- 569 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
AYNADA BİR HAYAT...
“ Uyandım ”
Sol gözümü açıp saate baktım. 07.00.
“ Olamaz diye sızlandım. Çok erken daha, uyanmadım “
Sırt üstü döndüm. Kalkmakla biraz daha miskinlik yapmak arasında keyifle gidip gelirken düşünceler doluşmaya başladı, “uyu” diye ısrar eden beynime.
İçlerinden pek çoğunu eledikten sonra en cazip olanı seçtim:
Kahvaltıda ne yesem?
Sucuklu yumurta.
Acıktım.
Bu duyguyla hemen kalktım.
Kızımın kapısını kapattım, gürültüm uykusunu bölmesin diye.
Banyoya ya geçtim.
Elimi, yüzümü yıkadım.
Kurulanmak için havluya uzanmıştım ki…
Dudaklarımdan çıkacak çığlığı zor tuttum.
Küçük bir kız vardı aynada.
Yemyeşil gözleriyle gülerek bakıyordu.
Gözlerimi açıp, kapattım.
Hala orada.
“ Tanıdın mı beni? “ dedi.
Eğildim, iyice bakayım diye.
Tanıyacağım ama nereden?
“ Ben, sen’im “ dedi.
“ Hı? “
“ Öf ya tanı işte. Senin küçüklüğünüm ben “.
“ Hadi canım “
“ Evet, canım. 10 yaşındayız. Hatırladın mı? O sevmediğimiz okuldan ayrıldığımız yıl. Romatizma teşhisi konmuştu hani? Doktor, yürümesi yasak demişti de annem servisi olan bir okula aldırmıştı kaydımızı? “
“ Annem? Nerden senin annen oluyor? O benim annem “
“ Saçmalama, ikimizin de annesi aynı. İkimiz aynı kişiyiz ya? “
Tekrar bakıyorum, dikkatli. Evet, 10 yaşımda ki ben. Nasıl da gülüyor gözlerinin içi. Gözlerimin, yani. Öylesine başındayım ki hayatın. Vız gelip tırıs gidiyor hayat. Türkçe dersinden başka hiçbir sorunum yok. Bir de her ay gittiğim kan tahlillerinin ve şu romatizma derdinin dışında. Pantolon giymek zorundayım, sürekli. Korunmak için. Doktor gerek yok dedi ama annemin evhamı.
Evet ya, ben’im bu. Özlemişim, daha bir dikkatli bakayım derken silikleşip kayboluyor görüntü.
Düşen takvim yaprakları gibi görüntüler geçiyor aynadan.
A işte lisedeyim.
Aman tanrım, nasıl bir saç bu? İki örgü. Öğğğğ iğrenç. Ahmet? Onun ne işi var? Şimdi hatırladım, o yıllarda hoşlandığım çocuktu. Karaktersiz şey. Meğer ne dolaplar çeviriyormuş arkamdan.
Körfez vapuru. Neydi adı? Hasköy. Her cumartesi Konak iskele de buluşur, Hasköy isimli vapura biner, Karşıyaka ya giderdik. İşte iskeledeyiz. Bütün gurup toplanmışız yine. 7 kişiyiz, tamamız yani.
Kep giyiyoruz. Elimizde rulo yapılmış kağıtlar. Haaa mezun oluyoruz. Lise bitti. Gözlerimizden şimşekler çıkıyor. Tenlerimiz, sanki içinde ışıklar yanıyor gibi, pırıl pırıl. Gamsız kahkahalarımızın frekansı aynayı bile çatlatacak kadar yüksek.
Gelinlikleyim. Evleniyorum.
“ Gelinliğinle çıkıyorsun, kefeninle girersin bu eve “.
“ Baba?“.
Gözlerim doluyor.
“ Söyleme böyle “.
Elimi uzatıyorum. Babamı susturmak için. Bu gün bile canımı yakıyor bu cümle. Ağır. Çok ağır. Taşımak zor. Hele 17 yaşında. Ne demek istediğini tam olarak anlayamamıştım. Gelinliğim üstümdeyken, kefen lafı dokunmuştu. Yaşayarak anlamıştım, manasını.
Yataktayım. Kucağımda bir bebek. Oğlum. Canım. Gözüm başka bir şey görmüyor. Ayna bile aydınlandı. Işıl ışıl.
Oğlum 5 yaşının bütün gururuyla yanımda. Duruşuyla “ ben ağabeyim “ diyor. Kucağımdaki bebeğe bakıyor. Kızım. Kardeşi. İki gözümün biri oğlum, diğeri kızım.
Oğlum 20 yaşında. Aslan gibi delikanlı. “ Beni yetiştiren kadın sen olamazsın, inanmıyorum “ diyor. Ateş düşmüş gibi yanıyor, yüreğim. “ Bana izin ver “ diyorum. “ Bir çıkış yolu bulacağım “. “ Anne nerdesin? “ diye sesleniyor 15 yaşındaki kızım. Bana ihtiyacı var. “ Bilmiyorum, kayboldum “ diyorum.
“ Kist var “ diyor doktor. Ameliyat sözünü duyuyorum 3 ay ara ile. Her iki göğsümün için boşalıyor, kistlerin büyüklüğünce.
Evime bakıyorum. Yalnızlık kaplamış her yanı. Bir kişiyim. Ne sağım da biri var ne de solumda. Ne önümde ne de arkamda. Ben ve bir anlamsız halka parmağımda. Hayat, dengesini kaybetmiş, düştü düşecek, ellerimin arasında.
Tek başıma kapatıyorum, kapıyı, arkamdan. Çıkışı bulmanın huzuru ile yürüyorum. Dimdik ve gururlu. Oğluma verdiğim sözü yerine getirmenin gururu. Avucumda kızımın elinin huzur veren sıcaklığı.
50 parçaya bölünüyor ayna. Gözyaşlarım, farkındasız akıyor yanaklarımdan
Bütün bir ömür.
Gözlerimin önünde.
Ben ve bütün hayatım.
Aynadan bana bakıyorlar.
“ Ben, senin aynanım annem. Bu gün neysem, her şeyimi sana borçluyum “ diyor oğlum. 30 yaşının, baba olmanın ve annesi olmamın gururu ile bakıyor gözlerime, gülerek.
Kızım, her zaman ki sevecenliği ile açmış kollarını. “ Sen benim canımsın. Üzülme artık. Gülücükler öyle yakışıyor ki sana “ diyor. 25 yaşın verdiği öz güvenle.
Hayatımın iki ışığı el ele tutuşuyorlar. Gelin kızım kucağında, en muhteşem varlık, torunumla geliyor yanlarına. Hep bir ağızdan bağırıyorlar: “ İyi ki doğmuşsun Anne “.
Derinden bir zil sesi bölüyor gülmekle ağlamak arası bu an’ı.
Kapalı gözlerle uzanıyorum, başucumdaki telefona.
Annemin sesi doluyor kulağıma:
“ 50 sene önce işte bu saatte doğmuştun “ diyor.
Uyanıyorum.
…………./………….
BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM……..
Eser Aslanlı
izmir
YORUMLAR
Okurken çok duygulandım...Hayat yolu işte dün çocuktuk,ne zaman anne olduk...Bir bakıyorsun dün diye diye yaşadıklarımız seneler yumağı olmuş acısıyla tatlısıyla...Bir bakıyorsun yarın diye beklediklerimiz şimdiymiş meğer...Anın mutluluğu yaşansın hep....İyi ki doğdunuz,mutlu sağlıklı yıllar...