- 775 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ORTANCA EVLAT
Bu Hikayede Anlatılanlar Gerçektir . . .
Bir Adam Tanırdım . 1980’lerın delikanlısıydı o . Daha on beşinde idi o yıllarda . Belki yaşadığı yıllarca ana ve baba sevgisinden mahrum kaldı . Hayır düşündüğünüz gibi ne öksüz ne de yetimdi . Çok çekti o çok yıprandı belki ama hiçbir zaman ne anasına ne de babasına karşı gelmedi . Daha 17 yaşında baba zoru ile ilk evliliğini yaptı . O gün onun için açılan yeni bir hayatın yürüyüş tarzını belli etti belki de . Kimseye sesini duyuramadığı için kağıda döktü bütün duygularını , hem de damatlık ceketinin içinde yazdı , o kimseye duyuramadığı duygularını . . . Yıl 1983’dü ve ne olduğunu anlayamadan damat çıkmıştı ilk şiirinde ! ! !
Bir de Kadın Tanırdım . O da 1980’lerin genç kızıydı . Dört kardeşin en küçüğü ama en bahtsızıydı . Her zaman kendi ayaklarının üstünde durmaktı bütün amacı . Senelerce gurbet ellerde ailesine yük olmamak için devletin yatılı okullarında okudu , ailesinin gönderdiği üç kuruşu saklayarak büyüdü . Evet o gün gelmişti , kimseye boyun eğmeyecekti artık . Özellikle annesine . Annesi iyiydi hoştu ama biraz diktatördü eli sopalıydı . Elbette ki her anne gibi kızının iyiliğini istiyordu ama evlatları arasında her seferinde teraziye hafifçe bastırarak haksızlık yapıyordu . Evet gün geldi çattı . Artık o da Baş Öğretmenin yolundaydı . Özgürdü , laik ve aynı zamanda milliyetçi bir kişiliğe sahip mükemmel bir öğretmenlik hayatının ilk adımlarını atmaya başlamıştı .
Bahtsız dedik ya . . . O da evlendi . Onun da hakkıydı her insan gibi mutlu bir yuva kurmak . O da çok çekti . O kadını teselli edebilecek tek bir şey vardı o da daha dokuz aylık olan erkek evladı . Özgürlüğüne düşkündü hani boyun eğmeyecekti artık kimseye nerede özgürlük , her gün yediği bir ton sopa ve sadece kolunda sönen sigara izleri . Bu muydu yaşamak , her gün ölmek için dua etmek . Dayanamadı tabi ki ! Haklıydı . Oğlunu da yanına alıp doğup büyüdüğü yere dönmekten başka çaresi yoktu artık . . . Tek bir seçenek vardı önünde o da evladı için yaşamak . . .
Tahmin edebileceğiniz gibi o adamında başından mutlu bir evlilik geçmedi tabi ki . Baba zoruyla evlendiği kadından yine baba zoruyla ayrıldı . Babasının iteklediği çukurdan yine babasının tekmesiyle kendine geldi . Baba baskısı yüzünden gurbet ellere çalışmaya gitti . Başka şansı yoktu ki tek çare vardı kaçıp kurtulmak . Gün geldi , zaman döndü o genç delikanlı büyüdü ve o artık çocuk değildi . Yeniden evlenip sıcak bir yuva kurmak , küçük de olsa bir umut ! O da insandı onun da hakkıydı elbette ki . . .
Gün geldi zaman döndü . Bu bahtsız adam bu bahtsız kadına talip oldu . İkisi de uzun yıllar boyunca çok acılar çekmiş ne zorluklar atlatmışlardı . Şimdi sıra bu zorluklara beraber göğüs germek idi . Kadın adamı , Adam kadını her şeyiyle kabul etmişti artık . Şimdi sıra kendi kaderlerini beraberce el ele yazma zamanıydı . Evet ikisi de şanssızdı , belki ikisi de çok çekti ama artık buna bir dur deme zamanının geldiğini anlamak onlar için zor olmadı . Karar verdiler ve evlendiler . Daha henüz 8 yaşında sarışın , tatlı mı tatlı birde evlat vardı . O zamanlar ikisi de iki yoksul ailenin yoksul evlatlarıydı . Çok zor günler geçirdiler ama bu zor günler eskisi gibi zor gelmiyordu onlara . Çünkü onlar artık beraberdi , her zorluğa beraberce karşı koymasını yeni yeni ve birlikte öğreniyorlardı . Sene ise 1990 idi .
Artık hayatları birleşmiş , yavaş yavaş düzenli hayata geçmişlerdi . 1991 Senesinin Eylül ayının ortalarında bir erkek evlat sahibi daha oldular . Artık hayatları büsbütün değişmiş ve ortada iki evlada olan sorumluluklar , onları birbirlerine karşı daha da birleştirmişti . İki tane aslan gibi evlat , iki yeni umut . . .
