- 889 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
tanış mı?arkadaş mı?
Sonbaharın kendini yeniden hissettireceğinin tüm belirtilerini ortaya koyduğu bir Pazar günüydü
Kuzeyde, rengi maviye çalan umarsız dağların doruğundaki beyaz bulutlar serin serin esecek ikindi rüzgârlarının habercisiydi sanki
Parke taşları arasına sığan küçük ayaklarıyla, yürüdüğünü sanıyordu en küçüğü. Babasının sağ elindeki avuçlarının terlemiş teslimiyetiyle
Üç çiçek, vardı iki avucunda ve yolun kaldırım tarafına çekiştiriyordu baba, çiçekleri.
Solundaydı ortanca, büyümekle çocuk kalmanın tüm belirsizliğini, bakışlarına taşımışlığıyla
Sağında en küçüğün sağ eline bağlamıştı en büyük çiçek kendini, erken büyümenin oluşturduğu(getirdiği)inişli çıkışlı hareketliliğiyle
En küçük önünde iki büyük olmasının dezavantajıyla hiç büyümeyecekti
Ortanca tarifini hiç bilemeyecek
Ve büyük naz makamının tek veliahdıydı
Gidilinen yolda, tanışlığın ve arkadaşlığın temsiliyle selamlaşıyordu baba karşılaştığı kimselerle
İlkin şişman bakkal amcanın selamlamasıyla koyuldular yola. Kaldırımı olmayan yolun gölge tarafını seçerekten
Çam ağaçlarından dökülmüş kuru kozalaklar yolun soluna saçılmıştı .ortanca çiçek, yerde tüm çekiciliğiyle duran kozalaklara bir de acaba ne der cevapsız sorusuyla babasına bakıyordu,.baba hafifçe başını eğerekten yanaklarını yana doğru yaydı.bu al demekti,gidip alıp gelmesi birkaç saniye sürmüştü,bir tane kozalak niyetindeyken üçtane birden almanın abartılı sevinciyle diğer kardeşlerindeydi gözleri,tüm ışıltısıyla
En büyük çiçek,
__sulu boyayla boyarııız… Diyerekten uzatmıştı yine cümlesinin sonunu, heyecen ve sevinç taşıyan diğer cümleleri gibi
Küçük çiçeğin tane tane ve yalpalayan adımlarıyla gayet yavaş kat edilen yolda, karşılaştıkları değişik kimselerin, babalarıyla selamlaşmaları dikkatini çekmişti çocukların. Tertemiz zihinlerindeki öğrenme içgüdüleriyle. Sordular tabi kalbinde hiçbir şey tutamayan safiyane dilleriyle
__O kimdi baba?
__ arkadaşım dedi baba, yaptığı tanımlamanın içeriğini düşünmeden
Yollarına devam ediyorlardı. En küçük bazen babasının ellerinden kayıp düşme teşebbüslerini
Ayaklarını birbirine dolandıraraktan daha da törpülüyordu. Zaten bu hareketleri bekleyen baba, kolayca geçiştiriyordu bu çabaları
Ortanca çiçeğin, her zaman ki uyumluluğu, küçüklükle büyüklük arasındaki kimlik tanımsızlığıyla sadeydi tavırları.
Karşılarından gelen başka bir kişiyle, babalarının selamlaşması, az önceki sorunun tekrarını taşımıştı büyüğün diline, bu sefer daha bilmişçeydi sorusu, tasdikliydi
—Arkadaşın, değil mi? baba
Çocuklarını iyi yetiştirme hevesinde olan bir babanın telaşıyla evet demenin şekline sokmuştu baba ağzını ki aklına ne geldiyse yutkundu, demedi demek istediğini
Arkadaşı değildi çünkü selamladığı..yalanı daha önceki gezilerinde anlatmıştı çiçeklerine yalan ya da doğru vardı tertemiz belleklerinde ,yanılgı yada hata henüz örneklenmemişti
Peki, nasıl bir tanımlama yapması gerekiyordu ki, hem kızına yalan söylememiş olsun ve selamlaştığı kimselerin arasındaki farkı ayırt edile bilsin hem de öğretici bir cevap olsun yaptığı tanımlama
Arkadaşı değilse neyiydi selamlaştığı kişi?
—tanış kızım, dedi
Aslında böyle bir ayrımı daha önce hiç düşünmemişti. Aklına gelmemişti böyle bir ayrım yapmak. Hayatında selamlaştığı herkes arkadaşı değildi ama
Arkadaşı olanlar olduğu gibi tanışı olanlarda vardı. Peki, bu iki tanımlama karşılayabilecek miydi yaşantısındaki tüm insanları
Nasıl ki, her tanış olduğuyla paylaşamıyorsa hayatındaki bazı anları, arkadaş diye nitelendirdiği kimselerle paylaşa biliyor muydu peki…
Bir basamak daha olmalıydı öyleyse, daha da yukarılara çıkabileceği bir tanımlama
ARKADAŞ…
TANIŞ…
İki kavramın içerdiği halleri yaşadı içerisinde ilkin, ayırt edici özelliklerini şekillendirdi kafasında
Bir kavram daha olmalıydı ama arkadaşlarından ve tanışlarından daha farklı olan kişileri tanımlayıcı
Tanımlama yapmaktansa tarifini yapmaya çalışmalıydı aslında bu farklı kelimenin
Ve düşündü,
Her derdini arkadaşlarının hepsine anlatabiliyor muydu? Hayır
Peki, bazen çocukça sevinç kaplardı içini, küçülesi gelirdi, bu anı çocukça yaşamak için, küçülmelerine bir sığ liman olabilecek kaç arkadaşı vardı?
Biliyordu ki hayat bazen acımasızlığını en doğal haliyle hissettire biliyordu, böyle anlarında omzunu omzuna dayayıp rahatlaya bileceği, endişe taşımadan yaslana bileceği kaç yürek vardı
Sevincini paylaşabileceği çoktu da, hüznünü paylaşabileceği kaç arkadaşı olduğunu iyice düşünmesi gerekiyordu
İçerisinde bu özellikleri taşımayanlar arkadaştı, taşıyanların adı neydi o zaman?
Olsa olsa bu kelime DOST olabilirdi,
Daha içerden, daha yakın, daha kavrayıcı bir kavram
Evet
Arkadaşları için özel bir kelimesi vardı artık… Dost
Sonra, bu yeni kelimenin sevincini yaşayacağını düşünürken bir hüzün kapladı içini
Durdu, kısık bir sesti, sessizliği bozan,
Karıncalanmış boğazından, zorlamayla çıkan tek cümle
—Ne kadar az dostum var… Oldu
şimdi bizde düşünelim isterseniz
yaşantımızdaki kişiler
tanış mı?
arkadaş mı?
yoksa dost mu?
ve hangisinin sayısı daha fazla
mehmet deveci
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.