- 652 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TEMDİT FRİKİĞİ
TEMDİT FRİKİĞİ
Hafta içi Samandıra Can Bartu Kamp Merkez’imizde gerçekleştirilen her antrenman öncesi oyuncularımıza yönelik düzenlediği minik toplantılarında, Gaziantepspor maçımızın ne kadar zorlu geçeceğini anlatıp durmuştu Daum. “En zor deplasmanımız.” demişti her fırsatta. Geçtiğimiz Cumartesi Belçıka’ya 2-0 yenilerek 2010 Dünya Kupası biletini matematiksel olarak da kaybeden Milli Takım’dan sıfır moralle dönecek olan oyuncularımız ve sakatların çokluğu Daum’un en büyük gerekçesiydi. Ceza sınırındaki oyuncularımızın sayısı da cabası.
İşte bu endişe fırtınası eşliğinde çıkıldı Gaziantep yoluna. Nasıl bir kadro kurulacağı merak konusuydu. Alex ve Güiza hem sakat hem de ceza sınırındaydılar. Deivid ayağındaki platini aldırmış, Lugano ve Andre Santos’da Milli mesai yorgunu olunca gel de çık işin içinden. Kadro kurmak epeyce güçleşmişti Daum için. Bir de önümüzdeki hafta tüm Türkiye’ye yaşatılacak olan ‘futbol bayramı’ öncesi “Acaba 9’da 9 yapabilir miyiz?” sorusunun ağırlığı inanılmaz baskı yapmaktaydı. Perşembe gecesi Düşler Sahnesi’ne çıkılacak olması kramponların umurunda bile değildi. Onlar için varsa yoksa 7 gün sonrasındaki süper derbiydi şimdiden akıllara düşen.
Büyük umutlarla Ankara’nın bağrından koparılıp, sezon başı transfer edilen Özer Hurmacı’yı saymazsak, beklentilere en yakın kadroyu sürmüştü Daum sahaya. Lugano’nun yerinde Önder, Andre Santos’un yerinde Vederson, Güiza’nın mevkiinde Semih vardı omzundaki kaptanlık pazubandı kılıklı sevda yüküyle. Alex’in göreviyse Emre ile Mehmet Topuz’a bölüştürülmüştü sanki.
Buram buram Ekim kokan Güneydoğu güneşinin mesaisini tamamlamasına az bir süre kala başlayan maç oynanırken, evde maçı beraber izlediğim can dostlara belli etmeden, kafamda tuhaf denklemler kurmaya başladım içinden çıkamadığım. Tüm renktaşlar gibi benimde öncelikli isteyim; bu maçı da kazanıp, rekorumuzu iyice kırılması zor bir hale sokmaktı. Ama bir de madalyonun diğer bir yüzü vardı. Kazanmak güzeldir şüphesiz. Peki ya bu olası galibiyet takımı rehavete sokarsa? Hem de dev derbi öncesinde. Yok yok, ne olursa olsun takım derbileri bir başka oynuyor, özellikle mabetteki Galatasaray maçlarını. Bunun için de hiç olmayacak bir maçta puan feda etmek bize yakışmazdı doğrusu.
Bu ve buna benzer düşünceler beynimi kemirirken, Vederson’un asistiyle Semih’in kafası birleşince 1-0 öne geçiyor takımımız. Maç boyunca hep aynı cümle dilim ile can dostların kulakları arasında mekik dokuyor. “Bu Gaziantepspor bizi asla yenemez…”
İkinci devre rakip sazı eline alsa da takımımız kendinden emin. Puan kaybına niyeti yok. Ta ki 82’nci dakikaya kadar. Kart görürde derbi öncesi cezalı duruma düşer korkusuyla Gökhan Gönül’ün oyundan alınması, maçında kaderini çizmiş oluyor bir ölçüde. Yerine giren Bekir İrtegün eski takımı Gaziantepspor’da stoper oynarken, nedense bizde sağ bekte tercih edilmekte. Onun kaptırdığı topla Cesar göstere göstere plasesini bırakıyor kalemize beraberlik sayısı olarak.
Maçın böyle biteceğine ve ilk beraberliğimize kendimi alıştırırken bu kez çok gereksiz bir yerde faul yapıyor Bekir, üstelik maçın son saniyesinde. Frikiği Cesar kullanıyor ve top bir kez daha ağlarımıza takılıyor. Temdit penaltısını andıran bu pozisyona “Temdit frikiği” adını uygun görüyorum. Bu skor ile rekor 8’de 8 olarak tescilleniyor ve yenilgiyle tanışmış oluyoruz böylece.
Oyuncu değişiklikleri isabetli yapılsaydı bu yenilgi yine gelir miydi? Ya da mağlubiyetin faturasını yalnızca Bekir’e kesmek ne kadar doru bilmem ama, ben bu yenilgiyi izninizle hayra yormak istiyorum sevgili okur. Düşünsenize, artık “Acaba ne zaman puan kaybedeceğiz?” stresi yok. Bu mağlubiyet psikolojik olarak bir rahatlama getirecektir oyuncularımıza. Kramponlar daha bir sağlam basacaktır yere. Benden söylemesi…