YORGUN OLGUNLUK
tozlu raflara kaldırıp bilyelerimi,olgunluğun gerdanını taktım boynuma.hayatın kamçıları vurdukça sırtıma uzaklaştım çocukluğumdan.şimdi hayallerimin genişlediğini ve bir okadarda kirlendiğini anlıyorum.düşünce dizlerim değil yüreğim kanıyor artık insanların taktığı çelmelerde.
büyüdüm ,büyüdükçe öğrendim sevmeyi ve güvenmeyi.....her gülücüğe kanıp,her söze aldandım gerçekmiş gibi.tutunduğum dallar kırıldıkça ve hiç uğruna satıldıkça tanıdım yalnızlığı.o tertemiz kalbime işlenen anılar uzaklaştırdı beni düşlerimden.artık ne gözlerim parlıyor ışıl ışıl,nede yüzümü süslüyor o içten tebessümler.
kaygısında sehir alıyorum artık yaşamın.önceden karanlıklardan,şimdi ise gelecekten korkuyorum.şeker toladığım kesemde insanların armağan ettiği hüzünler var artık.annemin ninni seslerinin çınladığı kulaklarım,şimdi ise bir tatlı sözün dilencisi.
sanırım büyüdükçe küçülüyor dünya insan için.önceden her şeye sevgiyle bakıp iştahla kucaklarken,artık kendi benliğimi bile taşıyamıyorum içimde.ne sevecek,nede güvenecek kadar cesurum.sıyrılıp kaçasım geliyor kalabalık içindeki yalnızlıktan.taze bedenimi yavaş yavaş çürütürken insanların iki yüzlülüğü,ahengini kaybettim gülücüklerimin.
hayat masallarda anlatılıdığı gibi değilmiş.artık benim için her yazar yalancıdan öte değil.ne başı nede sonu mutlulukla bitiyor hayat denilen romanın.öyle bir tufanki içimdeki yaşadıklarım aşka ait ne varsa yerlebir ediyor.
sevda kokusunu kaybetti yüzümdeki gamzeler.elime ne zaman kalem alsam hüznümü yazıyorum mısralara.ne olurdu bir tılsım olsada,dokunsa şu acımasız hayata ve ben koşarak uzaklaşsam olgunluğumdan.ne olurdu zaman dursada ve biz hep çocuk olarak kalsaydık.