- 561 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
YOKSA DÜŞÜNCELERİMİZ Mİ KONTROL EDİLİYOR?
Son günlerde internette bir virüs gibi yayımlanan haberler var. Kimi ürkütüyor, kimi şaşırtıyor, kimileri de “yok canım bu kadarı da olmaz!” dedirtecek kadar şok bilgiler içermektedir.
Ben genelde, eğer bilimsel içerikli ise dikkatle okurum ve araştırırım, “aslı/astarı var mı?” diye…
Aşağıdaki yazı benim e-postama bir dost tarafından geldi. Bana mantıklı geldi. Ki, son günlerde DOMUZ GRİBİ endişelerini yaşatan ve bizi kara kara düşündürten hükümetimiz olursa.Bir hafta önce de sağlık bakanı TV’de “felaket tellalı” gibi duyuru yapmış bizleri korkutmuştu.
İnsan bilmediği bir tehlike karşısında ne yapacağını, nasıl düşüneceğini anlık kavrayamaz, hele ki bu en değerli sağlığımız olunca, panik atak krizleri yaşarız. Öyle ya, bu DOMUZ GRİBİ yeni bir hastalık değil ki. Neden daha önce önlem alınmadı? Bu virüslerin hazan aylarında daha çok yayıldığını beşikteki bebek dahi bilir hale geldi.
Şimdi aklıma üşüşen bir sürü kuşkuyla baş başayım. Hani,CIA ajanlarının Nazi kamplarında binlerce Yahudiye denedikleri “florid” adlı madde geliyor. Hergün kullandığımız, şu diş macunlarımızda bolca olan ve “diş minesini güçlendirici” etkiye sahip, diye bildiğimiz…Oysa hem kanser yapıyormuş, hem de düşünce kontrollerimize malik olamıyormuşuz. Ne kötü bir durum!..
Kanser hastalığının tedavisindeki ilaç ve hammaddesi hep Amerika’dan ithal ediyoruz.
Ülkemiz kanser hastalığında dünya ülkeleri sıralamasında en başta olduğuna göre, ben şimdi şöyle düşünmekteyim:
“Önce hastalığı bulaştır, sonra tedavisi için ilacı, “fellik fellik” Amerika’dan almak için sıraya gireyim…”
Peki, ya tedavi sonrası sonuç?
Yetmiş milyon ülkemin nüfusu hızla artmakta. Artık savaşlar topla tüfeklerle veya nükleer silahlarla olmuyor.
Şimdiki savaşlar hem biyolojik hem psikolojik hem de genetik savaş…
Aklıma her türlü komplo teorileri gelmekte…
Hadi bir tanesini yazayım…
Yıllar önce bir Amerika’da yaşayan genç doktor gelmişti Amerika’dan. Hani kan kanserine yakalanmış ve genç doktora kemik iliği nakli için gerekli kan aranıyordu. İşte o yıllarda, yüzlerce Türk insanı duygusal ve merhametli yüreği ile koşup, kuyruklara geçmiş, şişe şişe kanlarını vermişlerdi. Sonra, duyduk ki, o doktor gerçekten hasta değilmiş ve yalan söylemiş. Verilen kanlar da bir daha geri iade edilmediği gibi kimse de verdiği kanın peşine düşmedi.
Biz son derece cömert, verici, yardımsever, şefkat timsali Türk İnsanı olarak, aslında doğru olanı yaptık, ama güven duygularımız da zedelendi…
Şimdi, şöyle bir düşünün. Bir canlıyı kopyalamak için bir kemik, bir doku yeterliyse, 400 ünite taze kan hücrelerinden gen bilimi neler, neler başarmaz?
Susan bir Türkiye var şimdi…
Sakin ve sus/pus içine kapanmış durumda. Her yanlışı, doğru kabul edip başına ve ensesine “vur, al ağzından lokmayı” gibi bir karakter rengine de bürünmüş.
Eee, neden böyle bir suskun ve sessizce acıya razı, kendi sinesini döven bir insan oldu?
Acaba, düşüncelerimiz mi kontrol altında?
Peki bunu nasıl başarıyorlar?
Buyrun okuyun bir bilim adamı olan doktor kendi ağzından ne demiş bize?
