- 1244 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Garip Akımı ve Gülce Akımı Mukayesesi
Mustafa CEYLAN
**************************
Herkesin malumudur ki:
Edebiyat tarihçisi ve edebiyat araştırmacılarının ’akım’ olarak nitelediği edebî anlayışlar, birer edebî TOPLULUK’turlar.
Nitekim;
Garip adı verilen edebî anlayış da:
Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu’nun önderliğinde oluşmuş bir topluluktur.
Bizim GÜLCE EDEBİ AKIM adını verdiğimiz hareket de edebî bir topluluktur. Ve Mustafa Ceylan, Ekrem Yalbuz, Osman Öcal, Ozan Sentezi(Gültekin Toga) , Harun Yiğit, Yusuf Bozan ve Refika Doğan’ın öncülüğünde bugün -20.10.2009’da yaklaşık 100’e yakın şair ve yazardan oluşan- bir topluluktur.
Garip adını verdiğimiz topluluğun ilkelerini şöylece sıralayabiliriz:
’-Şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıdır.
-Alaycı ve nükteci bir söylem biçimi tercih edilmelidir.
-Aydınlara değil, şiir, halka yönelmelidir.
-Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır.
-Serbest şiir egemen olmuştur.
-Şairanelik, edebi sanatlar(başta mecaz) şiirde kullanılmamalıdır.
-Soyut, hayale dayalı temalar yerine, sade vatandaşın günlük ekmek derdi gibi temalar seçilmelidir.
-Konunun bayağısı yoktur, ancak, işleyişte bayağılık olmalıdır.
-Roman ve hikayede ’serim-düğüm-sonuç’ sırası ortadan kaldırılmalıdır.
-En çok da; yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşk temaları işlenmelidir.’
Elbette ki, bu ilkeleri daha da arttırmak mümkündür. Benim aklıma gelenler bunlar.
Yıl 1940-1941’di.
Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat; işte bu üç arkadaş… Evet sadece üç arkadaş… Bazen milyonlarca kilometrelik yol tek bir adımla, büyük bir edebiyat oluşumu da bir veya birkaç adamla başlamıştır, başlayabilir… Önemli olan kalabalıklar değil, nitelikli-kaliteli-donanımlı- bilgili-inançlı dava adamlarının varlığıdır. Günümüz şiir dünyasında insanların birbirine güvenmemesi, toz duman içindeki internet ortamı dahil, şairlerin egoizmalarına tutkun olmaları, “ben” demeleri-“biz” diyememeleri sebepleri başta, “ortak dava, ufuk ve bakış çizgisi” oluşturamamaları sebebiyle edebi akım hasreti sade bir ’hasret’ olarak kalmıştı.
Gülce, o hasreti bitiren bir hareket oldu…
Garip akımı mensupları, şiirde SÜRÜP GİTMEKTE OLAN BASMAKALIP SÖYLEYİŞE, AŞIRI DUYGUSALLIĞA, ŞAİRANELİĞE KARŞI ÇIKARAK, ’Garip’ adını verdikleri bir kitap yayınladılar.
Diyorlardı ki:
-Şiir, basmakalıp söylemden kurtulmalı diyorlardı. Bunun için de şiirden “uyak” atılmalıydı. Uyağın işlevi, ŞİİRİ AKILDA TUTUCULUKTAN BAŞKA BİR GÖREV YAPMIYORDU. Bu da EZBERCİ-ilkel insan modelini çağrıştırmaktaydı. Bugünkü insan, ilkel olmadığına göre, UYAK’ın işlevi kalmamıştı ve kaldırılmalıydı. Aynen böyle düşünüyorlardı. Nitekim Orhan Veli’nin ÜÇGEN MASA söylemi de bunun bir ifadesinden başka bir şey değildir.
-Uyakla beraber her türlü söz ve anlam sanatı da bırakılmalıydı. ’Gerçekte bu sanatların amacı, doğayı değiştirme, nesne ve varlıkları olduğundan başka bir şekilde göstermektir. Bu yol bugüne kadar yüzlerce sanatçı tarafından denenmiş, edebiyata bir şey kazandırmamıştır.’ DİYORLARDI.
Vezinler konusunda ise;
-’Hece ölçüsü de, aruz ölçüsü de gereksizdir. Ölçüye bağlanma yaratıcılığı engeller.’ düşüncesindelerdi.
-’Şiir, duygudan çok akla dayanmalı, duygunun yada duyarlılığın ürünü olan şairanelikten arındırılmalıdır. Bu arındırma; müzik ve resim gibi öteki sanatlardan gelen tüm öğeleri de içermelidir. Daha doğrusu, geleneksel şiirin benimsediği her şey, yeni şiirin dışında tutulmalıdır. Şiirde önemli olan anlamdır. Bu anlamda çoğunluğun tadına
varabileceği bir nitelik taşımalıdır.’ anlayışından hareket ettiler.
Toplum konusunda ise;
-’Bugüne değin yalnız varlıklı kesimlere seslenmiş olan şiir, artık çoğunluğa seslenmelidir. Bu bakımdan şiire özgü bir dil yoktur, halkın dilinde ve yaşamında bulunan her sözcük şiire girer’ diyorlardı.
-Böylece, ölçüsüz, uyaksız, söz ve anlam sanatlarından soyunmuş, çıplak, yalın anlatımlı bir şiirdi getirdikleri’
-Konusunu sıradan bir insanın yaşamından alan şiirin dili de o güne kadar alışılmış şiir dilinden ayrıcalıklar göstermekteydi. Mesalâ: ’ nasır, kundura’ gibi sözcükler şiire özellikle sokuluyor ve bunu denedikçe de ’şiirin dili yapaylıktan, kitapsallıktan kurtulmuştur.’ diyorlardı.
