- 1295 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Hacıbektaş Veli Felsefesi ve Sorunları
Bir felsefenin insanlar arasında, toplumlarda kabul görmesi, sahiplenilmesi ve savunulması için o felsefenin insanların ortak istemlerine yanıt vermesi, var olan ve var olabilecek problemlerin çözümüne ışık tutması zorunludur. Aynı zamanda söz konusu felsefenin, sadece insanların istemleriyle değil, istemesi gerekenlerle de ilgilenmesi, toplum ve insanların önüne yeni ufuklar açması da gerekmektedir. Yani yaşanılan hayatın karşısına, yaşanması gereken hayatı alternatif olarak sunmalı, ikisi arasındaki farkı ortadan kaldırmak için çözümlerini de içermelidir.
Günümüzden 700 yıl önce, Horasandan kalkarak Anadoluya gelen Hacıbektaş Veli, sadece yaşadığı çağın sorunlarını tespit etmekle kalmamış, var olan sorunlardan nasıl kurtulunacağının yollarınıda göstererek insanlığın umut kapısı olmuş, yaşanılan hayatın anlamlı kılınarak yaşanmaya değer biçime dönüştürülmesi için inanılmaz boyutlarda emek harcamıştır. Bunu yaparken insanların özel yanlarına - düşüncelerine, inançlarına vs.- karışmamış, el dil uzatmamış, onların ortak sorunlarından hareketle sosyal yönleriyle ilgilenip insanlararası ilişkilerde sevginin nasıl egemen olacağının öğretisine önem vermiş ve sevgiyi somutlaştırmak için ilkeler geliştirmiştir.
Hacıbektaş-ı Veli felsefesi ve kültürünün temelini oluşturan sevginin anlamanı çok iyi tanımlamak ve doğru biçimde yorumlayarak maddi temellere oturtmakla işe başlamak gerekir. Sevgi, sevgi duyulan varlığa, olaya gösterilen etkin ilgidir. Onun gelişip güçlenmesi, çoğalıp büyümesi için harcanan emektir. İşte Hacıbektaş Veli en yüce varlık olarak tanımladığı insanı hiçbir ayırım yapmaksızın sevmiş ve farklılıklarına rağmen insanların barış içinde, kin ve düşmanlıktan uzak yaşayabilmesinin yollarını göstermiştir. ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OL sınırlamasının dışında insan davranışlarını özgür bırakmış, insanın çalışkan, paylaşımcı ve araştırmacı bir kişilik edinebilmesi için bilimsel yöntemi seçmesini öğütlemiştir.
İnsan, varlığını sürdürebilmesi için beslenmek ister, beslenip barındığı toprakların barış, huzur ve güven içinde olmasını ister. Yaşamı kolaylaştırmak için çalışıp sürekli bir şeyler üretmek ister. Çalışma hayatının sıkıntılardan uzak, bir bayram havasında, düğün havasında geçmesini ister. Bu ve bunabenzer istemleri gerçekleştirmiş olması insanı daha da kutsallaştırır, daha da üretken yapar. Böylelikle insan bir ırmak gibi coşarak, çağlayarak sonsuza doğru akar gider.
İşte Hacıbektaş Veli, kutsal dediği insanın geleceğini garanti altına almak için inanılmaz boyutlarda emek ve çaba harcayarak düşünceler geliştirmiştir. Burada tekrarlamaya gerek görmediğim düşüncelerini görmemezlikten gelmek, Hacıbektaş Veli adına ayırımcılığı körüklemek, ya da onun düşünce ve anlayışlarını kendi çıkarları doğrultusunda saptırmaya çalışmak böylesine engin ve anlamlı bir kültürün mirasçılarına yakışacak bir davranış değildir. Ayrıca Hacıbektaş-ı Veliyi gerçek yaşamdan koparıp onu, sadece bir efsane imiş gibicesine algılamaya çalışmak onun felsefesine, onun kültürüne indirilen en büyük darbedir.
