktan sonra; ertesi gün için yani 30 Ekim gününde kutlanacak bir başka bayrama hazırlık yapılır. Kars’ta 2 gün üst üste bayram kutlamaları, resmigeçitler yapılır. Gençliğimizde o bayram günlerine katılıp bayram kutlamışlığımız, törenlerde yürümüşlüğümüz, eski belediye binası önünde, akşam saatlerinde düzenlenen eğlencelerde davul zurna eşliğinde oynamışlığımız vardır. Şimdi bu kutlamalarda neler yaparlar, ne tür etkinlikler olur doğrusu bilmiyorum. Zira Kars’tan temelli olarak ayrılışımın üstünden 32 yıl geçmiş…
Özlüyor muyum? Hem de nasıl… Hatırladıkça içim burkuluyor, kalbime sızılar giriyor. Çocuklarıma vasiyetimdir: öldüğümde beni doğduğum topraklara, babamın yanına gömsünler.
Efendim, 93 harbinde (1877 - 1878) Osmanlı – Rus savaşında, Gazi Ahmet Muhtar Paşa kumandasındaki Kafkas ordusu, ağır kış şartları altında verilen çetin savaşlar sonucunda yenilgiye uğrar. 75 bin askerden oluşan Rus ordusuna mukabil Osmanlı ordusu 20 bin askerden mürekkepti. Özellikle Alacadağ savaşında arkadan muhasaraya alınan Osmanlı ordusu 5-6 bin kadar ölü ve yaralı, 8 bin 500 kadar esir vererek büyük bir yenilgiye uğrar. Birkaç yüz süvari, Gazi Ahmet Muhtar Paşa’yı Rus ordusuna esir düşmekten son anda kurtarırlar. Hâsılı, Kars ve havalisi Kasım 1877’de Rus ordusunun eline geçer.
Kars’ın Kurtuluşu ve Tarihi Önemi
Tam 43 yıl esareti yaşayan Kars, Doğu Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir’in emrindeki kuvvetler; 29 Eylül’de Sarıkamış’ı geri aldıktan sonra, 28 Ekim’de Kars’ı kurtarmak için harekete geçer ve 9. Kafkas Tümeninin şehre girmesiyle, 30 Ekim 1920’de kurtarılmış olur. Kars’a giren kuvvetlerin başında ise Deli Halit Paşa ( Halit Karsıalan) vardır. Bu kuvvetler daha sonra doğu yönünde ilerlemeye devam ederek, Başgedikler – Yahniler, Arpaçay ( Zaruşat), Kızılçakçak – Şöregel, Ağbaba yörelerini kurtararak, Gümrü’ye girer. 22 Kasım’da Ermeniler ile ateşkese gidilir ve 3 Aralık günü ise Gümrü antlaşması imzalanır.
Kars ve havalisin kurtarılması T.B.M. Meclisi Hükümetini ilk resmi zaferi, Gümrü antlaşması ise ilk resmi antlaşması bakımından çok önem arz etmektedir. Maalesef bu zafer ve antlaşma aşağıda anlatmaya çalışacağım nedenlerden dolayı, resmi tarih tarafından görmezlikten gelinmiş, şöyle bir üstünkörü değinilmiştir. Oysa Doğu Cephesi zaferleri, yeni yeni toparlanmaya başlayan T.B.M. Meclisi ordularına moral, Gümrü antlaşması ise bu hükümete uluslar arası resmiyet kazandırmıştır.
Kâzım Karabekir Paşa
Z. Mahir Baranseli’nin kitabına verdiği ad ile “Doğunun Kurtarıcısı Kâzım Karabekir” (Çok önemli ve adeta bir kaynak eserdir. Nerdeyse 40 yıl önce okumuştum. Şimdi elimde yok diye çok hayıflanıyorum.) bizim doğu illerimizde çok sevilir çok sayılır. Kendisi ayrıca “fakir fukara babası” olarak bilinir ve anılır. Gerek Birinci Dünya Savaşı sırasında gerekse de Milli Mücadele döneminde 6 bin kadar yetim çocuğun bakımını üstlenmiş, onlara hamilik, babalık yapmıştır.
Burada bir parantez açarak, kızı Timsal Hanımefendinin ağzından bir anekdot aktarmak istiyorum.
