- 456 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN? 14
Bankaya kredi için müracaatını yapmak için görevli ile görüştü. Onun istediği evrakları temin etmek için bankadan ayrıldı. Bir sürü belge istenmişti kendisinden. Ticari sicil kaydı, borç durumu ve buna benzer evraklar. Bir de kefil. En çok da canını bu sıkmıştı. Kimseyi bu sıkıntısına ortak etmek istemiyordu aslında. Canan ile boşanmalarının ardından da işleri ters gitmişti. Onun yakınındaki insanlar, birden bire ortadan kaybolmuşlardı.
İşlerine daha sıkıca sarılmaya karar verdi. Bunan sonra eskiden yaptığı hataları tekrar yapmamaya karar verdi. Bu işyerinin kıymetini bilmek zorunluluğu vardı. Babası, ona bu işyerini açabilmek için üvey anasının itirazlarına karşı koyarak emekli ikramiyesinin büyük bir kısmını vermişti. Başarısız olduğu takdirde onun savını doğru çıkaracaktı. Babası, kendisini savunmakta güçlük çekecekti.
İşyerine geldi. Masasına oturdu. Kendine bir Türk kahvesi söyledi yakındaki çay ocağından. Eline bir kâğıt ile kalem aldı. Aylık masraflarını ve gelirini hesap etti. Tahmin ettiği gibi gelir giderden az çıkmıştı. Canan ile boşandıktan sonra kendisine üç oda bir salondan oluşan kaloriferli bir daire tutmuş ve içini tekrar döşemişti. Gece yatmak için girdiği evin masrafı çoktu. Bu durumu o an ki psikolojisi ile düşünememiş olduğuna pişman oluyordu şimdi. En kısa sürede kirası daha az olan bir eve taşınmalıydı.
Bu sıkıntılı anlarında arabaya da ihtiyaç duymamalıyım diye düşündü. Aracını satarak da bu sıkıntıdan kurtulabilirdi. Bankadan kredi çekmemeye karar verdi. Aracının üzerine de satılık levhasını koydu hemen. İşi çıktığında, müşteriler tarafından dükkâna bırakılan araçlarla kısa sürede halledebilirdi.
Kafasında oluşturduğu planı bir tek uygulamak kalmıştı. Saatine baktığında epey geç olduğunu fark ederek, belki de son kez bineceği son model Mercedes marka otomobiline doğru yürüdü. Kapıyı açtı. Koltuğuna oturdu. Direksiyonu elleriyle sanki sever gibi okşadı. Ne kadar severse sevsin, mutlaka sevdiklerinden ayrılmak zorunlu hale geliyordu bazı zamanlarda.
Evine geldiğinde, oturduğu apartmana dışarıdan baktı. Geç olmasına rağmen çoğu dairenin ışıkları yanıyordu. Açık camlardan dışarıya mutlu aile kahkaha sesleri taşıyordu. İçi sızladı birden.” Neden? Neden ben de mutlu olamıyorum. Suç sende Tarık.Kendi ruhunu esir ettin geçmişe. Cezalandırıyorsun kendini. Kısır döngünün etrafında, gözleri kapalı bir at gibi dönüp duruyorsun. Mutlu olmak çok zor değil ama sen bu duyguyu tatmadığın için bilmiyorsun.”
Yine kendisi cevapladı kendi sorusunu.
“ Evet bilmiyorum. Ama o duyguyu tanımak istiyorum. Kalbimde ve ruhumda incelemek, sıkıca sarmak istiyorum. Mutlu olmak istiyorum artık. Eski Tarık olmak istemiyorum. Yeni doğmuş bir bebek saflığında, tekrar dünyaya tertemiz, saf bir Tarık olarak gelmek istiyorum. Allah’ım bana yardım et. Yalvarıyorum Allah’ ım. “
Evine girdi ve salona geçti. Işıkları açmadan, salondaki kanepelerden birinin üzerine uzandı ve yorgunluğunun etkisiyle uyudu kaldı.
Nihal, işleri nedeniyle her zamankinden geç çıkabilmişti bankadan. Pek fazla tanıdığı olmadığı bu şehirde ilk zamanlar tanımak için epeyce gezmişti. Tanıdığı insanlar da bankada çalışanlardı. Onlarla da iş ilişkisi nedeniyle aradaki mesafeyi uzak tutmaya özen gösteriyordu. Aslında yakınlık duyduğu insanlar vardı. O kişilerle aralarında bilinmeyen, açıklanamayan bir köprü oluşmuştu. Sadece iş yerinde, iş nedeniyle uyumlu çalışıyor ve dışına çıkmak istemesine rağmen kendini frenliyordu. O bir müfettişti. İleride çıkabilecek sorunlarda, taraflı davrandığı başkaları tarafından düşünülebilir ve hatta ifade edilebilirdi.
