- 672 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞAMAK HİSSETMEKTİR
Sevgi ve nefret, güven ve korku, inanmak ve inanmamak, zevk ve acı, huzur ve zulüm, sevinç ve üzüntü, doğru ve yanlış, haz ve ızdırap, iyi ki ve keşkeler… hissetmektir.
Aklımızı kullanmadığımız her şey ve getirdiği sonuçları, yıkım ve monotonluk, sıkıcı yaşam ise hissetmemektir. Yani ölmeden, zoraki yaşamaktır.
Seçimi; ya akıla, ya nefise göre belirlemek ise insanın kendisinin kararıdır.
Uçuruma doğru sürüklenen yürekler, gururlar, onurlar, değerler, bedenler, vücutlar. Onlara sırtını dönmüş olanlar, göremeyenler, uçurumdakilere bakanlar. Nefislerinin gözlerini bağladıkları…
Sevgilerini, inançlarını, değerlerini, bedenlerini satıp, iflas etmiş, sürünerek uçurumlarda çare arayan, çaresizliklerde kıvrananlar…
İçi boşalmış; elbise giymiş, maske takmış bedenler. Seçimlerini nefislerine göre yapanlar…
Ayakta; yaşıyormuş gibi görünen içi boş bedenler. Rollerini çok iyi ezberlemiş, nefsin doldurduğu zihnin taşıyıcıları, araçları… Kendine, ailesine, yavrularına ve herkese rol yapan, yapmak zorunda yaşayanlar… Korkuları yüzünden zulümlerine ara verenler… Dürüstlük abidesi gibi yaşayanlar… Aslında bu kadar mükemmel rol yaptıkları için heykelleri dikilmeli…
Onların arkasından, ne için ağladıkları belli olmayan yavrular ve analar. Ama görünür, ama görünmez şekilde, ama ağlıyorlar…uçurumun eşiğinde kendilerini bent yapıp, onları uçurumdan kurtarmaya çalışan, sevgi dolu ama ağlayan yürekler… ve elbette ki kan ağlayan toplum…kan kusup da kızılcık şerbeti içtim diyenler…
Sevgiler; alınır, satılır oldu. Zevk karşılığında, para karşılığında, lüks karşılığında.
İnançlar; artık alınıp satılıyor, para, zevk ve mal karşılığında.
Bilim de satılık artık.
Alınıp satılan her şey bitmek zorundadır. Mal, meta iflası gibi de değildir bu bitiş, bu iflas.
Yaşamın, ölmeden bitişi ve iflasıdır.
Mal, meta yeniden yerine konulabilir. Konulamasa bile ne gam. Ama ya yaşam… asla yeniden yerine konulamaz.
Kim, neden şikayetçi ki? Kimsenin şikayete hakkı var mı?
Yaşamının bütün değerlerini satıp ta, yaşamının ölmeden bitişini, iflasını seçmiş olanın mı? Ana, babaların hatalarını bahane edip, kendilerinin hata yapmasını haklı görenlerin mi? Nefsini, bütün yaşamının parçası etmiş, çaresizliği seven, ona sarılanın mı? Rol yapmakta üstüne olmayanın mı? Kimin hakkı var ki, şikayet etmeye?
Kader diye sızlandıkları ise, Sevgiyi alıp satıp yok edenlerin başlarına gelen görünür kazalarıdır, felaketleridir. Bütün yaşamsal değerleri alıp satanların başlarına gelen görünür acılarıdır. Kaza geliyorum der. Edersen bulursun. Nereden ve neden geldiğini bilip anlayıncaya kadar ve ben ne yaptım diye keşkelere gark oluncaya kadar...
Şarkıların dediği gibi; ‘’Kader diyemezsin sen kendin ettin.’’
’’Sitem etme haberi yok dağların. Gözlerini, ellerinle bağladın. Faydası yok geç kalınmış figanın’’
Yaşamak hissetmektir. Hissedemiyorsan hala yanlışlardasın, kendi seçimindir. Kader değildir. Yaptıklarının karşılığıdır. Mutlaka yaptıklarının karşılığını herkes görmek zorundadır.
Herkesin, yaptıklarının bedelini ödemesine mi kader deniliyor yoksa? Ne büyük yanılgı…
Ancak, ne edersen kendine edersin. Kim, ne ederse kendi eder, kendine eder.
Şikayet; neye ve kime?
Her şeye rağmen akledenler, bütün olumsuzluklara rağmen, seçimin en doğrusunu yapabilir. Bu imkan hep var. Çünkü akıl her zaman, her şekilde doğru yolu göstermeye muktedir şekilde verilmiştir. Ola ki fark edelim, aklımızı hissedelim.
Mutluluk, huzur ve güven en güzel hissetmektir. Kendini bilmeyeni kimse bilemez ve mutlu, huzurlu edemez. Aksini düşünmek büyük bir yanılgı ve gaflet değil midir sizce de?
Haluk KALKAY
Sevgiyle kalın. (paylaşılanıyla, karşılıksız olanıyla)
Saygılarımla.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.