- 2048 Okunma
- 53 Yorum
- 0 Beğeni
Edebi otorite
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Edebi otorite
Okul sıralarında kompozisyon yazardık, planlı yazmayı öğrenmek için. Yazımızı giriş, gelişme, sonuç planına göre yazardık. Bir yerlerine de misal, kıssa, anı eklerdik ki ilgi çeksin. Şiirde ise can alıcı husus kafiye idi elbet. Çünkü içeriği dolduracak birikimimiz henüz oluşmamıştı.
Teknik bir kurumda yaptığım gözlemi anlatıyım.
Bina mükemmel son teknoloji, bahçe bakımlı, çimenler, aydınlatma, park yerleri… Bina içi pırıl pırıl, büro mefruşatı ve mobilyaları en yenisinden. Çalışan personel seçkin, iyi maaş aldığı giyim kuşamından belli. Hiçbir masraftan kaçınılmamış; personel ünitesi, muhasebe, makine-teçhizat, danışma, denetim, hukuk birimleri kurulmuş. Yemek hanesi, kreş, lokal, lojman, eğlence ve sağlık ünitesi unutulmamış. Ulaşım servislerle sağlanıyor. Bu kurumun bir gayesi olmalı ki bu kadar masraf ediliyor. Bu kurumdaki asıl gaye yerine getirilmiyor ise bütün masraflar boşa gider. Kusursuz bu sistem boşa çalışır. Çünkü çaycı bile mühendis üretim yaparken çay içsin diye var.
Edebiyat otoritelerine getireceğim sözü. Edebiyatın kurallarını iyi bilirler, şiirde şekil-kafiye-ölçü konusunda uzmandırlar.
Güzel bir yemek düşünün; köhne bir masada değersiz kaplarda sunulmuş. Bu yemeğin tadı ve verdiği enerji ortamın köhneliği yüzünden azalmaz elbet. Sadece görüntüde hoş olmaz. Kötü, berbat bir yemek de muhteşem bir sofrada, altın kaplarda sunulsa, insana faydası olmaz, zararı olur.
Edebiyatta somut olan her türlü araç soyut manayı açığa çıkarmak içindir. Yazarın kendi özgün düşünce ve tespitlerini aktarmak için kullanılır. Madde mana içindir yani. Öğretmen tahtaya formülü yazmak için somut şeyler kullanır. Tahta, tebeşir gibi şeylerin asıl kullanım amacı soyut formülü anlatmaktır. Edebiyattan manayı çıkarın kuru ve kusursuz kalıp kalır! Mana iskeletin etidir. İskeletin görevi işlevsel organları taşımaktır. Yani kendi için değil organlar çalışsın diye vardır, organlar ise beyin için... Edebiyatta kullanılan (şekil, akım, imgeler, vb.)her şey mananın hizmetindedir. Hadiste "sözde sihir vardır" denilmiştir. Her türlü edebi eserin kendine has bir ruhu vardır. Terkiptir çünkü… Yazar eserinde kendi bakışını yansıtır. Sadece yaşadıkları veya özlemlerini yazmak gibi bir sınırı yoktur. Her konuda yazar.
Bazı edebiyat otoriteleri maalesef şekil üzerinde kalmışlar, sadece öğrendiklerini öğretiyorlar, yeniliğe açık değiller; eleştirilerini geçmişe ait bilgileri esas alarak yapıyorlar. Zaten dillerinden dökülen şu sözler her şeyi açıklamaya yeterli oluyor.
- Ben 40 yıllık edebiyatçıyım, edebiyatın alasını bilirim!
Edebiyatı bildiğin kesin de hocam, edebiyat ne için onu biliyor musun?
Saygılar,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Hocam niye dayılandın anlamadım.
Edebiyattan ahkam kesen değilseniz sorun yok.
KİMİMİZ DONANIMIMIZI İSLAH EDEREK SUNAR KİMİMİZ DE DONANIM SAHİBİ OLDUĞUMUZU SANARAK CEHALETİMİZE ÖRTÜ YAPARIZ SANIRIM FARKIMIZ BU.
Sende donanım olmadığını ortaya koyuyorsun hocam. Daha ne diyem.
Cesaret falan derken biz korkak mıyız. Oradan öyle mi görünüyor.
Ayrıca yorum ve eleştirilerinizin benim açımdan hiç bir değeri yoktur bilesiniz.
