- 745 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Artık zindandaydık.
Zindandaydık.
Bölüm -2-
….O gün o su içmek için durduğumuz o vadide bizler su içerken düştüğümüz İngiliz yanlısı olan bu Arapların bizim askerlerimize yolda kurdukları tuzaktan pusudan kurtulabilmek için, artık bizler su içmeyi bırakıp her birimiz orada hepimiz birer can derdine düştük.
….Her birimiz artık kendimizi bir yerlere emin olduğunu anladığımız siperlere atıp, oralarda çabucak bulabildiğimiz en yakınımızdaki bir kayalığın arkasına yada yakınımızdaki bir ağacın arkasına,kendimizi üzerimize yağmur gibi yağan düşmanın mermilerinden korunacak bir yerlere atmaya aramaya çalıştık.
…..Biz kendimizi kurşunlardan korumaya çalışırken üzerine bindiğimiz ve bizimle beraber oradaki dereden su içen üzerinde eşyalarımızın da bulunduğu binek atlarımız ise, üzerimize sıkılan yağmur gibi yağan kurşunların kayalıklarda yankılanmasından ürküp hepsi kaçmıştı.
…..Ellerimizde belimizde çok az sınırlı sayıda mermimiz vardı saten. geri kalan mühümmatlarımız ve mermilerimizin çoğu bu mermi seslerinden ürken ve kaçan atlarımızın üzerindeki heybelerimizle birlikte gitmişti.
…..Adamlar kayalıklardaki siperlerine gayet iyi bir şekilde gizlenmişti bize hafif ve ağır makinelilerle saldırıyorlardı, üzerimize mermileriyle kan kusuyordu adeta.
…..Pek çok askerlerimiz, arkadaşımız orada adamların daha ilk hedeflerinde su içerken vurulmuşlardı.
…..Deredeki içtiğimiz sular kana dönüşmüştü, kıpkızıl kanlarımız akıyordu su içtiğimiz dereden.
…..Pek çoğumuz da orada yaralanarak, kendini oranın en yakın bir yerinde bulabildiği kendini koruyacak bir kayanın ya da bir ağacın arkasına atıp, kendimizi durmadan üzerlerimize sıkılan mermilerden korumaya çalışıyorduk.
….Ben de orada hemen kendimi üzerimize atılan mermilerden korumaya çalışmışmış olsam da, etrafımızdaki kayalıklardan üzerimize düşmanlarımız tarafından kahpece atılan tek bir mermiyle, hafifçe sol kolumdan yaralanmıştım.
…..Sonra ben yaramın önemine bile bakamadan, ben ve yanımdaki Suriye kökenli olan diğer iki asker arkadaşımla birlikte, güçlükle oradan kendimizi orada bulabildiğimiz bir kayalığın arkasına atmıştık.
…..Burada biz üç kişi emin bir yerdeydik ama, kayalıktan dışarı çıkamıyorduk ve üzerine bindiğimiz atlarımız da gözlerden kaybolmuştu.
…..Bizler orada kayalığın arkasından çıkamadığımız gibi, hiç bir yere de, kaçamıyorduk oradan.
…..Bu arada bizim bindiğimiz atlarımız da kaçmış olduğundan, onları da bulup yakalamamız imkansızdı.
…..Onları artık kesinlikle bu bilmediğimiz yerde bulabilme, ve de onları artık o kayalıkların arasında kurşunların altında yakalama imkanımız da kalmamıştı.
…..İyicene sıkışmıştık, ben başkalarından yardım istemek ve imdat istemek için sonra da ne yapacağımıza karar vermek için, komutanım, komutanım diye birkaç kez diye bağırmıştım.
…..Sesim hemen etrafımdaki o keskin yalçın kayalıklarda yankılanmıştı ama, bizim komutanımızdan hiçbir ses yoktu ve çıt çıkmıyordu ondan.
…..Anlaşılan komutanımız da vurulmuştu ya da yaralıydı o anda kendi canımızın derdine düştüğümüzden bilememiştik.
…..Bu uğradığımız ani baskında, oracıkta pek çoğumuz şehit düşüp ölmüşlerdi.
…..Su içtiğimiz deredeki akar sular kan olmuş, içine düşen şehitlerimizin kanından kızıla boyanmıştı ve kıpkırmızı kan akıyordu oradaki su içtiğimiz dereden artık.
…..Ben ve yanımdaki iki silah arkadaşım oradaki saklandığımız yerde hala sağdık, ve henüz ölmemiştik ama, bulunduğumuz yerimizden de bir türlü ayrılamıyorduk.