Böylesine engin bir felsefenin, engin ve dopdolu bir kültürün mirasçıları olarak yaşanmakta olan sorunlardan, nasıl ve neden kurtulamadığımızı anlamak da o kadar zor olmasa gerek. Hacıbektaş Velinin yerleştirdiği, geliştirdiği ilkelere ve o ilkelerin, insan var olduğu sürece geçerliliğini yitirmeyeceği konusuna hiç kimsenin bir diyeceği yok. Zaten anlaşmazlıklar, tartışmalar ve sürtüşmeler de bu noktada başlamıyor. Bizim tespitlerimize göre bütün sıkıntıların sebebi temsil yetkisini ele geçirme mücadelesinden başka bir şey değildir. Kişisel kariyerler uğruna bütün dünyanın gıpta ile baktığı bir kültürün ve o kültürü yaşamının ilkesi haline getirmiş insanların harcanmasına izin verilmemelidir. Aksi taktirde insanı insan yapan özellikler, bir bir ortadan kaybolabilir. Bu da insanın ortadan kaybolması demektir. Bu nedenle herkes aklını başına toplamalıdır. Kaçan trenler geri gelebilir ama kaçan zamanlar asla..
İlk heyecanla Alevi dernekleri yurdun dört bir köşesinde bir bahar dalı gibi çiçek açarak gün ışığına çıktı. Gün ışığına çıkmış olmanın çekiciliği ve heyacanı yavaş yavaş etkisini kaybetmeye de başladı. Bir çözüm yolu bulunamazsa bu bahar dalındaki çiçekler, meyveye dönüşmeden kuruyabilir. Bunun adına da, halk arasında, bindiği dalı kesmek derler. 700 Yıl önce ilkeleriyle sonsuzluğun temelini atan Hacıbektaş Velinin insanı, böyle bir aymazlığın içinde olamaz.
Şu anda derneklerin önü tıkanma noktasına gelmiştir. Bu yetmiyormuş gibi kendi durumlarını başkalarının kötü gidişine bakarak değerlendirme alışkanlığı ve anlayışı da tıkanıklık sürecini daha da hızlandırmaktadır. Buna birde -gerçek dışı da olsa-birtakım duyumlar eklenince hareket, inanılırlığını ve güvenilirliğini tamamen yitirmektedir. Örgütlenmeyi başarmak ciddiyet isteyen, bilimsel davranış ve kavrayış isteyen, yaratıcılık ve üretkenlik isteyen bir iştir. Sadece saz ve semah ekipleri oluşturmak olsa, olsa örgütlenme ve külltürel çalışmaların küçücük bir parçası olabilir. Koskoca deryada bir su damlasıyla yetinmek gibi bir şey bu.
Herşeye rağmen vakit geçmiş yada geç kalınmış değil. Kim ne derse desin, kim ne konuşursa konuşsun, konunun gerçek sahipleri, yani halkımız, doğruyu ve yanlışı çok iyi ayırt etmesini biliyor. Onları hiçbirşey anlamaz sananlara da yanıtları çok sert olacaktır.
Bu nedenle, sürtüşmelerde taraf olmak yerine, hareketin birlikteliğinin sağlanması için, örgütlenme olgusunu doğru temele oturtmak, ortak anlayışları yakalayarak ortak çözüm önerileri oluşturmak kaçınılmazdır.. Sorunlardan kurtulmanın yolu, var olan sorunlara kültürel ve bilimsel bir yaklaşım anlayışıyla hareket etmekten geçer. Yeniden ilke yaratmaya gerek yok. Hacıbektaş-ı Velinin insanı olabilmek başarıldığında, yurt ve dünya sorunları, örgütlenme sorunları doğru olarak saptandığında, çözümlerini de doğru olarak üretebiliriz. Aksi taktirde amaç dışı, ya da nispet olsun diye tabela dernekleri kurmak, kendi ellerimizle kendimize zarar verme anlamına gelir ki,sonuçta bir delinin attığı taşı kırk kişinin çıkaramayacağı durumlara düşebiliriz.
Bunu önlemenin tek yolu da çatıyı temelden başlayarak oluşturmaktır. Burada teknik konulara değinmek istemiyorum. Bina kurulurken çatıdan başlanmaz. Ustalarımıza temelden başlamalarını öneriyorum. Ayrıca, hareketin birliktekiğinin, dışarıda hiç kimse bırakılmaksızın, doğru bir biçimde acilen sağlanmasını da bir zorunluluk olarak görüyorum. Hep birlikte Anadolu insanına yakışacak bir davranış sergilendiğinde, sadece aydınlık günlere çıkmakla kalmayacağız ayrıca, yurt ve dünya barışının kurulmasına da katkı yapmış olacağız.
KAYA DEĞİRMEN