- 5289 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
OKUL GAZETESİ
Yeni mezun öğretmen İlhan Hanım ailesinin de yaşadığı İstanbul’un sahil kasabalarından Pendik’e çok yakın elektriksiz ,küçük köylerden biri olan Kurtköy’e atanmıştı.
Aydos Dağı’ndan gelen buz gibi tatlı suların, meydanlardaki çeşmelerden gürül gürül aktığı, etrafı (özellikle Kurtköy-Sultanbeyli arası ) orman,bahçe ve buğday tarlalarıyla çevrili, çok güzel köylerden biriydi Kurtköy.
İlhan Hanım’dan önce beş sınıfa tek öğretmen eğitim vermekteydi Kurtköy İlkokulu’nda.O
gelince 1,2,3.sınıflara müdürlüğü de üstlenen Mehmet Bey eğitim vermeye başladı.4.ve 5.
sınıflar da İlhan Öğretmen’e verildi.
İdealist bir kişiliğe sahipti. Severek ve isteyerek öğretmen olmuştu.Vatan ve millet aşkıyla
atardı kalbi. Orta halli bir ailenin kızıydı. Babasını yitireli çok olmuştu ve yıllardır annesi ile Pendik’te yaşıyordu.
Heyecanla göreve başladığı okulunda,bir yoksul çocuğu dikkatini çekti. Esmer,cılız,kısa boylu,gövdesinin başını zor taşıdığı,üstü başı kirli bu erkek çocuğu çok etkiledi onu.
Beşinci sınıfın en akıllısı, en çalışkanı gördüğü bu çocuğa kafası takıldı. İlgilendi onunla.
Annesiz olduğunu öğrendi. Bir kahve köşesinde,babasıyla birlikte yaşadığını öğrendi.
Gidip,babasıyla tanıştı. Sevgi ve şefkat gösterdi ona.
Mutlu oldu çocuk. Bir öğretmenin,hem de bir genç bayan öğretmenin kendisiyle bu kadar
ilgilenmesi,sevgi ve şefkat göstermesi çok hoşuna gitti. Annesinin yerine koymaya başladı.
Derslerine bir başka çalıştı.Sınıfta daha aktif oldu. Biraz da şımardı.
Bir duvar gazetesi çıkarmak istediğini söyledi o gün sınıfta. Öğrencilerin de bu duvar
gazetesine öykü,şiir ve fotoğraf asabileceklerini söyledi.Onlardan bu gazeteye bir isim
bulmalarını istedi.
Bir tek o çocuktan bir isim geldi gazete için :
- Cin Ali olsun öğretmenim ! diye heyecanla bağırdı çocuk. Sevmedi bu ismi İlhan Öğretmen. Başka isim bulmalarını istedi.
- Cin Ali olsun öğretmenim,ne olur ! diye ısrar etti çocuk.
- Olmaz dedi,İlhan Öğretmen..
Cin Ali ,Kurtköy’e o günlerde ayda bir gelen seyyar sinemacının adıydı. Bu çocuğa iyi
davranan,şefkat gösteren kişilerden biriydi. Üstelik,onu her gördüğünde,sinemaya alır,
ücret de istemezdi. Çok sevinirdi çocuk onun bu ilgisine.
Cin Ali’nin yeri bir başka olmuştur yaşamında. Onun için de defalarca ısrar eder öğretmenine :
- Gazetemizin adı Cin Ali olsun öğretmenim,ne olur !...
-Ben ’Bozkurt Gazetesi’ olmasını düşünüyorum,siz ne dersiniz çocuklar ? diye sorduğunda,
diğer çocuklar kabullense de o pes etmedi :
- Cin Ali,Cin Ali diye tepindi durdu sınıfta.
Sonunda sinirlerini bozmaya başladı öğretmenin. Delirmişcesine susmuyor, tepinip duruyordu.
