SEVGİNİN İÇTENLİĞİ
Hava serin olmasına rağmen içerinin kasvetli havasından,odalardan gelen bebek ağlamalarından,koridorda banklara oturmuş ellerinde hastalarına ait hastane işlemlerinin bulunduğu kağıtlarla uyuklayanlardan, sürekli açılıp kapanan kapıların gıcırtısından biraz olsun uzaklaşmak isteyenler bahçeye çıkmışlardı.kimi can sıkıntısını unutmak için etrafındakilerle sohbet ediyor kimi sabahtan beri elinde tuttuğu simitten kuşlara ziyafet veriyordu.
Bu sırada içeriden çıkan zayıf, gözlüklü, siyah saçlarıyla ve asık yüz ifadesiyle bir hayaleti andıran, vereceği haberin korkunçluğu yüz hatlarından belli olan bir hemşire titremesine engel olamadığı tiz sesiyle kalabalığa: “aranızda yüz on altı numarada yatan hastanın bir yakını var mı?”dedi. kalabalık birbirini süzüyor, birbirini tanıyanlar arasında konuşulanlar hafif bir uğultuçıkmasına yol açıyordu.
Hemşire sert bakışlarıyla kalabalığı gözleriyle yararak sorusunu ikinci kez yineledi. Cevap alamayınca da tekrar içeriye girdi. Hastanenin bütün katlarını birkez daha kontrol etti.fakat yaşlı adamı tanıyan kimse yoktu.yalnız üç günden beri bahçe kapısının iki üç adım ilerisinde bekleyen kahverengi, vücudu başına göre daha büyük ama çok şirin bir köpek vardı.hemşire, ihtiyarın evine, akrabalarına ulaşmak istedi ama ne bir ev adresi ne de bir telefon numarası bulabildi.
Yaşlı adam üç gün önce kalp ve tansiyon şikayetiyle gelmiş bugün de şikayetleri tamamen bitmiş; sabaha karşı yakalandığı kalp krizine yenik düşmüş, gözleri açılmamak üzere kapanmıştı.
Hemşire bu zavallı adamla geldiği günden beri babasıymış yada dedesiymiş gibi yakından ilgileniyordu. Nedense kanı ısınmıştı bu güler yüzlü altın kalpli ihtiyara.
Çaresiz, üzgün adamın yanına odaya girdi. Baş ucuna oturdu. Ölürken de yüzünden gitmeyen tebessümüne baktı ve iki damla yaş yanağında yarım daireler çizdikten sonra siyah kazağının üzerinde kayboldu. Hemşire birden irkildi, gözleri faltaşı bibi açıldı. Sanki bir hazine bulmuştu. Yerde ikiye katlı bir kağıt görmüştü. Eğildi, belki bir yakınına ulaşabilmek umuduyla kağıdı açtı, okumaya başladı: “” öldüğümde kimseyi arama kızım. Üç gün önce benimle gelen ve hala buralarda beni beklediğini bildiğim bir köpeğimden başka kimsem yok hayatta. Onu yıllar önce bir kış günü bir duvar dibinde titrerken bulmuştum. Minicikti. Aldım evime götürdüm. Evim de derme çatma bir kulübeydi ama, dışarıdan sıcaktı. Küçük bir ocağım vardı. Onunla hem ısınır, hem bir tas çorba pişirirdim. Evim onunla şenlendi. Ben ona baba oldum, o bana çocuk. İşte o gün bugündür tek can yoldaşım odur.güzel kızım burada bana üç gün de olsa evlat sevgisini tattırdın.” Hemşire artık hıçkırıyordu. “Allah senden razı olsun meleğim. Sana çok daha güzel bir hatıra bırakmak isterdim ama can yoldaşımdan başka bırakacak bir şeyim yok. Onu sana bırakıyorum. Adı yaramaz ama seni hiç üzmez merak etme.
Her başlangıcın bir sonu var şu fani dünyada. Ben artık kendi sonumdayım. Hakkını helal et ve ağlama kızım. Arkadaşıma ve kendine iyi bak. İnşallah benim gibi nice ihtiyarlara daha baharı yaşat son demlerinde.nice çiçeğe ALLAH’IN DA yardımıyla su ver. Hadi kızım artık ağlama. Arkadaşımı daha fazla bekletme yanına git….”
YORUMLAR
Bu kısacık yazınızda çok büyük mesajlar verdiğinizi hissettim.
Her insanın bir gün gelecekyalnız kalabileceğini,bu yalnızlıklarında etrafında ki insanların vefa borcu ödemeye yanaşmayıp nankör olduklarını,aç kalmış olan sokak köpeğine gösterilen ilginin sonucunda;köpeğin kendisine yapılan iyiliğe kayıtsız kalmadığını ve hemşire gibi iyi niyetli insanların her zaman olabileceğini çok güzel vurgulaşmışsınız...
Kutlarım efendim...saygı ve sevgilerimi gönderiyorum...