Soru-cevaplar-14 / Allah nazarlardan saklasın,amin.
=-------------------..------------------------=
HİCRET & VUSLAT ( 10/20/2009 )
---------------------------------------------
Hocam Kalbi teşekkürlerimle, bu konuyu yazılarınıza ekleyin ki, bakarsınız birileri de yararlanır, şahsen verdiğiniz cevap beni epey tatmin etti...İşte.. Benim en büyük sıkıntım , derdim, belli bir görüşe KİLİTLENİP, ötesindeki hiçbir şeyi kabul etmeyenler...Ümmetin içine bir sürü fesat, bir sürü sıkıntı sokanlar.. Sağa mı sola mı bakacağımızı şaşırtanlar... İnsan bu yüzden bunca karmaşık ortamda en doğrusunun peşine düşüyor.. Kur’an ve sünnet ekseninde olayları yorumlamaya çalışıyor.. Çünkü çaresiz..Hem hikmet var, Hem şeriat var.. Hikmet ise sırlara tabi.. Herkese değil, ER ’kese açılıyor..O yüzden hocam, bizlerin itidalde yani orta yolda olması gerekiyor.. Bildiklerimizin, bir de bilmediğimiz yönleri olabileceğini anlayıp, bilmediklerimizin bize açılması için sabır gerekiyor ki, tam ortada buluşmayı başarıp, TEVHİD ehli’nin saflarına katılmayı rabbimiz nasip etsin...
Çok çok derin bir konu bu..
Lakin kalbimin İMAN ettiği tek şey şudur :
İnsanlar,hem şeriatı(Kur’an ) hem de tasavvufu / birleştirip , Temiz bir akide etrafında toplanma gayreti içinde olmalılar...
(tasavvufta temiz dediğimiz disiplinden ayırmamız gereken zühd, takva, yani zahid karaktere götüren kilometre taşlarını ayıklayıp alarak (ki.. yüzyıllardır içine pek çok tasavvuftan olmayan ) halleri ayıkladıktan sonra, onu da şeriatla birleştirerek ( Şeriattan kastım, allahın kırmızı çizgilerini aşmadan.. )
Yaşamaya çalışmalılar..
Yani, Temiz, Sistemli, Bireysel...
Amaç : FARKINDALIK..
Allah razı olsun diyor, teşekkür ve dualarımı sunuyorum
Azizim;
İnşaallah soru-cevaplarda yayınlayacağız da; bizi okuyan kaç kardeşimiz var ki...
Bu yazıları yazmakla beraber,zahiri olarak gücümün üstünde bulduğumdan,daha ziyade dualarımla Rabbime sığınıyorum..
Milletimiz uluslararası bir komplo ile 80 yıla yakın zaman dinden uzaklaştırılmak,hatta Hıristiyanlaştırılmak için inceden inceye işlenmiştir...Merkezi (Ankara)ele geçirmek suretiyle,yöneticilerine güven ve itaati yüzyıllar boyu huy edinmiş ulusumuzu,bilmez yanından,teknolojik gelişmelerden de yararlanarak,yozlaştırmış,islami ahlaktan uzaklaştırmışlardır.
Herşeye rağmen,Allah’ın bir lütfü keremi olarak,mutlu tecelliler son yıllarda yeniden tezahür etmiş,dine ahlaka,adalet duygusuna,ibadet ve taata geri dönüş başlamıştır.Bence yüzyıllardır beklenen hidayet çağının ilk ışımasıdır bu.
Daha işin başında olmamıza rağmen birçok şey gözle görülür elle tutulur şekilde zahire zuhur etmiş,Türkiyenin yıldızının parladığını dost düşman görmeye ve dillendirir olmuştur.Allah nazarlardan saklasın,amin.
Beliren (bu müşahede)izlenimler göklerde yola çıkmışların yüzde biri bile değil...O gün okuduğun mektupta ne deniliyordu;
’Hakla batıl ayrılacak,zahirle batın ayrılacak ve Allah nurunu tamamlayacaktır.Biz bize bildirileni bildiriyoruz..’
Söyleyenden sözün kesinliği belli değil miydi.İlim odur ki,bilimsel olsun veya vahyi olsun....Bu bir vahiy Şahikasının sözü değil miydi.Öyleyse sen kendini şanslılardan say ve sevin, sevindir.
