- 931 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞIN AŞI GÖZYAŞI
YAŞIN AŞI GÖZYAŞI
Yaşlanmak; yaşam hattı adı verilen, ömür yolunun, ölüm adı verilen son istasyonuna varmadan önceki durağın adı.. Geri sayım başladı.. Vazgeçilmez sonun tek uğrağı..
Karşı evde oturan sevimli çift kimi zaman.. Ya da.. Ağaçlar için iki yüz yılı aşmak..
Bir eşya için eskimek, antika olmak, ya da.. Bir sonbahar günü,sararmış bir yaprak misali, rüzgarlarla savrulmak..mahalledeki çocukların.. Tüm çocukların ninesi-dedesi olmak.. Siyah beyaz fotoğraflarda bir anı, bir tebessüm olmak, ya da eski bir şarkıda, notada es olmak..
Yaşlanmak..
Etinin sarkması, yüzünün buruşması, saçının ağarması değil.. Tecrübelerle yoğurulan hayatın, nasihatlerle demlenmesidir.. Bir gün; ‘yaşlılık’ kelimesinin ‘yeşillik’ ten geldiğini okumuştum bir yerde. Ne kadar da doğru değil mi? Yaşlılık, yeşillik gibi.. Her daim taze.. Önce açık yeşil.. Sonra yeşil.. Koyu yeşil, ve biraz daha koyu.. Sarımtrak.. Ve.. Kahverengi.. Sonbaharın renk cümbüşü sanki..
Yaşlılık denince, o kadar çok şey geliyor ki aklıma.. Henüz, ihtiyarlık basamağına adımımı atmış değilim. Belki de bu basamağa adımımı atmaya çalışırken; ya düşüp kafamı kıracağım, ya da gençliğimden yanımda kalan tek şey olan kanatlarımı.. Belki.. Üçüncü bir ayak ilavesiyle tırmanacağım hayat yokuşunu.. Tek mücadelem olan zirveye, Hakk’a ulaşmak için.. Nefes nefese..
Ve..
Hayat yokuşunu tırmanırken, aşağıdan yukarıya.. Yolumun üstündeki ‘amel bankası’ na uğrayıp, iyilik ve mutluluk, sevinç yatıracağım hesabıma.. Ve.. Ne yatırdıysam onu çekeceğim hesabımdan, çıktığımda doruğa.. Emekli kuyruklarından da uzun olacak mutluluklarım.. Ve yorulmayacak beklemeyeceğim öyle çok uzun zamanlar mutlu olmak için..
Kimi zaman bir dilenciyle sohbet edeceğim, Öylece oturup yanına.. seyyar bir satıcıya; ‘merhaba’ diyeceğim usulca.. Ve.. Dostlarımla, kırk yıldan sonra, bir kırk yıllık kahve daha içeceğim sıcakça..
Yudumlarken kahvemi;
‘Yaşlandıkça, azı da çoğu da zarar bazı şeylerin!’ diye sitem edeceğim kendi kendime.. Yaşımın aşı oluyor gözyaşım deyip, kalkacağım yerimden yavaşça.. Belimi mutlulukların ağırlığından başka bir şeyin bükmesine izin vermeyeceğim.. Kuşları yemlemek için, geçerken karşıdan karşıya; sıcacık bir el tutacak ellerimi.. Buğulu gözlerimin içine bakan, pırıl pırıl bir çift göz, tebessümle bakacak bana.. Ve.. Dudaklarımdan savrulacak bir kaç güzel dua..
Hayat bu..
Bazen köprü olur, akar altından sular.. Bazen körebe olur hayat, herkes birbirini arar..
İnsanlar, yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar. Aslında bilmiyorlar ki, yaşamadıkça yaşlanıyorlar.. Titrek ellerim, kısık sesim, ürkek yüreğim ve benek benek ellerim olacak.. Nasihatler vereceğim, belki dinlenmeyeceğim.. Beyaz tülbentimi kulaklarımın arkasına alıp, hayır dualar edeceğim hep..
Evet..
Yaşlanmak..
Geceye rağmen, buğulanmış cama, güneşi çizebilmektir titrek ellerle.. Camın soğuğundan üşüyen ellerimi koynumda ısıtmak ve her şeye rağmen, takma dişlerimin eşsiz beyazlığıyla gülümseyebilmek..
Yaşlıları anlamak.. Anlayabilmek ve yaşlanmadan kendimizi onların yerine koyabilmek..
‘Yaşlı bir yüz, ilk bakıldığında kutsal bir taşın üzerindeki simgeler gibi anlamsızdır. Görülen yüz türlü yaşantıların birikimi ve tarihidir. Ancak en yoğun ve özenli araştırmalardan sonra anlam kazanmaya başlar.’
Ve..
Yaşlılık aslında..
İnsanların, kendilerinin bir işe yaradığında, kendilerini mutlu hissettikleri bir andır kısaca..
Hayat çok kısa.. Ve hayatımızın her döneminde o sevimli yaşlılara ihtiyacımız var.. İlkbahardan.. Kışa..
Taze bir beyazlığa kavuşmak ümidiyle..