…..Düşündük taşındık bizim için en doğru yolun onlara teslim olmak olduğunu düşündük,
….Sonra ben orada sırtımdaki terden su gibi ıslanmış olan saten yollarda iyice kirlenmiş olan atletimi çıkardım,ve sallamaya başladım.
…..Öce bunu göremediler, göremediklerini ben anlayınca sonra da kurşunlardan korunarak orada bulunan bir dal parçasına çıkardığım atletimi bağlayarak, dalı daha yukarı kaldırdım,ve o kirli beyaz renkteki sararmış yırtık atletimi onlar görsün diye sallamaya başladım.
…..Adamlar bu defa görmüşlerdi ve Arapça olarak bizlere bağırıyorlardı.
…..Yanımdaki arkadaşım, aslında Arap asıllı olduğu için, az da olsa onların, dilini iyi kötü biliyordu.
…..Arkadaşıma baktım, ne diyor bunlar diye sordum. ”
…..Silahlarımızı atıp, ortaya çıkmamızı istiyorlar.
…..“diye cevap verdi arkadaşım.
….O da bana sorduğum bu sorum karşısında silahlarımızı atıp, ortaya çıkmamızı istiyorlar diye cevap vermişti ama, ben yine de ortaya çıkmaktan korkuyordum.
….Neden derseniz bizler orada silahlarımızı bir kenara atıp ortaya çıkacaktık ama, kalleşçe onlar tarafından yine de öldürülmekten vurulmaktan korkuyorduk.
…..Sonunda bizler orada, korka, korka silahlarımızı oraya atmaya, ve ortaya çıkmaya karar verdik.
…..Ne olursa olsun dedik, *Korkunun ecele faydası yoktur diyerek, * bizler de yere silahlarımızı atarak ortaya çıktık ve gittik teslim olduk.
…..Adamlar oradaki kayalıkların arkasından hiç durmadan bizlere yine Arapça olarak bir şeyler söyleyip sonra da bize yüksek sesle bağırıyorlardı ama ben anlamıyordum.
….Sonra yine Arapça bir şeyler söylediler, ben yine bir şey anlamadım.
….Yine yanımdaki Suriye uyruklu arkadaşıma bunlar ne diyorlar bunlar ne diyorlar diye sordum.
…..O yine bana söylenenleri bildiği kadarıyla Türkçe ye çevirerek, kendilerinin bulunduğu tarafa doğru ellerimizi hepimizin kaldırıp sonra da ellerimizi havada başlarımızın üstünde tutarak kendilerinden tarafa doğru yürümemizi istiyorlar dedi.
…..Biz de artık istemeyerek ve de bize kalleşçe saldıran onlar tarafından orada acımasızca öldürülmekten korkarak, ellerimiz başımızın üstünde, onların istediği gibi yaptık, ve onların seslerinin geldiği yer olan kayalıklara doğru yürümeye başladık.
…..Ellerimiz başımızda onların yanına yürüyerek, onların bulunduğu bizlere ateş ettikleri kayalıklara doğru yönelmiştik artık çaresizce ve ümitsizce.
….Tam onların olduğu kayalıklara doğru varınca, kayalıkların arkasından silahlı üç beş yüzü siyah peçe ile kapatılmış iri kıyım silahlı adamlar, üzerimize silahını doğrultmuş birden arkamızda belirdi. İçlerinden bir iki kişi, bizi hemen kolumuzdan yakalayıp, bizi orada silahlarının namlularıyla iteleyerek, kendilerinin bulunduğu kayalıkların arkasına doğru çektiler.
…..Su içerken bizim tarafımızdan görünmeyen yalçın kayalıkların arkasında çok iyi mevzilenmiş olan, silahlarını askerlerimizin bulunduğu yere doğru çevirmiş yüzlerce Arap isyancılarıyla doluydu kayalıkların arkası.
….Hepsi kayalıkların arkasına mevzilenmişti, bizlere ve geride kalan askerlerimizin bulunduğu yerdeki askerlerimizin üzerine silahlarını her an ateş edecek şekilde çevirmişlerdi,çoğu da hala ateş ediyordu.
Bir anda onların beni hemen oracıkta öldüreceğini sandım. yanımıza kadar gelen bizleri esir alan Adamların hepsinin, yüzleri maskeli ve tepeden tırnağa silahlıydılar. Hepsi de, iri yarı zebani gibi olan adamlardı.
….Boylarına bakar bakmaz, onların Arap olduğu hemen boylarından belli oluyordu.
….Oradaki bu irikıyım adamlar, bizim gözlerimizi siyah bir bez ile, sıkıca bağladılar. Hiç bir yeri göremiyorduk. Ellerimizi de birbirine kalın bir iple bağlamışlardı.
