- 830 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EVLİLİK X AYRILIK
Doğadaki tüm canlılar doğarlar, büyürler ve ölürler. Bu üç eylem de irademiz, istemimiz dışında gelişen olaylardır. Aynı zaman da bu üç olay için de “ Neden? “ sorusu sorulmaz.
Doğum işlemini tamamladıktan sonra büyümeye başlarız. Bu oldukça uzun bir süreçtir. Bebeklik, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik bu süreç içinde yaşadığımız evrelerdir.
Ergenlik dönemi, cinsel ve ruhsal kimliğimizin belirginleşip, oturuştuğu dönemdir. 15-18 yaşlar arasıdır. Önemlidir çünkü nasıl bir yetişkin olacağımızın temelleri bu dönemde atılır.
Eğitim dönemi, pek çok kişi için, ergenlik döneminin sonlarına doğru biter. Yani lise yıllarının sonudur. Bu dönem aşkları insanın yaşamında oldukça önemli yer tutar. Çoğunluğa yakın sayıda genç kızımız bu yaşlarda evliliğe geçiş yapar.
Ne demiştik? Doğmak, büyümek ve ölmek bizim irademiz dışında gelişen olaylardır.
Aşık olmak, evlenmek / evlenmemek, çalışmak, eğitime devam etmek / etmemek, çocuk sahibi olmak / olmamak, vs gibi olaylarsa tamamen kişisel tercihlerimizdir.
“ A “ isimli bir ergenimiz olsun. Cinsiyeti önemli değil, olay ortak nasılsa, fark etmez. Bu ergenimiz 18 yaşında, lise yi bitirmiş, aşık olmuş ve evlenmeye karar vermiş olsun.
Kalkıp da bir insana “ neden / niye / nesine / nasıl aşık oldun? “ diye bir soru sorulmaz, değil mi?.
Neden?
Saçmadır da ondan. Zaten kişi yaşam tercihini yapmış. Bize ne?
“ A “ evlenir. Çocuk/ları olur. Aradan 8 / 10 / 15 / 20 / … Sene geçer. Ve bizim “ A “ evliliğini sonlandırmaya karar verir. Yani kısaca boşanacaktır.
Hadi bakalım, aldı mı derdi başına? Hani o evlenirken saçma dediğimiz sorular vardı ya? Onlar ne ki? Yüzlercesi dikilir karşısına. Bir soru bombardımanıdır başlar.
Aslında buna sebep A dır.
Neden?
Evlenirken kimsenin onayını almaya ya da neden evlenmeye karar verdiğini açıklamaya gerek duymayan A, iş boşanmaya gelince bülbül kesilir. En özelinden en geneline kadar, evliliği ile ilgili, bütün olumsuzlukları, otomatiğe bağlanmış gibi, anlatmaya başlar.
Neden?
Çünkü bu sefer onaya ihtiyacı vardır. Haklı bulunmaya gereksinim duymaktadır.
Bu nasıl da garip bir ruh halidir, dikkat ettiniz mi hiç? Başlangıçlar ve sonlar arasında ki ruh dünyamızın garip bir eğrisi vardır.
Oysa A hiç açıklamaya girmeden, gerek de yoktur aslında, bilmesi gereken kişilere, sadece “ biz ayrılmaya karar verdik “ deseydi. Neden? Sorusuna da “ bu eşimin ve benim birlikte aldığımız bir karar, hepsi bu kadar “ diyerek dönüp arkasını gitseydi. Ki, doğrusu da buydu. Hem kendisine, hem eşine, hem de paylaştıkları yıllara saygısını göstermiş olurdu. Herkesin de çenesini kapatmış olurdu.
Kaldı ki, sizi bu kararı almaya götüren olayların pek çoğu kelimelerle anlatılamayacak olaylardır. Ancak yaşayanın ne olduğunu, ne kadar incittiğini, yaraladığını ve bitişe götürdüğünü bildiği olaylardır. Genellikle somut olaylar değildir. Zaten somut olmadığı için de çözümü bulunamamış, bir türlü üstü çizilememiştir.
Olayların etkileri kişilere göre değişir. Buna saygı göstermek lazımdır. Bir insan parmağını keser, sarar, işine devam eder. Bir diğeri acı içinde bağırarak, günlerce elini havada tutar. Acının, sevincin, sevginin, nefretin derecesi yoktur. Ateş ölçer gibi kolunuzun altına koyup ölçemezsiniz.
Çok sıkıştırıldığınızda, ayrılık kararınızla ilgili, 1–2 örnek vermeye kalkarsınız. Karşınızdaki kişi hemen alır sazı eline:
“ peh senin ki de bir şey mi? “ başlangıç cümlesi ile uzun bir tirada başlar.
“ E bana ne kardeşim, ben mi sana bunları yaşa diyorum? ” Cevabı geçer içinizden, söyleyemezsiniz. Oysa karşıdakinin duygusu, içten içe, kıskançlıktır. Kendisinin isteyip de yapamadığı şeyin, cesaret edip alamadığı kararın, bir başkası tarafından yapılmış olması.
( Aynı sosyal, kültürel ve ekonomik yapıya sahip insanlardan bahsediyoruz. Ekonomik ve çevresel faktörlerden dolayı hak etmediği bir yaşamı yaşamak zorunda pek çok kadınımız olduğunu biliyorum. Onlar tamamen konumuz dışı )
Yoksa sizin yaşadığınız psikoloji umuru bile değildir. Ve kendi “fedakâr kadınlığı” ile sizin “ mesuliyetsiz, adam sendeci kadınlığınızı “ ezdiğini zanneder. Kendini, kendine onaylatmak, haklı göstermek savaşında olduğunu fark etmeden.
Bu yazı nereden çıktı?
Her ikisini de çok sevdiğim bir çiftin ayrılık haberini aldım. Erkek, lise yıllarımdan beri arkadaşım. Sayesinde tanıdığım eşini en az onun kadar severim. Haberi zaten arkadaşım olandan duydum. Sadece “ üzüldüm, olmasa iyiymiş ama hayırlısı olsun, her ikiniz için de “ dedim. Tam açıklamaya başlıyordu ki “ tatlım, yaşananlar ikinize ait. Tıpkı kararınız gibi. Sence uygunsa, eşini de aramak ve üzüntümü söylemek isterim. “ dedim.
Bana düşen evlendikleri gün ne kadar sevindiğimi söylediğim bir çifte ayrıldıkları için de ne kadar üzüldüğümü söylemek. Ötesi, berisi onlara ait. Kimseyi ilgilendirmez.
Bir insana, yemeği nasıl pişirdiğini sorarsınız.
Ama o yemeğin nasıl yenilip bittiğini hiç sormazsınız, değil mi?
İşte öyle bir şey……
Eser Aslanlı
izmir