- 443 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN? 15
Rüyanın etkisiyle uykusu kaçtı Tarık’ ın. Balkonu açtı ve şehri kuşbakışı gören balkonundan etrafını seyretti uzun bir süre. Temiz havayı ciğerlerine çekti uzun uzun. Sonra içeriye girdi. İlk defa evinde kahvaltı yapmaya karar verdi. Çaydanlığı ocağın üstüne koydu. Altını ateşledi. Rüyanın verdiği mutluluk, şarkı olarak çıkıyordu ağzından.Evinde ilk defa ve sabahın erken sabahında mutlu bir şekilde kahvaltı yaptı. Odasına geçti ve üzerini değiştirdi. Saatine baktığında hala erken olduğunu fark etti. Ama yine de çıktı. Arabasına bindi ve İstanbul tarafına yöneldi. Gece rüyasındaki ortamı bulmak istiyordu. Bir taraftan araba kullanıyor, bir taraftan da rüyadaki yeri arıyordu gözleri. En sonunda buldu. Aracını uygun bir yere park ettikten sonra oraya doğru yürümeye başladı.
Epey bir yürüdü. Bu yürüyüş iyi gelmişti ona. Tam geriye döneceği sırada yol ile deniz arasında kalan bölgedeki çalılığa benzer yerden bir kişi ona sesleniyordu.
“ Hey ! Arkadaşşşşşş, baksana bana. Bir şarap parası versene. “
Diyerek, boşalmış olan şişesini gösteriyordu. Üzerindeki kıyafetler, neredeyse son birkaç aydır yıkanmamış ve bazı yerleri yırtılmıştı. Konuşurken ağzının bir tarafı eğiliyor ve başını zorlukla tutmaya çalışır gibi bir hali vardı bu garip adamın. Önce tedirgin oldu. Oradan ayrılmayı ve ona cevap vermemeyi düşündü. Kartonlarla, kendine ev gibi bir mekan oluşturmaya çalışmıştı sanki.
Birden karar vererek yanına yaklaştı. Çok ilgisini çekmişti onun bu hali. İçinden “ Bu hale gelmesi için başından çok kötü şeyler geçmesi gerekir herhalde insanın “ Diye geçirdi. İnsanların acıyarak, hatta korkarak baktıkları bu insan belki de insan sesini duymaya ihtiyacı vardı.
“ Merhaba! Arkadaşım. Azıcık yanına oturabilir miyim? Biriyle sohbet etmeye, dertleşmeye ihtiyacım var. Ha ne dersin? “
Adam şaşırmış bir halde Tarık’ ın yüzüne bakıyordu. Şaşkınlığını attıktan sonra,
“ Sen, benimle mi dertleşmek istiyorsun. Benim yanıma kimse yaklaşmaz ya. Sen, niye durduk yere dertleşmek istiyorsun. Anlamadım ben bir şey ama haydi hayırlısı. Tanışalımmm o zaman. Benim adım Kamil. Senin ki ne? “
“Benim adım Tarık. Memnun oldum Kamil Ağabey. Kusura bakma iznin olursa Ağabey demek geldi içimden. E anlat bakalım Kamil Ağabey, ne yapıyorsun burada tek başına. Kimin, kimsen yok mu ? “
Kamil’ in yüzü bu soru karşısında değişti. Kaşlarını çattı ve asabi bir kişiliğe büründü. Tarık, daha tanışır tanışmaz sorduğu bu sorunun saçma olduğunu geç fark edebilmişti. Sonra cevap vermesini beklemeden, ,
“ Özür dilerim Kamil Ağabey, ben de hemen neler diyorum sana. Ahret sorusu sorar gibi. Neyse sen unut o sorumu. Ya ağabey, ben çok mutsuzum. Beni dinler misin? Biriyle dertleşmem lazım. Herkese de anlatılmıyor ki. Anlatıyorsun, az öteye gidiyorsun, anlattıklarını duyuyor insan. Ne hale geldik. Ne dostluk kaldı. Ne arkadaşlık. Ne olacak ağabey bu memleketin hali ? “
Kamil, uzun ve düşünceli bir şekilde baktı Tarık’ a. Gözlerindeki bakışta sanki acı haykırıyordu. İsyan eden yüreği, bakışlarına yansımıştı.