Türkiyenin önümüzdeki günlerde başaracağı kalkışını kalkanlar da,gerileyerek Türklere yer açanlarda şaşkınlıkla görecekler,göklerin hükümranlığını apaçık tescil etmek zorunda kalacaklardır.
Sen de;
’Allahü veliyyüllezine amenu;yühricühüm minez zulümati ilen nur..’
ayetini aralıksız kırk gün, her namazdan sonra çok çok zikrederek,göklerin ordularına asker katkısında bulunabilirsin.Şu anda bu yazıyı okumaya başlayıp, bu ayetten haberdar olanlar da okuyarak aynı katkıda bulunabilirler.Çevrenizden ne kadar tanıdık varsa bu ayeti zikre davet ediniz.Hem kendileri içinde bulundukları bütün olumsuzluklardan kurtulsun hem de ülkemiz,ümmet.
Hikmetullah’ın gereği olarak, bir mümin herhangi bir duayı okursa, o dua önce kendisinde tecelli eder.İlk mercii okuyandır.’Herşey aslına rücu eder’hükmünce dua ilk tecelliyi o duayı edende yapar.Bu beddua olsa da böyle olduğundan islamın özünde beddua yasaktır.
Eğer bir beddua okunması gerekiyorsa onu zamanın sahibi,tevhit ehli okur.Çünkü o hikmet ilmini biliyordur.Hangi dua nasıl,kime,nerede,ne zaman hangi şekilde okunacak bilir,tecelliyi zahire çıkmadan fark eder,kendini savunur ve hedefini onikiden vurur.Müminleri sevindirir.
Bu hikmet ilminden haberdar olmayan cahil şıhlar ve müritleri bedduayı hasduadan ayıramayan,şaşkınlar okuduklarıyla kendilerine de milletimize de zarar verirler,vermektedirler.Başları belaya girince de Allah sevdiklerine çektirir derler.Dinin geri planını bilemeyenler,yüzeysel tartışmalarla dindarlık taslarlar.Kırk dakikalar bahsinde olduğu gibi.
Daha güzel gelişmelere gerçekleşmesi için zaman tanımak zorundayız.Şurası bir gerçek artık..Gelecek (bize) güzel gelecek...Şimdi Türkiye ve islam düşmanları korksun..Türklerin üzerinden korku bulutları dağılmaya,umut ışıkları parlamaya başlamıştır.
selam ve dua ile
selam es selame.
Biraz daha sabır;
MASKE
‘’roller öbeğinden
ne çıkarsa bahtına
demeyeceğim
inan
düşün
seç beğen maskeni
ya melek
ya şeytan
sen ki
tertemiz doğan ademoğlu
güya
insan ’’.
******************************* Güzel...Şair...alkışlandınız.
Ahhhh azizim
Keşke;
insan için maskesini seçme hakkı olsaydı.
Ne yazık
öyle bir hak burada verilmedi.
O hak
sınanmış,elenmişlere
cennette verilecek..
cennette
hiper mağazalarda sayısız maske satılacak.
isteyen beğendiği maskenin tıpkısı bir yüze anında sahip olacak.
dilediği kadar kullanıp
değiştirecek
anında
aynı şey eşlerimiz için de geçerli
dinçlikte erkekler otuzüç,
dişiler daimi onaltı yaşında
yasak meyve yememiş
cennetten hiç çıkmamış
daimi sakinler
huriler vildanlar
istedikleri kadar
/sizin için /
yüz değiştirebilecekler.
Ancak bu alemde
irademiz dışında
genlerimiz
davranış biçimlerimiz
ve
inançlarımız bize dikte ettirilir
kişiliğimiz oluşup ta
kendi kendimizi programlamaya başladığımızda
/zaten /
biz biz değilizdir
biraz anne / biraz baba,
biraz dayı / biraz komşu,
biraz dadı / biraz öğretmenlerimiz
biraz eşkıya, biraz efendiyizdir.
