- 1068 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR
Güneşin solgun, olgun ve ölgün renkleri biçimlenmekte üstümde. Hüznümü paylaşan, hüznümün rengini aldırdığım hüzün renkli bulutlar, kederli simasını arza sergileyen sema, göz bebeklerimin içinde… Ruhumun penceresi üzerinde… Saltanatı zevâle uzanan güneşîn ışıklar ve ışığın yakıcı sertliği meltemsî bir esinti şimdi…Tenime ve ruhuma rüzgârın bıraktığı ılık dokunuşlar şefkatle, sevgiyle ve merhametle okşandığım, kucaklandığım, sevildiğim, önemsendiğim hissini sızdırmakta içime…
Canlılığıyla ve cansızlığıyla kainatın çözümsüz dilinin çözüldüğü ve çözümlendiği zamanlardır ikindi vakti…Fiziğin perdesi ardında gizlenen metafizik perdenin inceldiği, zaman zaman aralandığı zamanlardır ya da…Günün yüzünde solgunlaşan renklerin, telaşsız ve serin ifadeler sunması yerin gözün sınırları içinde sınırsız yüzüne, yüzüme de taşır aynı ifadeyi telaşsız…Uzun süreli durgunluğum dikkatli ve anlamlı ifadelere bürür bakışlarımı, bakışlarımdan ruhumun aynasına yansıyan düşlerimi ve düşüncelerimi…
Hâl lisanımca şahidi olduğum kusursuzluk, noksanlıktan uzaklık kusurumu ve noksanlığımı, aczimi ve fakrımı, hassas ve kırılgan varlığımı göstermeye ayarlı sanki… Göstermeye ve göründüğümün üstünde bir gelişmişliğe ve yükselişe çağrı sonrasında…
Sığ bir hayatın derinliğinde soluklanma dikkatin ve anlamlı bir seyrin yoğun birlikteliğinin mahsûlü aslında...Bu birlikteliğin yaşamımda yaşanma sıklığının bu kadar az ve yetersiz olması şu an, hayatımın en düşündürücü bulduğum yönlerinden biri…
Dilime, damağıma, dimağıma değen sayısız anlamsızlığın bir ‘’ yokluk ve hiçlik ‘’ deliğince yutulmasını, yitirilmesini ve unutulmasını dilerim anlamsızlığın kasvetli ve hırçın bir iç çığlığa dönüşümünü gerçekleştirmeden… Yaşanmışlıklarımın izini dahi süremediğim kuytularda ve tenhalarda bir gümbürtüyle, anlamsız bir ses ve söz kalabalığıyla karşılanmak daha büyük ve daha derin bir anlamsızlık çünkü… Zorlu ve sıkıntılı her şeyin başı, büyümeden ezilmeli cidden… Ezme kuvveti ve kudreti bulunmaktayken ruhunda ve yüreğinde, büyümesine izin vermeden küçültmeli o zarar verici enerjiyi insan… Ya da yoğun, derin ve uzun bir ihmâlkârlığa ve ilgisizliğe mahkûm etmeli insan bazı hislerini… Dengesizleşen, işlevini yerine getirme noktasında sorunlar üreten, asayişi kemâlden mahrum eden disiplinsiz hisleri zapt ve rapt altında terbiye etmeli varlığının bütünlüğünü değerli bulan insan… Zamanınımızın ve yaşamımızın bazı anlarını sıkıntılı ve boğucu anlarla dolduran insanları kendimizden mahrum kılma davranışına benzer davranışları uygulamamız gerekir bu tip zamanlarda belki de…
Büyümesini istemediğim bu anlamsız sıkıntının büyümesini engellemek, kalıcı bir çözümün etkisini bırakır mı üzerimde ? Ya da onunla sürekli bir mücadele hali içinde bulunmamın getirisi bakımından nedir anlamı ? İnsanın sıkıntılarıyla, hayatını anlamdan uzaklaştıran düzeyde yükselen iç buhranlarıyla karşılıklı bir anlaşma, bir iç muhasebe ve bir iç konuşma şeklinde başlayan bir soft yaklaşım daha iyimser ve daha insafî bir adım oysa… Katı, kesin ve keskin ifadeli tavsiye ve öneriler itici bulduğum kısımları kelâmın zaten… Zarif ve ince hissiyatım üzerindeki uyumsuzluğu ve uygunsuzluğu şu durum değerlendirmesi ardından daha bariz sanırım…
Hayatımın hayatı anlam, ideal, gayret, sağduyu ve duyarlılık, yaşadığım hangi durumumun, halimin ve davranışımın neticesi olabilir, düşünmeli ve ciddiyetle eğilmeliyim bu sorunun üzerine ?