“Sivas’ın bir köyünde bana da öğretmenlik yapmam için bir sınıf verdiler. 1960 senesi idi. 19 yaşındaydım. Bir gün "Sabri Koçak albay seni çağırıyor" dediler. "Beni niye çağırsın?" dedim. Odasına gittiğimde elini şöyle bir omzuma koydu "Bak kardeşim" dedi, ‘Senin baban senden önce benim babamdı’ Babamın yetim çocuklarındanmış Sabri Koçak Paşa da."
Bizim büyüklerimiz, yani 1880’li yıllardan sonra doğan dedelerimiz O’ndan ya sadece Kâzım Paşa ya da Kara Kâzım Paşa diye bahsedelerdi. Şimdi, yukarıda Allah var. Karslı büyüklerimiz asla O’na vefasızlık etmemişlerdir.
Şehrin en değerli ve işlek caddesine adını vermişler, Kars Garının (Demiryolları) batısındaki geniş bir alana (şehir merkezine bakan taraf) onun heykelini dikmişlerdir. Keza Halit Paşa’nın da adı bir caddeye verilmiştir.
Şimdi diyeceksiniz “ Bunun neresinde vefa var? Türkiye’nin her tarafında Kurtuluş Savaşı Kahramanlarının adları var. Karslılar da doğal olarak kurtarıcılarının adlarını önemli caddelere vermişler.” Ben de size “ çok haklısınız” derdim. Aşağıda kısa kısa vermeye çalışacağım olaylardan sonra, her babayiğidin harcı değil bu vefayı göstermek demek zorunda kalıyor insan.
Kâzım Karabekir’in Milli Mücadelede ve sonrasında kurulan Cumhuriyet için oynadığı kilit rol
Mustafa Kemal Paşa Ordu Müfettişliği görevinden istifa eder. Yer Erzurum.
Gelin gerisini “ Kâzım Karabekir Anlatıyor – Uğur Mumcu adlı eserden okuyalım. S.36,37 (Bu hadiseyi –aklımda kaldığı kadarıyla- Mahir Baranseli yukarıda bahsettiğim eserinde, M. Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Abbas’ın ağzından ve biraz farklı biçimde anlatıyordu. Meramı anlatmak bakımından büyük ölçüde örtüşmeler var. Ve o kitap elimde olmadığı için, merhum Uğur Mumcu’nun eserinde yer alanı yazıyorum. C.K.)
“ ‘Paşam, siz askerlikten istifa ettiniz. Benim bundan sonra vazifeme devam imkânım kalmadı. Müsaadenizle Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’dan askeri bir vazife isteyeceğim. Evrakı kime teslim etmemi emrediyorsunuz?’
‘ Ya öyle mi efendim? Peki efendim. Evrakı Hüsrev Bey’e devir edin efendim.’
Bu konuşma, Erzurum’da bugün de Atatürk Evi olarak bilinen evde 10 Temmuz 1919 günü Mustafa Kemal Paşa ile Miralay Kâzım Bey arasında geçiyordu.
Mustafa Kemal ile Samsun’a çıkan 3. Ordu Kurmay Başkanı Miralay Kâzım Bey (Dirik) Erzurum’da askerlikten çekilen Mustafa Kemal Paşa’ya artık kendisi ile çalışmayacağını bildiriyordu.
Kâzım Bey selam verip odadan çıkar.
(…..)
Yaveri Cevat Abbas odaya girer ve Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir’in geldiğini haber verir.
Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşanın, Mustafa Kemal ile Rauf Bey’in tutuklanmalarını isteyen emri Kâzım Karabekir’e ulaşmıştır.Mustafa Kemal bu yüzden tedirgindir. Rauf Bey’e anlamlı bakar ve yaveri Cevat Abbas’a ‘Buyursunlar’ der. Mustafa Kemal tutuklanmayı beklemektedir.
Karabekir, odaya girerek Mustafa Kemal Paşayı saygıyla selamlar ve şunları söyler:
‘Kumandamda bulunan zabıtan ve efradın hürmet ve tazimlerini arza geldim. Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de muhterem kumandanımızsınız. Kolordu komutanına mahsus araba ile maiyetinize bir takım süvari getirdim. Hepimiz emrinizdeyiz.’
Mustafa Kemal, Karabekir’in üstüne atlayarak bu eski arkadaşının boynuna sarılır ve birkaç kez öper.
Yazgı değişmiştir.”