Ben de sizin gibi diyorum.
Herkes doğru bildiği yolda hareket edecek elbette.
Eyvallah!
Ahmet Bektaş tarafından 10/21/2009 1:03:41 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Bektaş,
Muğlak ifadeler kullanmaya devam ediyorsunuz.
“ Sayın Oflu Edebiyattan ahkam kesen siz olabilirsiniz.”
Ben ne edebiyatçıyım, ne ahkâm kesenlerdenim. Ama iki kere ikinin dört ettiğini bilmek için matematik profesörü olmaya gerek olmadığına inananlardanım.
Okuduğunu ve yazdığını anlayabilecek kadar zekâya, düşündüğünü de söyleyebilecek kadar da cesarete sahip olduğumu düşünüyorum.
Hiç tarzım değil ama, farzedin ki ahkâm kesiyorum..
Kulağımı mı çekeceksiniz?
Bizim savunduğumuz konuların neresine itiraz ettiğinizi, nesini beğenmediğinizi ve karşı görüşlerinizi sıralamadan her yana çekilebilecek ifadelerle lâf kalabalıklığına girmek size bir teselli olabilir belki ama;
Yazınız, yorumlarınız ve verdiğiniz cevaplara baktığımda benim ciddiye alacağım ve zaman harcayacağım bir donanıma sahip olmadığınızı (en azından gördüklerimle), uğraşlarımızın çok ayrı olduğunu gördüğümden burada harcanan zamanı (kendi adına) sadece israf görüyorum..
Herkes doğru bildiği yolda hareket edecek elbette..
Eyvallah!
Bence...
Sonuç itibariyle yazar burada edebiyatta yapılan yarım yamalak bilgiler ile eleştiri dilinin keskinliği ve dahası kırılma noktasının hesapsızlığı ve dahası davanın kol mu parmak mı olma noktasına işaret etmiştir.
Eğer bir şiirde bütünlük varsa kafiyede bir takım eksikler olması şiirin amansız eleştiriyi hak etmediğini, ayrıca güzel yemek güzel sofra tabiri ile çok güzel örnekleyerek tamamlamıştır.
Her sofrada bir takım eksikler olur burada ahkam kesmenin ötesine geçip ikrama teşekkür gereği vardır.
Gayrısı laf-ı güzaf va dahi fazlası ukalalıktır...
Sevgimle hep.
Bence...
Sonuç itibariyle yazar burada edebiyatta yapılan yarım yamalak bilgiler ile eleştiri dilinin keskinliği ve dahası kırılma noktasının hesapsızlığı ve dahası davanın kol mu parmak mı olma noktasına işaret etmiştir.
Eğer bir şiirde bütünlük varsa kafiyede bir takım eksikler olması şiirin amansız eleştiriyi hak etmediğini, ayrıca güzel yemek güzel sofra tabiri ile çok güzel örnekleyerek tamamlamıştır.
Her sofrada bir takım eksikler olur burada ahkam kesmenin ötesine geçip ikrama teşekkür gereği vardır.
Gayrısı laf-ı güzaf va dahi fazlası ukalalıktır...
Sevgimle hep.
edebiyat, insanın ve yaşamın aynası, aynısı..
nasıl ki insan içinde taşıdığı manayı madde yoluyla yaşamda ifade ediyorsa, edebiyatta da aynısı geçerli.. biri olmazsa diğeri hep eksik kalır.. ve biri diğerinden daha değerli değildir, eşit değerdedir.. edebiyattaki en iyi eserler iki değerin birbiriyle en iyi ölçüde yoğurulduğunda ortaya çıkmış olanlardır..
yazar bunu çok anlaşılır anlatmış bana göre.. anlamak istemeyenler içinse yapılacak daha fazla bir şey yok..
ne atılsa bulanmayacak kadar duru bir su gibi yazınız..
gerçek kendi savunmasını kendi yaratır.. yazı kendi savunmasını da içinde barındıracak kadar gerçek..
yazarın gerçeğine saygılarımla..
yorumcuların da hepsinin gerçeğine sevgilerimle..
seçkiyi kutluyorum..
Afet hocam hoş geldin.
Buyurun, hazırlayın güzel yemekleri ve güzel sofrada , güzel kapta sunun .Harika olur.
Afet hanım siz otorite gibi davranmazsınız umarım. .Yoksa niye alınacaksınız ki.