………..
Yıllar yılları kovaladı , acısıyla tatlısıyla bir hayat süregelirken 1997 Senesin de ani ve kötü bir haber belki de yaşanacak felaketlerin bir habercisiydi . O babam deyip de sarılamadığı , öpüp koklayamadığı , o eli sopalı adam birdenbire hastalığa yenik düştü . Adam adeta yıkıldı ne kadar olsa da babaydı hasretti özlemdi . 1983 Yıllarında yazmaya başladığı şiirlerinin arasına birde BABAM diye yazdı . Sene 1998’e dayandığında Kadının feryadı ortalığı inletircesine sanki kıyamet kopmuştu . Kadın ağabeyini öz ve öz kardeşini daha gencecik yaşta toprağa verdi , isyan etti C.c.Allah’a neden diye ? Beklide art arda gelen bu felaketler kadın ve adam için daha büyük bir felaketin artçı depremleriydi . İkisi de isyan etti C.c.Allah’a , ikisi de anlamadı baba ve kardeş acısından daha büyük ne olabilirdi ki !
Sene 1999’un sonlarına doğru yine yeni bir umut ile aile halkı sirkindi . Yeni birisi katılmıştı aileye o doksan dokuz senesin soğuk kış gününe bulutların arasından doğan bir güneş gibiydi . Bir kız evlat dünyaya geldi artık hayat daha da başkalaştı onlar için . . .
Ve işte o en acı gün . İsyan etmişti her ikisi de , birinin babası diğerinin kardeşi ama bilmedikleri bir acı daha vardı ki yüreklerine taş gibi oturdu . Kızları henüz dokuz aylık , ortanca evlat ise dokuz yaşındaydı ki ; en büyük çocuklarını , ilk umutlarını daha on sekiz yaşında ki bir fidanı toprağa verdiler . 2000 Senesinde . . .
Artık en acılı günlerini yaşamaya başladılar bütün aile . Adam ve Kadın anlamışlardı artık bu hayatta ki en büyük acının evlat acısı olduğunu . Her gün akşam kahırla yastığa baş koyarken her sabahta aynı hüzün ve kederle akşama kadar üzüntü içerisinde harap ve bitap düştüler . O güne kadar zaten bakıcı kadınların ellerinde büyüyen ortanca çocuk bir an ne yapacağını bilemedi . Ortada kalmıştı sanki , sanki kolu kanadı kırıldı bir ağabeyi vardı bitek o da gitti . Konuşurken cümleler boğazına dizilirdi , konuşamazdı , bazen nefes almakta bile zorluk çekiyordu hayatının akış yönü değişti . Yıllarca anne ve baba sevgisinden mahrum kalan bir çocuk en yakını ağabeyi tarafından da bırakılmıştı , yapayalnız kalmıştı artık . Artık evin en büyük ağabeyi oy’du . Sorumlulukları vardı küçük kardeşine karşı , belki ağabeyi kadar anlayışlı değildi ama ağabeyi kadar seviyordu kardeşini .
Aradan yıllar geçmekteydi , yıllar yılları kovaladı acısıyla tatlısıyla , ortanca evlat şimdiler de on dokuz , kız ise dokuz yaşında . . . Evet küçük bir çocuk ortanca evlat onun hayatı da babası ve annesinden pek farklı olmadı . O da çok büyük acılar tattı zaman zaman ilgisizlikten , zaman zaman ise aşırı ilgiden boğuldu . . .
Ama yine de o artık on dokuzun da gencecik bir delikanlı . Hayatının buraya kadar olan kısmını kaleme almak istedi , yazdı , çizdi , karaladı . Düşünüyorum da galiba ailemi örnek alarak zorluklarla başa çıkma sırası bana geldi . Hayatın bir kez daha gol atmasına izin vermeyeceğim . . .
19 / 10 / 2009
Ortanca Evlat . . .
YAZAN : Tarık Buğra TAMTÜRK
NOT : EKLEDİĞİM BU HAYAT ÖYKÜSÜ OĞLUM TARAFINDAN KALEME ALINMIŞTIR .
YORUMLAR
Acılar gerçekten tarif edilemez dayanılmazlıklar içindedir.
Bunun içindir ki; sevdiklerimizi toprağa gömerken, acımızı da yüreğimize gömerek yaşam denilen bu yolda yürümekteyiz.
Ateş düştüğü yeri yakmaktadır.Ne kadar küllensede, söndü sanılsada; Tahrip ettiği yerin onarılması mümkün değildir.
Ortanca oğlunuzun size daima mutluluklar vermesi, kendi mükemmelliğini yaşaması dileği ile mutlu ve güzel yarınlar diliyorum...
SEVGİLER---SELAMLAR...