Evet, yazgı değişmemiş olsaydı; Mustafa Kemal Paşa o gün tutuklanıp İstanbul’a gönderilseydi Milli Mücadele başlar mıydı? Bugün elimizde bulunan son vatan parçası kurtarılıp Cumhuriyet kurulur muydu? Bu soruların cevabını sadece Allah bilir.
Pekiyi, sonra ne oldu da, yazgıyı değiştiren adam zulümlere maruz kaldı?!
Kısa kısa geçelim. Kars’ın kurtuluşundan sonra Kâzım Karabekir Paşa, 31 Ekim 1920’de Ferik ( Korgeneral ) rütbesini alır. 3 Aralık 1921’de TBMM Murahhası sıfatıyla Gümrü Antlaşması’nı imzaladıktan sonra; 18 Ekim 1921’de biten Kars Konferansı’na Türkiye Baş Murrahası olarak katılır. Ayrıca bu konferansa başkanlık yaparak; 13 Ekim 1921’de Kars Antlaşmasını imzalar. 15 Ekim 1922’de Ankara’ya gelen Kâzım Karabekir, Edirne Milletvekili sıfatı ile meclis çalışmalarına devam eder. 17 Şubat 1923’de Türkiye’de ilk defa toplanan İzmir İktisat Kongresine başkanlık yapar ve 29 Haziran 1923’de TBMM’nin İkinci Devresi’nde İstanbul Milletvekili seçildiği dönemde; Doğu Cephesi komutanlığı görevini de fiili olarak devam ettirmektedir. 21 Kasım 1923’de "Milli Mücadelemizde Siyasi ve Savaş Yararlılığı" görülenlere verilen yeşil ve kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir. Kâzım Karabekir, 21 Ekim 1923’de son askeri görevi olan I. Ordu Müfettişliği’ne atanır. 26 Ekim 1924’de bu görevinden istifa ederek sadece siyasi alanda faaliyet gösterir.
Her Devrim Kendi Çocuklarını Yer
Kâzım Karabekir, 17 Kasım 1924’de TPCF (Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası) kurucuları arasında yer alarak; bir süre sonrada bu partinin başkanı oldu. Fethi Okyar hükümetinin düşürülmesinden sonra kurulan İsmet (İnönü) Bey Hükümeti’nin Takrir-i Sükun Kanunu çıkarmasından sonra Doğuda Şeyh Sait İsyanı çıkınca ve bu isyanda TPCF’nin de rolü olduğu iddia edilir. Böylece 5 Haziran 1925’de Bakanlar Kurulu kararı ile TPCF kapatılır.
1926’da Mustafa Kemal Paşa’ya tertiplenen İzmir suikastı ile ilgili olarak; astığı astık – kestiği kestik, temyizi olmayan İstiklal Mahkemesinde yargılanır ve beraat eder.
Gene kızının, Timsal Hanımın ağzından İstiklal Mahkemesi:
“ Mahkeme başlıyor, salonda bulunan bütün subaylar ayakta. Mahkeme Başkanı Kel Ali (Ali Çetinkaya) içeri giriyor ve subaylara oturun diyor. Ancak bütün subaylar ayakta, Karabekir Paşa arkasına dönerek eliyle ourmalarını gösteriyor ve subaylar oturuyorlar.”
“Suikast mahkemesi çok enteresandır. Bütün askerler silahlarını masaya koyup bekliyorlar. O sırada, askeri, bir manevra ile Çeşme’ye çekmek istiyorlar. Hiçbiri gitmiyor. Ve hatta diyorlar ki "Paşaların, bilhassa Kâzım Karabekir"in aleyhine bir karar alınırsa burayı yok ederiz. Durumu Mustafa Kemal Paşa’ya iletiyorlar. ‘Beraat ettirin paşaları"’kararı alınıyor. Yani paşalar çok kolay beraat etmiyorlar ya da çok kolay beraat etmeleri istenmiyor."
Bu hadiseden sonra Karabekir, 1927 senesinde emekliye ayrılır ve İstanbul"a yerleşerek kabuğuna çekilir. Kayınpederinin yardımı ile de, bugün müzeye dönüştürülen köşkü satın alır. Burada 1930’dan 1938 yılına kadar çok dar bir çevre ile temas kurar. Onu bu dönemde yalnız bırakmayanların başında Nevzat Ayasbeyoğlu, Cafer Tayyar Eğilmez, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay gelmektedir. Evi basılır, 40 çuval kitap toplanarak götürülür. Bütün hatıraları imha edilir.