Çoktan;
ç/almakla -v/ermek arası
gelgitlerin kontrol şifresini bilinç altına atmışızdır
o bilinç altı
beynimizin diktatör komutanları
inançlarımızdır
bizi
ne zaman
ne şekilde yönlendireceği belli değildir
günah ve sevabı ayıracak ön kültürden mahrum bireylerizdir
gerçek haber
ya ilim ya da vahiy olmalı
değilse,zordur zor
zor ki ne zor
Ezeli ve ebedi tekrarları oynamaz
Aktığı yere asla dönmeyen nehirdir zaman
Her zaman
zamanedir insan
hiç şaşmaz
çocukluğumuz
irademiz dışında
her devirde
/ yeterince /
şeytani müfredatlarla
eğitilerek geçtiğinden
her devirde mutlak
bir mehdiye ihtiyaç vardır.
O kim
nerede deyip armaya başladığımız
Değişim için yola çıktığımızda
yedi yönden cebreder
sayısız kudret ve kuvvet
gücümüz kadar değişiriz.
İstediğimiz kadar değil.
’’ Can çıkar huy çıkmaz ’’
Dedirtiriz öz belleğimize
maskeler yüzlere yapışır
farkına bile varmadan
bugün hangi yüzleyiz
ne zaman edinmiştik
neden
nerede
unuturuz
İçimizden birileri
ilahi bir rahmetle bir zaman sonra anlar
ki ne hürüzdür ne mürit
biz dediğimiz biz
aslında biz değilizdir.
Bir biz daha vardır
bizde
bizden içerü.
O’na ulaşmak için
iki kere ölmemiz teklif edildiğinden ,
’’ Ölmeden önce ölünüz’’-***
çoğumuz
ilk kişiliğimize
/ki biz oluşturmamıştık /
rıza gösteririz.
miskin yaşamayı
sefaleti seçeriz
’’ Onlar hayvan sürüleri gibidirler;
hatta daha aşağılıktırlar’’***-
Pek azımız,
ben kendim olmayacaksam öleyim daha iyi
iradesini /cesaretini / gösterir.
İşte cennetin sakinleri onlardır.
Ölmeye razı oldular ya
sırf dürüstlük için;
Allah-u Teala
ebedi hayatla
Ademle birlikte çıkıp özlemini çektikleri
cennetle ödüllendirir onları
Orada;bulunabilirsek
Allah’ın lütfünden;
Dilediğimiz kadar
Maske kullanma hakkına sahibizdir.
Selam ve selam.
***ayet meali-
Alanya-008
Hacı Ali Bayram
YORUMLAR
ÜSTADIM BİR USTAMIN YAZISIYLA YAZINIZA YORUM EKLEMEYİ UYGUN GÖRDÜM.SELAM VE SEVGİMLE...
Sorun bu işte!.
Kilitlenmiş olmak!
Kendi kendini kilitlemek!.
“Anlayamıyorum... Okuyorum okuyorum bir türlü yerli yerine oturmuyor!... Tam anladım derken bir bakıyorum hiçbir şey anlamamışım!”
Çok duyduğum bir itiraf...
Niye böyle oluyor?
Çünkü, geçmişte bir zaman, kendi beynini kendi elleriyle kilitlemiş!..
Farkında değil geçmiş bir zaman içinde nasıl bir komutla kendi beyninin kilitlediğinin!.
Kesinlikle bilin ki, başkasına zannıyla ne yapıyorsak, gerçekte kendi kendimize yapıyoruz; ve kendi yaptıklarımızın da sonuçlarını yaşıyoruz!.
“Herkes elleriyle yaptıklarının sonuçlarını yaşar!” uyarısı da işte buna işaret ediyor!.
Geçmişte bir zaman içinde... Belki gençlikte veya yeni yetmelikte, bir hüküm veriyorsunuz: “Bu konu şöyledir” ya da “bu, bu kadardır”, diye...
Böylece, beyin o konuda kendi kendini kilitliyor!. Bundan sonra, o hükme ters gelen ne kadar yeni gelişme olursa olsun, beyniniz onları görmüyor ve değerlendirmeye almıyor!.
Bir kitap, bir kişi, ya da bir konu... Dinî veya toplumsal; fark etmiyor!.
Beyin yalnızca bu “sünnetullah” üzere çalışmasına devam ediyor!.
Bu sebeptendir ki, kim, ne zaman neyi reddetmiş veya inkâr etmişse, artık geri dönüşü olmuyor kolay kolay!.
Hiç mi?
Hayır!.
Tövbe kapısı açık!..