*
Her yeni harekette olduğu gibi, başlangıçta bu edebi hareket de yadırganmıştır. Hattâ, alaya alınmış, tepkiyle karşılanmıştır.
Ancak bu alay ve tepki giderek azalmış, bu şiirin yandaşları çoğalmıştır. Hececiler arasından bile bu akıma kayanlar çıkmıştır.
Garip şiirinin kolayca tutunuşunda içerdiği kolaylığın büyük payı olmuştur.
GARİP AKIMI konusunda, daha başka ve daha uzun ve de teferruatlı bilgi aktarımı da yapılabilir. Ancak, maksadımız, senelerden beri anlatılagelmiş bu akımı anlatmak olmayıp, GÜLCE AKIMI ile mukayesesini ortaya koymaktır.
*
İşte mukayese:
GARİP AKIMI ve GÜLCE AKIMI MUKAYESESİ:
Garip:-Şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıdır.
Gülce:-Şiir, bir söz sultanıdır ve basitten en çetrefili, en zoruna kadar her konuya girer ve hepsini anlatır.
*
Garip:-Alaycı ve nükteci bir söylem biçimi tercih edilmelidir.
Gülce:-Alaycılık ve nüktecilik kendi alanında kendini sergilemelidir. Şiir, şiiri ciddiye alanların ve kendini sanatına, topluma, çağına karşı sorumlu addedenlerin işidir, bu sebeple, söylem biçimi şairin şiirine, konusuna ve bakış açısına bağlıdır, sınırlanamaz.
*
Garip:-Aydınlara değil, şiir, halka yönelmelidir.
Gülce:-’Şiir, aydınlara değil, halka yönelmelidir ’diyerek yola çıkanlar,sonunda, gördüler ki, halktan kopuk, sadece kendini düşünen, kendini aydın sanan, soyut ve anlamsızlık kıskacında deli gömlekleri giyinmiş şair tipini doğurdular. Doğurdular zira, halka gidiş, halkın dili, dini, töresi, yaşama motifi, moral değerleri ve mazisiyle, ufuk çizgisiyle uyumlu olmalıydı. Gülce, işte bu uyumu yakalama sevdasındadır. Bu sebeple, şiir, çöpçüsünden profesörüne varıncaya kadar, ayırmadan, bölmeden bu halkın hepsini kucaklamalıdır.
*
Garip:-Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır.
Gülce-’Şiirde ölçü,kafiye, kalıp ve bent şiirin doğuşuna göre, şairin tercihine bırakılmalıdır.Yüzyılların imbiğinden süzülerek gelen vezin, ölçü, kalıp, kafiye vb. hususlarda yeni yapılanmalar, yeni araç ve enstrümanlar denenmeli, böylece, şiire ve şaire ’yeni nefes alanları’ ortaya konulmalıdır.
*
Garip:-Serbest şiir egemen olmuştur.
Gülce:-Serbest te, hece de, aruz da bizim. Bizim olan bu değerlerden alınacak hız ve ilhamla, kökleri mazide, dalları bugünde, çiçekleri gelecek de olan bir anlayış sergilenmelidir. Bizim olan değerleri kavga ettirmeyiz. Onları bir arada tutar ve bir şiir ailesi birlikteliği sergileriz.Zira, kalıp, ölçü, vezin vb sadece birer araçtır, amaç değildir. Amaç, o araçlarla şiirin kanat kanat yükselişi, şairin has ve kalıcı şiiri yakalamasıdır.
*
Garip:-Şairanelik, edebi sanatlar(başta mecaz) şiirde kullanılmamalıdır.
Gülce:-Edebiyat öncelikle edep’ten kaynaklanır ve edebi sanatların, şairaneliğin şiir de kullanılıp kullanılmaması tamamen şaire kalmış bir olaydır. Edebi sanatları asla yok sayamayız. Söz sultanı şiiri nakışlamak, güzelden güzeli, daha güzeli sunmaya çalışmak şairin temel görevi olmalıdır. Bunu derken de, baştan sona, sanatkârane olunsun demiyor, şiirin yapısı ve şairin bakışına bağlı bir durum olarak kabul ediyoruz.
*
Garip:-Soyut, hayale dayalı temalar yerine, sade vatandaşın günlük ekmek derdi gibi temalar seçilmelidir.
Gülce:-Soyut da, somut da, hepsi şiirin birer gül bahçesidir. Günlük derdler, ülke sorunları elbette konumuz olacaktır. Ama, ’Yaradılanı severim, yaradndan ötürü’ anlayışıyla yeni Yunusca bakışlara ve söylemlere de açık olacağız ve bunları geliştirmeye de talibiz.
*
Garip:-Konunun bayağısı yoktur, ancak, işleyişte bayağılık olmalıdır.
Gülce:-Hareketimiz, şiirin bayağılaştırılmasına karşı bir harekettir. İnsanı en yüce ve saygın bir varlık olarak kabul etmektedir. İşleyişte sadelik ve samimiyet elbette önemlidir,işleyişte fotoğraf sanatından söz sanatı şiirin farkı ortaya konulmalı ve böylece, bayağılık sınırsız olmamalı,şair, kendine ve şiirine saygı duymalı ve seviyesiz, gayr-i ahlâkî durumlara düşmekten mümkünse kaçınmalıdır.
*
Garip:-En çok da; yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşk temaları işlenmelidir.
Gülce:-Şiiri tematik sınırlamalarla çerçevelemek yanlıştır. Şiir makam, mevki, yer, zaman vb sınırlar kabul etmeyen bir sanattır. Şairin kalemi, özgür olmalıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.