Yorumunuz için
Teşekkür ederim.
Ahmet Bektaş tarafından 10/20/2009 11:53:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
"Güzel bir yemek düşünün; köhne bir masada değersiz kaplarda sunulmuş. Bu yemeğin tadı ve verdiği enerji ortamın köhneliği yüzünden azalmaz elbet. Sadece görüntüde hoş olmaz. Kötü, berbat bir yemek de muhteşem bir sofrada, altın kaplarda sunulsa, insana faydası olmaz, zararı olur. "
________ peki hem sofra mükemmel görüntüye sahip olsa hem de yemek leziz olsa daha iyi olmaz mı, yorumunuzu ben de okumuştum ve alınmıştım doğrusu. çabamız güzel sofralara güzel yemekler konması yönündedir.-------
"Edebi otoritenin arterlerini oluşturan damarların manadan yoksunluk içinde şekilciliği savunduklarını mı savunuyorsunuz yazınız da ?"*YAKAMOZ*
O sakıncaya işaret ediyorum. Sınırlamalarla o noktaya kendiliğinden gelinir.
Divan edebiyatında Osmanlıca kullanılıyordu.
Osmanlıca'da Türkçe, Farsça, Arapça kelimeler ortak olduğundan muhteşem bir kelime dağarcığı vardı. Zaten avam için yazılmıyordu şiirlerin çoğu. Şiirde kafiye ve hece ölçüsü bu kadar zor olmuyordu.
Şimdi sitedeki hece ölçülü şiirlere bir bakınız.
Türkçe ile yazmaya çalışmış şairlerin çoğu ama hece ve kafiyede sıkışınca Osmanlıca kelime kullanmış ve şiirin altında "mini lugatçe" eklemek zorunda kalmış.
Yani bu kumaştan o zamanki urba çıkmıyor. Zorlayınca da bir şeye benzemiyor.
Şunu bilmeliyiz ki;
dil de gelişir şiir de.
Gelişmek zorunda .
Eski elbisesine sığdırmaya çalışmak engellemektir.
Elbet geçmiş birikimlerden faydalanacağız. Ama geçmişte kalamyız.
"Edebi otoriteye eş anlamlı olarak klasik edebiyatı getiren bir düşünce hakim yazıda.Dolayısıyla klasik edebiyatı rededen.
Bu kabul edilir birşey mi ? Klasik edebiyatın karşısında olan demek ki modern edebiyat hattını savunuyor ."*YAKAMOZ*
Şu var ki yazıda herhangi bir şeyin reddi yok. sadece tespit var.
Teşekkür ederim, katkılarınız için.
Yazının ismi Edebi otorite;
Bence öncelikle tanımının yapılması gereken husus bu.
Ki sayın yazarımız direkt olarak bu konu üzerine yoğunlaşmış ve eleştirisel bir bakış açısıyla düşüncelerini paylaşmıştır.
Her edebi üründe olduğu gibi tabi ki de mana birinci plandadır.Bunu tartışmanın bir anlamı yok.
Anlamı olmayan ne hikaye ne roman ne de şiir vs... edebi değeri zaten yoktur.Kalıcılığının olmayacağı gibi.
Edebi otoritenin arterlerini oluşturan damarların manadan yoksunluk içinde şekilciliği savunduklarını mı savunuyorsunuz yazınız da ?
Burda konuya edebi otoritenin hangi konuda otoritesini koyduğu konusu çıkıyor ki yazının bir bölümünde geçen kafiye, ölçü, örgü hususlarından şiirin bam teline dokunulduğunu anlıyorum.
Şiir sadece mana değildir.Şiir anlam içre anlam doğurup bilmece mantığının değişik versiyonlarını sunmak hiç değildir.(Bugün ki kabul gören ihtivasıyla)
Peki nedir şiir sevgili dostlar;
Otoritelerin savunduğu ve karşısında duranlara göre nedir?
Kim neyi tartışıyor?
Bugün bu platformda bu konuyu paylaşabiliyorsak bizden önceki öğretilere çok şey borçlu olduğumuzun öncelikle bilincinde olmalıyız.
Edebi otoriteye eş anlamlı olarak klasik edebiyatı getiren bir düşünce hakim yazıda.Dolayısıyla klasik edebiyatı rededen.