Eğer, yaptığının yanlış olduğunu kesin bir şekilde fark etmişsen; bunun düzelmesi için çok kuvvetli olarak o konuyu tekrar ele almışsan; yapacağın çalışmalar ile yeniden o alanı araştırma ve sorgulamaya sokup kilitlenmeyi çözme imkânına sahipsin!. Ama bu da elbette, o konudaki hükmünün kesinlikle yanlış olduğunu kavramana bağlı.
Aksi takdirde, beyin, geçmişte aldığı o komutun gereğini ölene kadar koruyor; sen de gözünün ya da basîretinin önündeki o gerçeği algılayamadan bu dünyadan çekip gidiyorsun!.
Her an her yeniye mutlak olarak açık olmak, işin başlangıcı...
Sorgulayıcı olmak; araştırmacı olmak; asla mevcut veri tabanınla kendini kayıtlamamak ve sınırlamamak!
“Dün bu konuda böyle denmiş ama başka türlü de olabilir mi acaba”, diyerek; yeni karşılaştığın her olayı veya fikri yeniden değerlendirmeye tutmak, kişinin beyin kilitlenmelerine karşı emniyet supabıdır!.
Toplumların çok büyük bir kısmı, daha genç yaşlarda kilitlenmiş beyinlerle yaşamlarını sürdürdükleri için, yaşamdaki sürekli yeni açılımları fark edemiyorlar!.
Toplumsal şartlandırmalar, beyin kilitlenmelerinin en büyük oluşturucusu!.
Daha çok küçük yaşlarda başlayarak, beyinler pek çok konuda kilitlenmeye başlıyor!.
Bir vesile ile bir şeyin orada olmayacağı yolunda bir fikir oluşmuşsa sizde; artık o şey orada gözünüzün önünde olsa bile onu göremezsiniz! Sanki kör olmuşunuzdur!.
İşte bu bireysel beyinlerde oluşan blokaj körlüğü, bazen toplumsal körlük şeklinde de açığa çıkar, o konudaki şartlanmanın tüm toplumu kilitlemesiyle.
Görünmezlerin, bilinmezlerin önündeki perde, çoğu zaman bizdeki bu kilitlenmelerin oluşturduğu blokajlardır!. Bazen de, bizdeki bu kilitlenmeleri bilenlerin, o perdeleri kullanmalarıdır.
“Velilerin, Allah’ın örtüsü altında gizli olmalarında” da bu sistem geçerlidir. Biz, “velilik ve veliler” hakkındaki zanlarımız dolayısıyla kilitlenmiş olduğumuz için, onları görsek de tanıyamayız!. Çünkü beynimiz zannımızla kilitlenmiştir o konuda!
İlle de, kafamızdaki zannımıza, kabulümüze göre açığa çıkacaktır ki o konu veya kişi, biz onu görebilelim!.
“…Ki, onların kalpleri (şuurları) var, onlarla (hakikatleri) anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla gördüklerini değerlendirmezler; kulakları var bunların, onlarla algılamazlar!.. İşte bunlar en’am (davarlar) gibidirler... Belki daha da sapkın... Onlar gâfillerin ta kendileridir.” (A'râf: 179)
“Allah, kalplerini (şuurlarını), kulaklarını/algılamalarını mühürlemiş ve gözlerinin üzerinde de bir perde vardır...” (Bakara: 7)
Burada, “Allah’ın mühürlemesi” ifadesinden murat, “sünnetullah” sonucu, beyin çalışma sistemi gereği, kişide oluşan kilitlenme, “körlük-blokaj”dır!.
Zirâ, kişi, verdiği yanlış hükümle beynini kilitler ve artık o gerçekle yüz yüze gelse de onu değerlendiremez!
KÜFÜR, “gerçeği örtmek, görememek, inkâr etmektir”!. Ki bu da, beyindeki kilitlenmenin sonucudur!. “Kâfir” diye tanımlananlar, beyinleri önceden verdikleri hükümle kilitlenmiş olduğu için, “ALLAH”, “Rasûlullah” ve “Kur'ân” gerçeğini değerlendiremeyip, onu ÖRTENLERDİR!
Bizi “OKU”mamış biri, elbette burada bahsedilen “hatem-mühürlenme” olayının yukarıdaki bir tanrı tarafından gerçekleştirildiğini düşünebilir…
Oysa bizi “OKU”yabilenler, şimdi farkedeceklerdir ki, her birimin özünde bulunup, varlığını oluşturan “Allah” isimlerinin işaret ettiği özellikler, kişide otomatik olarak bu işleyişi meydana getirmekte; bu durum da, “Allah’ın tasarrufu” olarak tanımlanmaktadır Kur’ân-ı Kerîm'de!.