Kızının Timsal Hanımın ağzından: “Köşkün karşısındaki yerde polisler yuvalanmıştı. Kâzım Karabekir evinden çıktığı anda arkasında mutlaka polis takibi vardı. Ve babam yüreği o kadar iyi bir insandı ki, bazen tramvaya binermiş, bakarmış ki polis aşağıda kaldı. Hemen vururmuş cama ‘Oğlum, Cafer Tayyar’a gidiyorum, oraya gel’ dermiş. Annem de kızarmış ‘Niye söyledin? Madem atlattık, bırak’ diye. Babam ‘Onlar da ekmek için bu işi yapıyorlar. Ekmeklerinden olurlar’ dermiş. Annem biraz daha sert bir hanımdı. Erenköy Tren İstasyonu’na gelirlermiş, bakarlarmış iki tane polis arkalarında. Hemen "Gel bakayım çocuğum buraya. Eve kadar nasılsa geleceksiniz şu paketleri taşıyın bari" dermiş."
Kızı Hayat Hanımın ağzından: “Ramazan ayında ikiz kardeşim Emel ile beraber okulda oruçluyuz. Sene 1938. İlkokul 4. sınıfta oruç tutan birçok arkadaşımız var. Oruç tuttuğumuz için büyük bir mutluluk içindeyiz. O gün hocamız `Çocuklar bugün kimler oruçlu?` dedi. Hemen benle kardeşimi kürsüye çağırdı ve birer bardak su doldurdu, bize zorla içirdi. Sonra `Paşanın kızlarının orucunu bozdum` diye Maarif Müdürlüğüne haber gönderdi. Bu olay, beni çok etkiledi, yıllardır içimde kalan bir acı”
İki Damla Göz Yaşı (Kâzım Karabekir)
Yetmiş lira ile bir emekli adam!
İken, ikiz kızımız da doğdu. Tamam,
Evet... Tamam, çünkü kaçıyor herkes benden,
Ve ben sabahları erken,
Yavruların hazırlıyorum sütlerini,
Kaçıp gitti evdekiler,
Parasız kim, kimi bekler?
Tam bu sırada hastalık saldırdı bize,
İki yavrumla anneleri diz dize,
Sancılar altında kıvranıyorlardı,
Hayatımın artık kalmamıştı tadı,
Kalmamıştı elimde hiç satacak,
Pekiyi... Ya bu hastalara kim bakacak?
Kars halkı için bir başka kahraman olan Halit Paşa ise 1925 yılında Meclis koridorlarında Kel Ali tarafından vurularak öldürülür. Kel Ali için soruşturma açılmaz, taltif edilir ve İstiklal Mahkemesi başkanı olur.
Yılmaz Karakoyunlu, Üç Aliler Divanı isimli kitabında şöyle yazar: (Mealen) “İstiklal Mahkemesi bittikten sonra Anakara’da akşam balo tertiplendi. Balonun bitimiyle dışarı çıkan üç Aliler, Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali’nin yanlarına sıfır kilometre birer otomobil yanaştı. Üçü de yeni otomobillerine binerek evlerine gittiler.”
Son olarak Atatürk’ün helalleşme isteği, kızı Timsal Hanımın ağzından: “ Atatürk 1936’da Dolmabahçe Sarayı’nda tertiplenen uluslararası bir Tarih ve Dil Kongresi’ne kendisini de çağırmış ve o da davete icabet etmiştir. Ancak, Karabekir, eşine verdiği söz yüzünden kongreden erken ayrılınca Atatürk’le görüşebilme imkânı bulamaz. Dolayısıyla ikisi arasındaki bu durum yine çözülemez: "Atatürk Dolmabahçe"de hasta yatarken "Çağırın Kâzım’ı helalleşmek istiyorum" diyor. Babama onu da bildirmiyorlar. Hatta ablamdan duyduğuma göre "Gider miydin babacığım?" dediği zaman "Tabii giderdim. O Mustafa Kemal’di" diyor."
Dedelerimin Kâzım Karabekir Paşası, bu olanlardan sonra siyasete ancak Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü’nün daveti ile 1938 yılında döner. İstanbul milletvekilliği yapar. 1946-48 arasında da TBMM Başkanlığı"na getirilir. 26 Ocak 1948’de kalp krizinden hayata gözlerini yumar.
