- 3121 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Boşluk
Zen’in bay(K) ya yazdığı mektup devam ediyor.
BOŞLUK
Not: Bu hikaye “Zen” adlı hikayemin devamıdır….
Mektubum bitmek bilmiyordu, yazmaya devam ettim. Karanlıktan kurtulmak için gözlerimi açtım. Uçmak istiyordum! Uçmak! Uçmak! Uçmak! Böylece sonsuzluğa dek! Özgürlük bu olsa gerek! Kafam hep böyle hafif, hep böyle havadan sarhoş! Yemek yutmak, sindirmek rüzgarı ve sonunda rüzgar olmak! Rüzgar gibi! Hayır! gibi değil? Rüzgar olarak esmek, esmek, özgürlük dedikleri bu olsa gerek!.İsmim Zen’in anlamı kadın demekti. Kadın diyince ben Afroditi’ yi bilir ve onun gibi olmak isterdim. Afroditi; Sımsıkı bir ten, her ağzını açışta bir ispirto alevi gibi parlayan otuz iki diş, uzun kirpikleri arasında telkinleri bir ufuk gibi derinleşen bakışlar, konuştukça sizin boğazınızda düğümlenen ağdalı, hardal gibi sert ve dik, yinede son derece tatlı bir ses, isteyerek çalpalaştırdığı hareketler, bir örümcek ağı gibi dört bir tarafınızı saran eller, sürekli havalandırdığı zil çalan etekler, bir yığın cazibe ve dostluk, belkide farkına varmadan hareket ve hücum halinde bütün kadınlıktı. Kadınlık ise; karşı cinsine karşı olan sevgisini mutlak bir hücre yakınlığıyla izaha kalkışmak ve aralarındaki ten anlaşmasında yaradılışın kendilerinde tecelli etmiş büyük sırlarından birini görmekti. İstediği oluşun çemberinde tesadüftü. İkiye bölünmüş tek varlığın parçalarını onun aşkında yeni baştan karşılaştırmasıydı. Uzviyetlerin birbirleriyle tanışmasından evvel sevişmek imkansızdı. Asıl aşk uzviyetin tecrübesine dayanan onunla devam eden aşktı. Bu itibarla ilk ciddi ten tecrübesinde tesadüfün ihanetine uğrayanlar ömürlerinin sonuna kadar eğer tesadüf denkleri ile karşılaşmazlarsa mahsun arayışlarına devam edeceklerdi. Bu harekette başlangıçtaki hızı tutmak, onu yaratmak kadar mühimdi. Şimdiki zamanda aşk; zaten birbirlerini anlamaya çalışmadan, sadece günü yakalamak için duyulan geçici heveslerdi. Bu hevesleri yaşayanlar birbirleri için hiçbir şey yapmak istemezlerdi. Onlara göre bir insanın hayatına lüzumundan fazla girerdiniz ki! Bundan daha korkunç bir şey olamazdı! Bence; vücutlarımız birbirimize vereceğimiz en kolay şeydi! Asıl mesele hayatımızı verebilmekti. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip oradan tek bir ruh olarak çıkmaktı. Sanki kendi başına işleyen bu ten iştahının, bu sıcak sokuluşun ve onların boşluğunu tam zıddıyla dolduran iniltilerin, hiç tatmadığımız cinsten bir büyüsü olmalıydı. Bizde bu büyünün bozulmaması için bir türlü bu kucaklayıştan kendimizi kurtarmamalıydık! Hatırlarsan! İkimizde ılık ve kokulu bu suda uyumuştuk. Yorgun bir insanın hem boğulmaktan korkan hem de uykunun uyuşukluğundan kendisini alamayan bir türlü o garip ve ikizli halimizle kendimizi o suya terk etmeliydik. Şimdiye kadar yıkanmadığım bu sudaki yaşadıklarım, aynı zamanda şimdiye kadar tatmadığımda bir duyguydu. O zamana kadar muayyen duyumların ötesine geçmeyen vücudum sanki yepyeni bir dünyaya açılmıştı. Bir nevi sarhoşluk içinde vücudumun hiç bilemediği ve tanımadığı noktalarına sade lezzet anları taşınıp duruyordu. İçinde bazı uyku sonlarını andıran çok lezzetli bir tükenme duygusu, hatta bu sıcak kavrayış ve sokuluşların içinde bir tükenme arzusu vardı. Ve bu arzu en son haddine şuurun kaybına vardığı insan ve etrafın adeta birleştiği anda bütün o yorgunluk ve acılarlın harap ettiği beden birdenbire uykuya geçiyordu. Bu uyku dünyanın en güzel, en masum, uykusu idi. Gözlerimi kapar kapamaz etrafım tatlı bir mışıltı ile dolardı. Ve havada sanki yüzlerce melek hep birden maddesiz kanatlarıyla uçuşurlar, çok yavaş fısıltılarla kulağıma ninni söylerler, uykunun peteğini masum rüyaların balıyla doldururlardı. Masum olan bedenimdi. Ben kendimi idim! Bilmiyorum! Bay (K) ya masum olduğum zamanki fotoğrafımı izliyorsun desem inanır mıydı? Her gece izlediği fotoğrafı ben ona şöyle anlatabilirdim;’ Hafifçe açık aralıklı dudaklarım gülümsüyor gibi, yüzüm bazı uç anlarımda olduğu gibi iyice içime doğru çekilmişti. İnsanın düpedüz yokluğu idi bu! Bununla beraber kapalı gözlerimle, yarı açık dudağımla, belirsiz nefes alışımla ve bilhassa kendim olmayışımla ne kadar güzeldim! Fakat niçin bu kadar mesuttum? Kime ve neye böyle gülüyordum? Bu hiç de herhangi bir gülümseme değildi? Ancak kuvvetli duyulan bir hisle elde edilebilecek bir şeydi bu! Sonuç olarak bende bir sır vardı. Hayatta kendi yokluğumda olsa bile buna eriştiğim için mesut ve güzeldim. Bu mektubumu okuduktan sonra benim için duyduğun düşüncelerinin çok değişeceğini biliyorum! Sanki sende beni şöyle anlatmak istersin gibime geliyor. Senin için ben! Artık ben değildim! Senin benin de! Benden içerdeydi! O kadar hayattan uzak, kendi aleminde, kendine yeter zannettiği ve öyle tanıdığı genç kadın şimdi onun içinde başka türlü canlanıyordu. Şimdi artık onun yüzünden hiç eksilmeyen tebessümünün manasını anlamağa başlamıştı. Bu trapezinden partnerinin kendine doğru uzattığı ellerine yapışmak için kendisini boşluğa doğru fırlatan, cambazın hesabında bir milimetre şaşarsa kendini ölüme götüreceğini bildiği bir hareketi yaparken dudaklarından eksilmeyen tebessümün aynısıydı! O bir süs değil! Anlayan için çok kahramanca bir şeydi. Ve bütün bir ömür boyunca sürmüş bir kendisiyle anlaşmazlığın gizi idi. ‘Sırrına erdim ‘ dedi. Bay (K). Başını ellerinin arasına aldı. Zen’le yaşadıklarını tekrar geriye doğru sarmaya başlarken ekranının başında uykuya daldı. Rüyasında bayan Zen’le çıktığı ’Olmak’ şehrindeydiler. Bay(K)’nın rüyasında buluşmak dileğiyle. Sevgiler.
Nezihe ALTUĞ
21.09.2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.