Şimdi bakın burada elimize önemli bir anahtar daha almış oluyoruz Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak için...
Kişinin eline aldığını veya karşısındakini “OKU”yabilmesi için ilk şart, geçmiş tüm veri birikimini bir yana koyarak, onlara dayalı değerlendirmelerini devreye sokmayarak, tamamen objektif, yorumsuz olmasıdır.
İkinci iş, elindeki metinde veya karşısında anlatanda, işaret yollu, misal veya mecaz yollu dillendirmelere dikkat etmesi şarttır!.
Üçüncü önemli şart... Kesinlikle, "ben bunu zaten biliyorum, duymuştum-okumuştum" önyargısından uzak durup, asla peşin hükümlü olarak konu hakkında hüküm vermemektir!
Ola ki, o anda sizde o konuda yeterli açıklık oluşmadı... Bu defa o konuyu sakın inkâr veya red etmeyin... Hüküm vermeden, değerlendirme işini zamana bırakın... Zirâ, ya o konuda yeterli veri tabanınız olmadığı için o konuyu anlayamamışsınızdır; ya da daha önceden o konuda vermiş olduğunuz bir hükümle beyninizi kilitlemişsinizdir!. Bu durumda yapılacak en iyi iş, kendinizi o konuya sürekli açık tutmak olacaktır.
Bilelim ki, verdiğimiz hükümlerin neredeyse pek çoğu, bizim, sonsuz evrensel gerçeklik içinde sayısız sırdan mahrum kalmamıza yol açan, en önemli faktör olmaktadır.
Düşünce dünyamızı oluşturan kozamız, çoğu zaman evrensel araç olarak bizi sonsuz yeniliklere taşımak yerine; düşünsel hücremiz şeklinde hapishanemiz olmaktadır!.
Düşünün, evrende ve Dünyada, her şey, her an yenilenmektedir!.
“O her an yeni bir ŞAN’dadır” âyetiyle, bize, sürekli bir evrensel yenilenme uyarısı yapılmaktadır!.
Biz ise, hâlâ, toplumu çağlar öncesi anlayışa ve yaşam tarzına döndürecek(!) “Müceddid-Yenileyici” beklentisi içindeyiz!. Elinde kılıç, at üstünde ordusuyla ortaya çıkacak bir “Müceddid-Yenileyici”!!!
Muhtemelen benim ömrüm yetmeyebilir; veya türlü sebeple ben kendisine ulaşamayabilirim böyle bir “Müceddid-Yenileyici”ye ama...
Siz siz olun, şundan gâfil olmayın...
O gelecek Zât, halk dilindeki deyişle “MEHDİ RASÛL”, asla, sanıldığı gibi, toplumu ve Din anlayışını eskiye, asırlar öncesi anlayışa döndürecek bir “eskiye döndürücü”, ya da yüzyıllar veya yıllar önceki anlayışı tekrarlayacak bir “TEKRARLAYICI” değil; Celâleddin Rûmî’nin dediği gibi, “bugün artık yeni şeyler söyleyecek” bir “YENİLEYİCİ” olacaktır!.
Kilitlenmiş beyinler, ya da benim gibi ömrünün son günlerini yaşayanlar, muhtemelen, O mübarek Zâtı göremese de; en azından farkedip, biliyoruz ki, O bir “YENİLEYİCİ”dir!. Din Anlayışımızı “YENİLEMEK-TECDİD” işleviyle Dünya’ya gelmiştir; kanâatimce!. Buna açık olanlara ne mutlu!.
Dünün tekrarlarını tekrarlayacak “TEKRARLAYICI” beklemekte olup da, kafalarındaki bu “tekrarlayıcı”ya “müceddid-yenileyici” adını etiketlemiş olanlar, bu gerçeği kabullenemeseler de; maâlesef olay budur!
Ömrü olan görecek ve bizi rahmetle anacaktır!.
Siz siz olun, beyninizdeki kilitlerinizden kurtulmaya bakın; “sünnetullah” denilen evrensel gerçekleri görmekten mahrum kalmamak için!