Mekânı Cennet olsun…
Paşamın akranları olan Cennet mekân dedelerim Hacı Hüseyin Kılıç, 1965 yılında 85 yaşında, diğeri Hasan Erdoğan ise 1989 yılında 100 yaşını aştıktan sonra vefat ettiler. Merhum babam Kerim Kılıç ise 1336 (1920) doğumludur. Yani Kars’ın kurtuluş yılında, tahminen mart ayında doğmuştur.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bütün ulusumuza, 30 Ekim Kars’ın kurtuluşu Karslı aziz hemşehrilerime kutlu olsun.
Cahit KILIÇ
30 Ekim 2009 / İstanbul
Not: Her iki dedemden (babamın ve annemin babaları) dinlediğim, İstiklal Harbine bizzat katılarak yaşadıkları savaşı ve tanık oldukları olayları da yazmayı düşünmüştüm. Fakat yazı çok uzun oldu. Uzun yazılar okuyucuyu sıkıyor, birinci ve son paragrafa bir göz atarak gitmelerine sebep oluyor. Bu nedenle yazmaktan vazgeçtim. Belki bir başka yazıda anlatırım inşallah.
YORUMLAR
Günlerdir memleketim hakkında yeniden yeniden bilgiler okudum. Bu sabah yine Kars ın tarihçesi hakkında bilgiler ararken sizin değerli sayfanıza rastladım ve konu başlığını okurken kendimi bu güzel tarihi yazının sonunda buldum. Değerli Devlet adamı Kazım Karabekir beyin mağduriyetini hiç okumamıştım doğrusu bilgim yoktu hep kahramalıklarını memleketimizdeki Doğu bölgersindeki kahramalıklarını okumuştum. Allah rahmet etsin. Bu değerli bilgiler eşiğinde Kars ve Kazım Karabekir e ait çok faydalı bilgiler okudum, tarihi bilgilerimi yeniledim.
Teşekkürler. Kaleminize yüreğinize sağlık Cahit bey. Benim için çok değerli bilgiler verdiniz.
Saygılarımla..
Cahit Bey, yazılarınızın "sıkılmadan" okunacağı yerlerde vardır.
Sadece bir kentin (Kars'ın) özelinde önemli görev üstlenmiş insanları konu etmesi bazında alansal bir derinlik ve değerbilirlik değeri taşıdığı için Cahit KILIÇ Bey'in buradaki yazısını önemsiyor, kendisni kutlamak istiyorum.
Bu yazıyı ayriyeten kağızman net sitesinde yayınlıyorum.İzin alma bağlantısını kuramadığım için kendilerinden özür diliyorum.Cahit Bey'in ve edebiyat defterinin hoşgörüsüne sığınıyorum.
Buradaki yazıyı yukarıda adına değindiğim hemşeri sitesinde yayımlamama, yazarı tarafından Herhangi bir itiraz geldiği an yazı derhal silinecektir.
Selamlar,saygılar.
Son olarak Atatürk’ün helalleşme isteği, kızı Timsal Hanımın ağzından: “ Atatürk 1936’da Dolmabahçe Sarayı’nda tertiplenen uluslararası bir Tarih ve Dil Kongresi’ne kendisini de çağırmış ve o da davete icabet etmiştir. Ancak, Karabekir, eşine verdiği söz yüzünden kongreden erken ayrılınca Atatürk’le görüşebilme imkânı bulamaz. Dolayısıyla ikisi arasındaki bu durum yine çözülemez: "Atatürk Dolmabahçe"de hasta yatarken "Çağırın Kâzım’ı helalleşmek istiyorum" diyor. Babama onu da bildirmiyorlar. Hatta
ablamdan duyduğuma göre "Gider miydin babacığım?" dediği
zaman "Tabii giderdim. O Mustafa Kemal’di" diyor."
İşte bu güzel yazıyı bizlere sunan yazarımız da;Türk ulusumun sesi ...
Kutluyorum efendim paylaşımınızı...
Kars ilimize de sayfanızdan nice yıllara,sevgilerimle ,
sevgiler İstanbul'dan ...
Saygımla daima...
Hocam, yüreğine sağlık. Yok, baştan sona okudum, ilk ve son paragraflara bakıp kaçmadım.:)) İyi bilmediğim bir konuydu, epeyce bir bilgi sahibi oldum. Teşekkür ederim.