“ Kardeşim, kılık kıyafetinden ve halinden hiçbir sorunun olmadığı belli. Bence sen, kendine dert edinmeye çalışan züppe takımından birisin. Benimle alay mı ediyorsun sen? Ben niye içiyorum. Biliyor musun sen ? Dertliyim ben, dertli. Benim yaşadıklarımı sen yaşasaydın, benden beter olurdun. Benim hayatımı yazmaya kalksalar roman olur. Sen, hiç çaresiz kaldın mı ? Karın acılar içinde kıvranırken, ona çare olamamaktan, ölüp ölüp dirilin mi ha söyle ? Ben bunları yaşadım. Şimdi karım yok. Bir daha da hiç göremeyeceğim mahşere kadar. Şaşkın şaşkın bakma. Sabırlı mısın ? Sana, hayat hikâyemi anlatacağım. Ben, balıkçıydım. Küçük bir teknem vardı. Karım, Safinaz ile severek evlenmiştim. Ama öyle düğün yaparak değil. Onu kaçırdım. Uzun bir zamandan sonra da ailesiyle barıştık ama tat vermedi. Hiç de pişman olmadık birbirimizden. Ben, az da olsa evimi geçindiriyordum. Safinaz da çok mutluyu benimle. Fakirdik ama bizim sevgimiz yetiyordu bize. Sonra Safinaz hastalandı. Doktora götürdüm. Doktor, muayene etti. Tahlil, film falan verdi. Kötü haberi verdi bana. Safinaz kanserdi. Ömür bile biçmişti ona. En fazla bir yıl yaşar dedi. Benim dünyam yıkıldı bu haberle. Ona söylemedim. O ölecekti ama ben her an, her saniye, her dakika ölüyorum. Onun yüzüne baktığımda, içimden ağlamak geliyordu. Fakat, gözyaşlarımı içime akıtıyordum. Ona bir şey söyleyemezdim.
Bir insan, öleceğini bilerek nasıl yaşar. Her istediğini yapmaya çalışıyordum. Ona durmadan sarılıyor ve kokusunu içime çekiyordum. Doktor, önce ilaç tedavisi verdi. Çok iyi bakılması gerektiğini söyledi. Gece, balığa çıkıyordum. Sabaha yakın geldiğimde ise eve uğruyor, onu uyurken seyrediyordum bir süre. Sonra, balıkçı haline balığı bıraktıktan sonra amele pazarına gidiyordum. Oradan da yük taşımaya gidiyordum. İşimi bitirdikten sonra biraz daha fazla zaman geçirebilmek için Safinaz’ a koşuyordum. Bir süre bu şekilde iyi bakımla iyi gitti sağlık urumu. Sonra hastaneye yatması gerektiğini söyledi doktor. Yatırdım. Günleri, ayları sayar olmuştum. Çıldırmamak için kendimi zorluyordum. Son zamanlarıydı artık. Doktor, ara ara yatırdığı hastanen tamamen çıkarttı. Bana da “ son anlarında istediği her şeyi yapın “ Dedi. Acılar içinde kıvranıyor ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ağlamak istediğimde, bir bahaneyle sokağa çıkıyordum. Hıçkırarak ağlıyor, yüzümü yıkadıktan sonra tekrar onun yanına gidiyordum. Ve en sonunda kaybettim onu. Onun hastalığında da borçlanmıştım epeyce. Motorum da elimden gitti. Evimdeki eşyalarım da. Ev sahibi de sokağa attı. Bu hale geldim işte. Burası benim evim. Yıldızlar yorganım. Kumlar yatağım. Tek isteğim bir an önce Safinaz’ a kavuşmak. Şu mered şarabı da bir an önce gitmek için içiyorum. Yaşamak için hiçbir sebebim yok. Ya işte Tarık kardeş. Dert neymiş gör. Haydi, git artık kendi dünyana. Benim gibi bir sefilin, bitiğin yanında işin yok senin. Haydi güle güle. Beni,bana bırak. “
Tarık’ ın boğazına bir şey takılmıştı sanki. Nefes alamıyordu. Çok üzülmüş ve kendini suçlu hissetmişti. Kamil’ in acılarını tekrar hatırlatmıştı. Ama bir çaresi olmalıydı.
“ Ağabey, hadi toparlan gidiyoruz. Madem ben sana Ağabey dedim. Kardeşinim. Haydi! Gidiyoruz. “
“ Nereye kardeşim. Sen deli misin ? “
“ Evet ! Deliyim ben. Anlayamadın mı ? Hem de zır deli. “
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
Ben her zaman şunu söylerim sevgili dost. Arkjadaşlarımı ya da tanımadığım birini dinlediğimde " benim hiç derdim yokmuş. Ben onlara yardım edebilmeliyim" derim.
Çünkü hayatlar o kadar farklı ki, kimin ne yaşadığını bilmek gerçekten çok zor.
Kamil ile Tarıl sıkı bir dostluğun ilk tohumlarını attılar galiba.
Haydi hayırlısı. Sevgiler yüreğinize