O yüzden de yalnız zaman geçirmek daha mantıklı geliyordu ona. İşten çıktıktan sonra kitapevine uğruyordu. Beğendiği kitapları satın alıyor, oteline gittiğinde, üzerini değiştirdikten sonra okumaya başlıyordu. Bazen yemek yemeyi bile unuttuğu oluyordu bu yüzden. Kitap okumak ona çok iyi gelirdi zaten. Öğrencilik yıllarında her gece en az yirmi sahife okumadan uyuyamazdı. Alışkanlık haline gelmişti o günden bugüne. Kitaplar onun en iyi dostu olmuştu. Onların içine girdiğinde okuduğu hikâyeyi yaşardı. Kahramanı oluverirdi bir anda. Çok faydasını görmüştü dostlarının. Kendini ifade etmesinde, konuşma, diksiyon düzgünlüğü hep onların eseriydi.
Otele girdiğinde, karnının çok acıktığını fark etti. Yemek salonundan nefis kokular geldi burnuna. Yolunu değiştirerek yemek salonuna geçti. Yemeğini yedikten sonra odasına çıktı. Üzerine rahat kıyafetlerini geçirerek, en son aldığı romanı okumak üzere yatağına uzandı. Kitapevinde fazlaca incelememiş, raflara bakarken dikkatini çekmişti bu roman. Sadece sonunda yazılanlara baktığında bir aşk romanı olduğunu fark etmişti. Kişilik olarak romantik bir insan değildi Nihal. Bugüne kadar da aşk ile ilgisi olmamıştı. Ama hep merak ederdi aşkın nasıl bir duygu olduğunu. Arada bir kendine bu konuda sorular sorardı.
“ Öyle ya ! Kendinde mi bir sorun vardı? Neden âşık olmamıştı bu yaşına kadar. Üniversitede okurken arkadaşlarını görürdü aşk sarhoşluğu içinde. Farklı bir kişiliğe bürünürlerdi. Görmezler, duymazlardı sanki. Bulutların üzerinde yürür gibi halleri vardı. Birkaç kez denemek istemiş fakat hisleri ona çok sıradan olduklarını fısıldamış ve daha başlamadan bitirmişti. Normalinde âşık olan insanın sevdiğini gördüğünde heyecanlanması gerekirken, kendinde hiçbir değişiklik görmemişti. Sanki sokakta hiç tanımadığı bir kişiyi görüyor gibi algılamıştı. Bu bilmese de bu duyguyu aşk olamazdı. O günden sonra da her şeyi kendi haline bıraktı. Nasılsa bir gün kendini bulacaktı aşk. Gerçek aşk olmasını tercih ederim” diyordu her zaman.
Kitabın önsözünü okudu ve bitirdi. Sıra ilk sayfaya gelince, ilgisini hemen çekti. Bir genç kızı tanıtıyordu romanın başlangıcında. Sonra da daldı girdi sayfaların içine her zamanki gibi.
Bir an gözlerini sayfadan ayırdı ve dışarıya baktı. Şehrin ışıkları, pırıl pırıl aydınlatıyordu karanlığı. İçinden “ Acaba benim aşkım nerede? Aynı havayı mı teneffüs ediyoruz. Yoksa farklı bir şehirde ayrı ayrı mı teneffüs ediyoruz ? “ Diye geçirdi. Sonra güçlü bir “ Ah “ çekti içinden.
Bir an gözlerinin önüne Tarık’ ın görüntüsü geldi. Ondaki bir gücü hissetmişti. Sanki, bugünkü sohbetlerinde bir el ona doğru itmişti. Onun gelişinden bu yana arada bir yokluyordu bu duygu onu.
“ Aşk, beni bu şehirde bulacak. Hissediyorum bunu. Ama kim ? Tarık mı acaba ? Nasıl biri acaba ? Onu tanımak için şans vermeliyim ona. Ama o aramayınca ben arayamam ki. İnşallah bir daha gelir yanıma. Hissediyorum. Hem de çok güçlü duygularla. “
Tekrar kitaba döndüğüne ise düşüncelerini Tarık’ tan ayıramıyordu. Kitabı, etajerine bıraktı ve boş gözlerle ışıkları seyretmeye devam etti. Bir süre sonra da uyudu kaldı.
Tarık, sahilde bir bankın üzerinde, denizden gelen esintiye kendini bırakmıştı. Gözlerini kapatmış ve denizin kumlarla oynaşırken çıkardığı seslerin büyüsüne kaptırmıştı.
Yakınından gelen bir sesle gözlerini açtı. Az ilerisinde, ona bakan bir kadın vardı. Ay ışığında gözlerinde sevgiyi gördü. Yanına gitmek için ayağa kalktı. O sırada kadın uzaklaşmaya başladı. O daha hızlı hareket etti ve elini tuttu. Yüzüne baktığında onu gördü. Evet o Nihal’ di. Bir anda ellerinden kurtuldu ve karanlığın içinde kaybolup gitti.
Nefes nefese kalmış bir vaziyette uyandı gecenin sıfır beşinde. Bu rüyaya bir anlam veremedi uzun süre. Sadece yüzünde küçük bir gülümseme bırakmıştı o rüya.
" Bu rüyanın bir anlamı olmalı " Dedi kendi kendine.
DEVAM EDECEK !