Sonunda bu idealist öğretmen hanım,bu insan sevgisi,vatan sevgisi ile yüreği dolup taşmış
tertemiz insan kendini kaybetmiş ve çaresiz kalmış olacak ki,elindeki cetvelle hızla vurmaya başladı çocuğun kafasına kafasına.
Canı pek yanmadı belki ama yüreği acıdı çocuğun. Çok ağrına gitti,böylesine sevdiği ve sevgi gördüğü bu insan tarafından dövülmesi.
Başını önce ellerinin arasına aldı, sonra da sırasına kapandı. Uzunca bir süre öylece kaldı.
Derin derin, hıçkıra hıçkıra ağladı.
’Bozkurt Gazetesi’ okulun duvarına asıldı sonunda. O çocuk bir kerecik okumadı bile onu.
Asla bir şiir,öykü,fotoğraf asmayı düşünmedi. Oysa idealinde bir yazar,bir şair olmak vardı.
Daha fazla sevmek,ilgilenmek zorunda hissetti kendini İlhan Öğretmen bu çocuğu. Kendini
affettirmek için çaba gösterdi. Başardı sonunda.Yeniden anne-oğul gibi oldular. Okuma
aşkını aşıladı ona. Vatan-millet sevgisini aşıladı.
Onbeş yıllık eğitim yaşamında yediği ilk ve son dayak oldu bu o çocuğun. Hep sevdi
öğretmenini ve tüm öğretmenlerini. Anladı ; gerçek öğretmenlerin anneler babalar kadar öğrencilerini sevebildiklerini ve onlar gibi mecbur kalmadıkça çocuklara tek bir tokat
bile vurmak istemediklerini. Vurduklarında da tıpkı anne-baba yüreği gibi yüreklerinin
acıdığını...
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Katılıyor ve bir kez daha bu konuyu gündeme taşıdığınız için kutluyorum sizi. Evet kadın mal değildir. Toplumdaki en yüksek statüye sahiptir üstelik. Annelik. Bir kalbi vardır, duyguları vardır, kırılgandır üstelik. Kendisini kalıptan ibaret görenlerden tiksinir fıtratı. Sevmek ve sevilmek ister. Güzel bir yuvada güvende olmak ister. En güzel sığınağıdır bu üstelik. Eğer bozulmamışsa fıtratı sadece bunlar mutlu eder onu. Başka bir şeye yoktur zaten ihtiyacı.
Tekraren kutluyorum. Saygılarımla...
Yazınız çok güzel. Toplumumuzda dikkatimizi çeken bir başka husus daha var ki, o da kapalı hanımlara ve açık hanımlara farklı muamele edildiği. En basitinden bir alışveriş merkezinde, bir toplu taşıma aracında şahit olduğumuz o ki; açık hanımlara son derece nazik davranılırken, kapalı hanımların çoğu kez horlandığı. Bu konuda da bilinçlenmemiz lazım. Size sonuna kadar katılıyorum. Teşhircilik başka şey, modernizm başka şey. Tebrikler..
haklısınız.... acıklıkta orasını burayı göstermekte modernlik sınıfına girer oldu...kadınlar önce kendilerine saygı duymayı ögrenmeli...her mahalenin her şehrin her mekanın kendine göre giyim tarzı veya örf ve adetleri vardır..kimi yerde sıfır kol giymek yadırganırken diğer yerde yarım kol giymek yadırganır... buda bizim degerlerimizdir nerde ne giyecegini bilmeli bir kadın ...moderlik adına kendi benliğimizi kaybetmeyelim..kadın duruşuyla .kendini göztermeli..vucudu ile degil...deger düşüncelere verilmeli...kadınlarla alakası olmayan reklamlarda bile,mayolu kadın var... ..kim karşı cıkıyor...
bu konu hiç bitmez..kaleminize saglık..duyarlı yüreginizede sağlık..
tarihe bir bakın sadece bizim türk kadınından bahsedilir..başka hiç bir millette yoktur...o kadınlar ne ile adlarını destan etmişler acaba...