…..Sonra bizi ellerimizdeki iplerden birer hayvan gibi, sürükleye, sürükleye bizi hiç bilinmeyen bilmediğimiz bir yere doğru sürükleyip alıp götürdüler.
…..Giderken gözlerimiz bağlı olduğundan, bizler hiç bir yeri göremiyorduk, sadece ayak seslerini işitebiliyorduk bir de onların kendi aralarındaki konuşmalarını duyabiliyorduk.
….Gözlerim onların bağladığı siyah bir bez parçası ile, o kadar sıkı bağlanmıştı ki, her hangi bir kenarından gittiğimiz yerleri görmemizin hiç bir şekilde imkanı yoktu ve karanlık bir yerden geçiyorduk.
…..Karanlık bir mahsende, gider gibiydim. Adamlar arada bir, beni silahlarının ucuyla arkamdan itekliyor, bense nereye adım attığımı bile, bilmeden adımlarımı arkamdan iteklenen acıyla atıyordum.
….Bu şekilde bir müddet gözlerimizin bağlandığı yerden epeyce bir zaman gittikten sonra, gittiğimiz yerlerde kendimin ve yanımdakilerin de ayak seslerini duymaya başladım birden.
…..Kendi ayak seslerimiz ,ve yanımızdaki diğerlerinin ayak sesleri gittiğimiz yerlerde nedense, yankı yapıyordu. Sanki bir bölük dolusu askerin ayak seslerini işitiyor gibiydim onların önünde bizler ite kaka yürüdükçe.
…..Ben bu kadar çok ayak seslerinin, oradaki yankılarını duyunca anda anlamıştım ki, bizler şimdi yürürken mağara gibi bir yerin içindeydik, ya da kayalık bir vadinin içinden yürüyorduk.
…..Adamlar bizi nereye götürüyorsa gideceğimiz yere götürürlerken, kendi aralarında hiç durmadan yüksek sesle Arapça olarak kendi kendilerine, durmadan kavga ediyorlarmış gibi bir şeyler konuşuyorlardı ama, ben onların konuştuklarından hiç birini anlamıyordum.
…..Yanımdaki diğer arkadaşımın anladığını biliyordum ama, ona da soramıyordum.
…..Onların dilinden anlayan Arap asıllı arkadaşım, aslında Şam ‘da doğmuş büyümüştü ve Osmanlı tabiasındaki bir Suriyeli asker idi.
…..Onun için de, şiveleri değişik de olsa sonra az da olsa, onların dilini anlaya biliyordu.
….Ama ben bunu orada korkumdan giderken yanımdaki arkadaşıma bunların ne konuştuğunu soramıyordum.
…..Daha sonra bizler, nereye varmıştık bilmem ama, çöl sıcağının bulunduğu yerden çıkmıştık birdenbire üşümeye başlamıştık.
…..Sıcak çöllerle kaplı bu yerlerin içinde, şimdi buz gibi bedenimi oldukça üşüten soğuk bir yerdeydik.
…..Üşümeye başlayınca, ben artık çok şaşırmıştım, bu hiç de olacak gibi bir şey değildi.
….Fakat bu doğruydu ve ben üşüyordum biraz düşününce, bulunduğumuz yerin bir yer altı mağarası ya da bir mahsen ya da bir zindana giden karanlık yer altındaki yerlerin yolu olabileceğini anlamış düşünmüştüm.
….Bizi yakaladıklarından bu yana, çok fazla bir zaman geçmemişti.
….Bir saat kadar falan geçmişti aradan, bu soğuk yer altındaki mağaralarda gözlerim kapalı, ellerim ise bağlı olarak adamların ellerindeki silahlarının süngüleriyle hiç durmadan itile kakıla yürürken.
….Adamlar öyle ki, bizlere karşı çok acımasızdı ve ha bire durmadan bir şeyler söyleyerek bağırarak, arkamdan dipçikle itekliyorlardı öyle yürütüyorlardı.
….Dipçiklerin darbesinden sırtım hep yara bere içinde kalmıştı. Bir taraftan da yaralı kolumdan durmadan kanlar akıyordu, nerdeyse kan kaybımdan ölecektim orada.
…..Kolumdan oluk gibi akan kanımın sıcaklığını vücudumda hissediyordum, aradan zaman geçince soğuyan yaranın acısını da daha çok duyuyordum artık.
…..Birden önümüzde bir demir kapının, çarparak ses çıkardığını işittim birkaç saat sonra falan.
