11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3221
Okunma
KATRAN KARASI GECELER
Merhabalar
Nasıl başlayacağımı, nasıl yazacağımı bilemiyorum ilk defa, sözleri, cümleleri toparlamakta zorlanıyorum. Canım yanıyor nice anneler gibi, BENDE BİR ANNEYİM. İki oğlum yetişiyor Allahın izniyle. Onlar da bu vatan için hiç düşünmeden canlarını verecekler. Elbette önce vatan diye, önce bayrağımız diye yaşıyorlar. Ama işte kocaman ama var bu günlerde anne yüreklerinde şehit annesi olmak çok şerefli. En yüksek mertebe. Sevabı da çok büyük sorumluluğu kadar. Belki dışlarından deseler de hangi ana oğlunun acısını unutur. Evet vatan sağ olsun, milletimiz var olsun, Pkk kahrolsun! Tabiî ki ama bu sözler dillerden dökülürken ana yüreğinin acısı dinmiyor ki. O nasıl dili varsında desin vatan sağ olsun diye. Ben mi? Ben bütün samimiyetimle söylüyorum. Diyemem. Gözümün kökünün şehit olmasına kıyamam. Bana kızmayın ne olur. Tabiî ki vatan sağ olsun! Millet var olsun! Ama canımdan öte can kaybolunca o anda düşünmesi bile çok zor. Affedin beni diyemem. Oğlu olanlar beni anlar. Özür dilerim Türkiye den…
Hani cemreler vardır bilirsiniz. Bekleriz onları. Tek tek düşerler. Havaya, suya, toprağa… İşte bu sefer cemreler yüreğimize düştü. Tam orta yerine. Yürekler yangın yeri. Alev alev yanıyor. Belli ki canlar gitti. Belli ki nice ocaklar söndü. Gidenler hiçbir zaman geriye gelmeyecek. Tabi ki ama o yüreklerin yangınını söndürmek için elimizden ne geliyorsa harekete geçip taşın altına koymamız gerek ellerimizi. Beklemeden, ertelemeden, hemen şimdi yapılması gereken ne varsa milletçe elbette yaparız. Hem de en iyisini, en güçlüsünü yaparız. Önce vatan! Önce toprak! Önce hepimiz birimiz için şehitlerimiz için, canlarımız feda olsun deriz. Tek yumruk, tek yürek oluruz.
O gece kim bilir rüyalarında neler göreceklerdi. Kimi yavuklusunu, kimi eşini, kimi çocuklarını. Kimi daha doğmamış bebeğini hayal edecekti. Gecenin sessizliğinde, sakin sakin uykusunda yalnız ve tek başına, belki annesiyle konuşacaktı. “Yemeklerini özledim bir çorba kaynat anam benim” diyecekti.
“Özledim anam kokunu, özledim okşa saçlarımı anam! Pamuk ellerinle sev. Sevki beni, hasretin az acıtsın yüreğimi. Sev, sev ki beni günler çabuk geçsin” diyecekti. Belki babasına askerliğin nasıl çetin olduğunu, dağların ardını anlatacaktı. Dertleşip hasret gidereceklerdi baba oğul. “Babam dağ gibi dimdik durmasını bana öğreten babam. Dur dur ki arkamda dayanayım sana dağ gibi babam benim. Anlatırken seni işte diyorum bu adam benim babam. Dağ gibi güçlü, aslan gibi yüreklidir benim babam. Ah babam! Az kaldı be dayan babam dayan!” Kimi kızına, “Geleceğim kızım, bekle ne istersen yaparız! Geldiğim de istediğin elbiseyi alacağız seninle söz”
Ya sen aslanım diyordu oğluna ya sen topu hazırla tek kale maç yapacağız seninle büyümüşsündür koçum benim. Eşinin gönderdiği “okunmuştur” yazılı mektuplarıyla avunur askerim Mehmedim. Hayallerin ardı arkası yoktu ki, ne güzeldi o gece hepsinin ayrı ayrı pembe rüyaları vardı. Görecekleri sabah uyandıkların da hiç birisinin gerçek olmadığının farkına varacaklardı. Olsun yine de güzel bir tebessüm olacaktı yüzlerinde. Ama o hain gece, o ıssız gece, o sinsi gece… Ah o gece ahhhh! düşmanla birleşip pusu kurmuştu. Kim nerden bilecekti ki hayallerin süslediği o gecenin sonlarının olacağını…
Her güzel şeyin sonu olacaktı elbette. Ama böylemi olacaktı böylemi olmalıydı? Kimi Bursa dan kimi Aydın dan kimi Gaziantep den daha nerelerden canlar gidecekmiydi? Anaların yüreği dağlanacak mıydı? Cemreler düşmelimiydi? Ne olurdu olmasaydı, yaşanmasaydı o gece… Hani derler ya geceler, katran karası geceler… Türkiye’yi hep bu geceler ağlattı. Bir depremle uyanmıştı Türkiye bir sabah. İşte güneşte bu sefer şehitlerimizin üzerine doğdu. Ne diyelim işte o ana, sözün bittiği an. Sözlerin hiçbir tesirinin olmadığı bir an denmez ne denir? Allah’ım sabır ver! Hakkımızda hayırlısını ver! Canlardan öte canlar yanmasın. Vatan sağ olsun! Millet var olsun ama PKK kahrolsun!