Yanlışın ve doğrunun ayrımını bildiren içsel bir duygunun baskısı altında hissederim sıkıntılı ruh hali içindeki ruhumu, bu soruyu yönelttiğim söz konusu kişi kendim olduğunda… Uyarıcı, öğütleyici, suçlayıcı, kınayıcı, yargılayıcı ve onaylayıcı her düşünce biçiminin aynı anda etkide bulunduğunu hissederim yaşamıma ve eylemlerime ardından… Davranışlarımın ahlâkça değeri ve değersizliği hakkında bilgilendirildiğimi düşünürüm öznel bir şuurla… Ve bu iç sesin ruhumun en mümtaz hususiyeti, en ileri bilgi kaynağı olduğundan emîn bir teslimiyetle ayrı ayrı hakikatlere açılan kapılardan içeri buyur edildiğimi anlarım bu küçük ve kısa anlama gayreti ardından…Kurşunî ve kızılımsı bir gün ışığı eşliğinde derinleşen bu iç muhasebenin beni rahatlattığını ayrıca… İçimde ve sırtımda ağırlaşan, belimi iki büklüm etmeye başlayan ağır bir yükün yükü altından alındığımı hafiften… Bulunduğum zaman içinde bütün duyularımı dengeli ve yoğun biçimiyle kullanmaya başladığım anlara taşınırım kendimi anlamaya başladığım bu anlarda… Cüneyt Ülsever’in ifadesiyle ‘’ bilgimizin ve aklımızın kaynakları ne kadar kısıtlı olursa olsun, anlayabilmenin keyfi ve zevki varolmanın bunalımından kurtarmakta bizleri.’’
Kutsîlerin dudağına değen, o kutsî dudaklardan yüreklere değdirilen kutsî kelimelerce sarılmasını arzu ederim nedim ruhumun…Kutsî ve nezih kelimelerce… Nedametimin acısı üzerinde iyileştirici bir etki bıraktığına duyduğum inanç ve güven bu arzuyu ateşler ve alevler aslında…
Sonlu bir alemde sonsuzu soluklama… Görülenlerin ardında görünmeze bağlanma…Ebediyete nezih ve kutsî, dingin ve huzur yüklü kelimelerden merdivenler dayama… Adımlamasını istediğim hisleri ve düşünceleri gezgin bir kâşif kılma merdiven basamakları arasında…Bütün bu düşünsel ve zihinsel faliyet sürecimin noktalanmasını dilediğim andır sonsuzluk ve ebediyet noktası…
Hayatın yitirmeye başladığım anlamını bulduğum ve hatırladığım anlarımda, huzur kelimesiyle ifadelendirdiğim bu ruhî halin en etkili şekilde ve en fazla ‘’ zaman ‘’ kavramını anlamlı kıldığını görüyor ve anlıyorum hayatımda…Huzurun gölgesi altında soluklamadığım sayısız ânımın, gövdesi odunlaşmayan ve odunlaşmayacak otsullar arasında yaşandığı düşüncesi, büyük bir kayıp durumunu biçimlendiriyor zihnimde…Huzurun beraberliğinde yaşananların, anılmaya değer izler bıraktığını anlıyorum yüreğimde…Belki de kaybımı büyüten asıl neden hatırlanmayan zamanların içindeki o ürkütücü, büyük boşluk…İçi boşalmış ya da içi doldurulması elzem bir şeyin boş bırakılmış kuyusunda ve uçurumunda yankılanan sesimin, sözlerimin, hislerimin aynılığıdır bana kaybın tadını tattıran kayıp…Benden bana bir değer taşımayan, bana benden diriltici, canlandırıcı bir nefha ve rayiha sunmayan sözlerin gürültüsü ve aynılığı…Benim sözlerimin akustikçe ve kalabalıkça benden bana iadesi sanki huzursuzluğum…Sıra dışı sıradanlıkların kısırca ve sıkıntılıca bir döngü halini alması rahatsızlığım ya da…Boşluklara duyarlılığımın benliğimin her karesinde hissedildiği bu gibi anlarda kendi üzerimde bir yetkinliği elimde bulundurma ve tutma çabası içinde bulunduğumu anlarım… Bana aidiyeti mutlak ve kaynaklığının benden olduğu kesin bir duygunun, huzur gibi