Emine Pişiren/Edremit-Akçay
23.ekim.2009
Bu yazı Y.Doç.Dr. Cemalettin CAMCI tarafından hazırlanmıştır
Dün gece eve dönerken su almak üzere markete uğradım, görevliye şöyle sordum:
1,5 lt. su var mı? Ama Turkuaz/ Damla dışında lütfen !!!!!!!!!!!!!!!
Turkuaz çıktığından beri bu şekilde su alıyordum artik.
Para verip kötü su içmeye hiç niyetim yok! Marketteki adamın dediklerini aynen aktarıyorum:
- Abi, ben o sudan satmıyorum. İnan ki gelen müşterilerden onda dokuzu senin söylediğin şeyi söylüyor.
Peki, neden halen satıyorlar?’ diye sordum.
- Abi, Turkuaz/Damla suyu, marketlere bedava veriliyor, satarsan kara geçiyorsun, satmazsan öylece duruyor. Ama ben satmıyorum, çünkü alan yok.
Ayrıca CocaCola satanın Turkuaz/Damla da satma zorunluluğu var, hatta Başka su sattırmamaya çalışıyorlar.
Uzun söze gerek yok; hiç kimse almazsa, hiç kimseye satamazlar…
Lütfen okuyun, okutun! Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Türkiye’de bazı şişeli içme suları doğal kaynak suyu değil.
Doğal kaynak sularında devlete para ödemeniz gerekiyor, artı bu tesislerin yatırım maliyeti çok yüksek.
Dolayısıyla CocaCola ne yaptı,
kaynak suyu araştırmalarının maliyetlerini çok yüksek bulduğu için
Bursa/Kestel ovasındaki CocaCola fabrikasında derin kuyu pompalarıyla ovanın suyunu çekerek bunu da termostan geçirip filtre ederek hem CocaCola meşrubatını hem de Türkuaz/Damla’yı şişelemeye başladı.
Türkuaz/Damla’nın etiketinin üst ve altındaki Kahverengi şeritlere dikkat edin:
‘Sofra İçeceği’ yazar. Devlet, CocaCola’nin uyanıklığını kanuna uydurmak ve uyanıklığa yapılacak itirazları bertaraf etmek için böyle bir kural çıkardı!
Y.Doç. Dr. Cemalettin CAMCI
Fırat Üniversitesi Genel Cerrahi Elazığ-Türkiye
(-Devamı Aşağıdaki Linkte-)
Not:Yukarıdaki yazının tamamını edebiyatdefterinin site kurallarına uyarak alıntı yapmadım. Devamını okumak isteyen arkadaşlarım, aşağıdaki linki tıklayıp, okuma şansını elde ederler.
forum.memurlar.net/topic.aspx?id=696507
YORUMLAR
Değerli Emine Pişiren yazınızın her kelimesine aynen katılıyorum.İnanın o kadar çok yazılacak söyenecek konular var ki A dan Z ye kuşatılmışız sağlığımızdan genetiklerimize kadar.Yakında aldığımız havayı bile ipotek altına alırlarsa hiç şaşırmayalım.Bu millet bu kadar köleleştirilemez.İnanması güç ama öyle resmen köleleştiriliyoruz, biz hala uyuyalım.Tebrikler puanımla beraber.
Saygılarımla
akşam bende bir arkadaşımızın domuz gribi le ilgili yazısına bir yorum yazmıştım...
Ve bir arkdaşımızın (neneh) şiirinede kısa bir yorumla birşeyleri dile geirdim...
Her iki yazı ve şiire yazdığım yorumun nedeni; millet olarak uyanık olmamız, bize karşı yapılan haçlı sürülerinin oyunlarına dikkat çekemekti..
Şimdi sizin değerli yazınız ve bir hocamızın uyarı yazısını okuyunca, duyarlı insanlarımızın azda olsa varolması beni yarınlara umutla baktırıyor...
Türkiyedeki yiyecek ve içecekler bizim kontrolümüzde değil! Halkı uyarmamız ve olup bitenerden haberdar edilmesi gerekiyor...
Duyarlı yüreğinize teşekkürler sayın hocam, varolasın...
saygılarım ve selamlarım size ve ailenize çokça