….Az sonra da, kulağıma zincir sesleri gelmeye başlamıştı,zincir seslerinin, bulunduğumuz yerdeki kayalıklarda ya da mağaradaki yankılarını, artık çok rahat duyabiliyordum,ve etrafın kayalarla çevrili olduğunu anlamıştım orada.
….Zindanın içinde, bir iki adam ellerimizi duvara zincirlenmişti benim iki elimi de duvardaki kocaman demir halkalara asmışlardı.
….Kendimi orada birden çarmıha gerilmiş, İsa peygamber gibi görmüştüm,ama birer zavallıydık aslında.
….Kollarım yandan, oradaki duvardaki demirden olan kalın halkalara kilitlenmiştim.
…..O anda ben anladım ki, artık ben orada zindana atılmıştım ve zindanın içinde bizleri kalın ölüme götürecek zincire vurulmuştuk ve de orada işkence görecektim.
….Zincirlendikten sonra, bizi iri kıyım bir Arap askeri benim ve arkadaşlarımın gözlerindeki bağını çözdü.
….Adamları açık seçik göremiyordum ama, gözlerimi açan oradaki adamın, benden çok daha boylu ve iri kıyım biri olduğu da kolayca anlaşılıyordu.
….Gözlerim ise, uzun süre sıkıca bağlı olmaktan dolayı, iyice uyuşmuştu. Birden etrafıma bakmaya çalıştım ama uyuşan gözümü açıp etrafa bakamamıştım.
….Bir müddet sonra artık zaman geçince, gözlerimi ışığa alıştırıp açtığımda, yukardan sızan küçük bir güneş ışığının ortalığı aydınlattığı, deliğin altındaki karanlık ve de oldukça soğuk olan bir mağarada olduğumu anladım. .
…..Ben omzumdan yaralı olduğum için, ve gelirken çok kan akmış üstüm başım kan içinde kalmıştı, nerdeyse kan kaybından ölmek üzereydim orada.
….Türkçe olarak onlara yaralı olduğumu kan kaybından öleceğimi söyledim. Bilmem beni anladıklarından mı yoksa, onlar yoksa hemen kan kaybından öleceğimi düşündüklerinden mi nedendir bilmem, biraz sonra birileri yanıma gelerek yaramı temizleyip bir güzel sardılar. Sonra bizi tekrar zincire vurdular.
…..Adamlar daha sonra bizleri konuşturabilmek için ,oradaki mağarada olmadık işkenceler çektirerek falakalara yatırarak bizleri konuşturmaya çalıştılar Türkçe bilen birinin aracılığıyla bizlere sorular sordular durdular.
…..Falaka dayağı atarak, bizlere arka arkaya bir çok sorular sordular, sordukları sorulara bizlerden cevap aradılar.
….Ama onlara hiç birimiz, onların sordukları soruya cevap vermedik, ve çeşitli yalanlarla geçiştirdik.
…..Yediğimiz bol falaka dayağından sonra, her tarafımız yara bere ve kanlar içindeki ayaklarımızın üstüne artık nerdeyse hiç birimiz basamaz olmuştuk.
…..Acıyan ayaklarımızın altına tamamen kan toplamıştı ve her yeri şişmişti.
….Adamlar bize sordukları sorularına bizden iyi bir cevap alabilmek için,bizlere o mağaranın içinde öyle bir falaka dayağı çekmişlerdi ki, her falaka dayağından sonra ayağımızdaki yaralara tuz bastırıp sonra yeniden falaka dayağına devam ediyorlardı acımasız adamlar.
….Dayağın bize verdiği dayanılması güç olan, acısından avazımız çıktığınca hiç durmadan acılarımızla her birimiz orada kıvranıp bağırıyorduk.
…..Seslerimiz, yankılanıp tekrarlanıp duruyordu kayaların arasında,mağaranın içinde.
…..Sonunda bizden duymak istedikleri cevabı tam olarak alamayacaklarını iyice anlamışlardı.
….Neden olduğunu o anda bilmiyorum bir haylı dayak ve eziyet gördükten sonra, içeri biri gelerek Arapça bir şeyler söyledi ve biz o mağarada biz üç ay kaldık da o mağarada daha neler ne olaylar olmuştu.
Demişti evdeyken babam,
Yemen yolu, zorludur ıraktır diye,
Ağlardı,duyan anam,
Yemen’e giden gelmezmiş diye,
Mert biri gibi savaşmayı,
Düşünürken ben,
Şimdi bu karanlık zindandaydım,
bilmem ki niye,
ne arardım bu çöllerde ben.
….Devamı var Zindanda neler oluyor 3 de
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.