hayatsal bir duygu olsa da duygular içinde bir duygu olan huzur duygusunun hükmü ve idaresi altında bulunma hissidir bana kendimi kötü hissettiren esaslı neden… Denetimini kaybettiğim duyguların zarar ve sıkıntı verici esareti altında ve içinde bulunma duygusu belki de huzursuzluk… Huzurun tanımının tanımsızlığı, kendimi huzursuz hissettiğim anlarda tanımsızlığının zirvesine tırmanır en fazla… Algılanan çelişkilerin, stresin, anlam yitimlerinin yaşam atılımı yapmada zorlayıcı, dolayısıyla belirli çelişkili ve çatışmalı durumların harekete geçişi sağlayan bir etkisi olduğu ifadelendirilir insanlar üzerinde… İlginçtir, yaşanan çelişki, çatışma, stres, kararsızlık ve benzeri olumsuz duyguların dayanılmaz bir hal alması, insanı huzursuz ve mutsuz kılmaya varan düzeyde yoğunlaşması durumunda başladığı söylenir asıl sorunun insan hayatında… Direnci ve dayanıklılığı aşması durumunda yaşanmakta öyleyse huzursuzluk… İnsanın üstünde bir güç unsuru halini ve konumunu aldığı durumlarda yani… Huzurun huzursuzluktan arınma çabası olmasını sağlayan çaba da dengesizleşen gücün dengesini koruma çabası şu halde… Kendi içimde dengemi kaybettiğim anlarımın insanı olduğum anlarda, olgu ve olayların pozitif yönlerini görme yetisini yitiren, sevginin her tadını, her anlamını, her rengini bünyesinde barındıran ilahî ve insanî sevginin her parçacığını kaybeden, ölüm olgusunu yaşam yolculuğunda son nokta olarak görmeyen, insan varlığının ebedî olduğuna inanan inancımın zayıfladığı anlarımın da insanı olduğumun bilincine varıyorum aynı anda… Huzursuzluğun bir insanın üzerinde oluşturabileceği en yıkıcı, en parçalayıcı ve imha edici etki de sanırım böyle bir etki… İnsanın o ciddi çözülme ve dağılma anı içinde yaşadığı değer kaybı , insan benliği içinde değerli bulunmaya değer bir değer kalmayıncaya dek sürer çünkü… Kanı pıhtılaşmayan bir kan hastasının geçirdiği ağır kaza ardından yaşadığı kan kaybının hemofili hastasını öldürene dek sürmesine benzer bir durum belki de bu durum… Hemofili hastalarının kanamaları sağlıklı bir insanın kanamasından daha hızlı kanamaz, kan kaybının süresi uzar üstelik… Ruhundaki sükûnetin ve huzurun yara aldığı durumlarda da çok uzun bir zamana yayılan büyük bir kaybın başlangıç hareketliliği içinde bulur kendini insan… Yaşanan bu büyük kaybın ardından sosyâl, toplumsal ve ekonomik kaygılar, iş hayatında yaşanan başarısızlıklar, aile içi ve aile dışı sorunlar, bedensel ve fizikî yetersizlikleri sorun haline getirme, hayatta aşırı beklentilerle yüklü kişilik gibi davranışların ve özelliklerin sorunlarıyla ilgilenme yollarının kapanmış olduğu görülür ansızın… Sanki kaybın bıraktığı boşluklar doldurulmaya çalışılmaktadır insan benliği tarafından hızla… Çözümsüz bırakılan büyük sorunlarla doldurulan büyük boşluklar…
Ağız tadı, barış, baş dinçliği, dirlik, düzen, erinç, ferahlık, gönenç, iç rahatlığı, inşirah, refah, sağlık, tasasızlık gibi birbiriyle ilintili – ilintisiz, ortak paydası ‘’ duygu, algılama ‘’ olan kavramlar huzur kelimesinin karşılığı konumunda…
Kimilerince aklımızda, zannımızda, iç âlemimizde varlığı bilinen, esasında varolmayan bir değer huzur…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.