Bu kabul edilir birşey mi ? Klasik edebiyatın karşısında olan demek ki modern edebiyat hattını savunuyor .
Peki modern edebiyat en iyisi midir? en kalitelisi midir?
Bunun cevabını kim verecek sorarım size?
Bugün itibariyle çok güzel eserlerde verilmektedir.İnkar etmiyorum ama bugün için acaba kaç tanesi bir sonraki yüzyıllara fuzuli gibi baki gibi damgasını vuracaktır.
Sanırım bu tartışmaların cevabı birazda zaman da saklı.
Ama eğer tümden klasik edebiyatı red ederek tüm dayandığı ana ilkeleri redetme yoluna girerseniz cidden hicab duyarım.
Sonuç olarak diyebilirim ki ben edebi otorite (Klasik edebiyat) yada modern edebiyat açısından değil yalın olarak şiir üzerinden yorumumu yapmaya çalışıcam.
Ne tek başına sestir.Ne de manadır.
Ne müziktir, ne de nesir.
Şiir mananın müzikaliteyle bütünleştiği duygunun ve mananın kelimelerle çizilmiş resmidir.
Birini rededip diğerini savunmak bence boşa kürek çekmekle eşdeğerdir.
Saygılarımla
Ben, bu yazıdaki bazı bölümleri yorum yaptığım bir şiirde benden sonraki yorum olarak gördüğüm için dikkatlice okudum. O şiirde anlayamadığım içeriği belki burada yazının bütününde anlayabilirim diye düşünmüştüm ama maalesef yine anlayamadım.
İfadeler muğlak..
Yazının içeriği sadece başlıkta kalmış!
O şiirin altında yorum olarak asılan bölümde de şiirle alakalı tek bir kelime yoktu.
Bu yazıda da “ edebi otorite “ nin açılımı…
Maksat, cevap vermek ise; cevap verdiğiniz kişinin tezlerine dokunur, eksik bıraktıklarını, yanlı ya da yanlış söyledikleriniz irdelersiniz..Bunu yapmayacaksanız “acaba “ lara neden olacak yaklaşımlarda bulunmaz, ortamı bulandırmazsınız.
Yoksa bu tür yaklaşımlar ne edebiyata ne şiire katkı sağlamaz sadece bir boy gösterme olarak kalır..
Edebi otorite kim?
Edebiyatçı kim?
Ustalık iddiasında bulunan, ahkâm kesen biri mi var benim görmediğim?
Bu yazı mı?
Yazı işte!
Sanırım biraz geç geldim:))
Bir şeyi nasıl ya da nelerle duyumsuyorsunuz sevgili Göktürkmen? Beş duyu organımızla değil mi ki ben de bunu belirtmiştim zaten ama manalandırırken yanılgıya düşüyor olmanız sanırım sizin DEVRİMCİ düşünemediğinizden olsa gerek...
Her şeyde olduğu gibi edebiyatta da tek ''doğru'' mantığı yoktur ki bana göre ''doğru'' ve ''yalnış'' kavramları da ayrıca tartışılır bir konudur:))
Edebiyatta otorite'ye gelince bence abartılı bir kavram olarak görüyorum çünkü zaman içerisinde kalıcı olabilen eserler zaten kendiğinden raflarda hak edilecek yerlerini bulmaktalar... Yani Ahmet arkadaşın da dediği gibi ahkam kesmekle bir yerlere gelinmiyor...
Sevgilerimle...
Tüm yorumları okudum .Yine öğrenmek amaçlı .Yazı gayet açık bir dille ve gerekli örneklemeler de yerinde verilmiş.
Doğrudur madde mânâ için vardır.Mânâyı yakaladığımızda madde bir anlam kazanır.Tıpkı ruhsuz içi boş bir insanın et ve kemikten ibaret olması gibi.
Güzel bir ortam meydana getirmiş yazdığınız konu .Çok hoş olan yanı da yorumlardaki seviyenin korunması .
Haketmişsiniz seçilmeyi.
Selam ve saygılarımla.
"...EDEBİYAT BİLİNCİ denilen görüşün karşısında EDEBİYATLA İLGİLENEN ler pek saygın değiller..."
Ne denir artık, el insafı yoğun şekilde teşekkür ederim.
Ayrıca herkese de, tekrar teşekkür ediyorum.
Son söz : Anlayan yoksa ; anlatan yoktur !..
Tüm katkı yapanlara saygı, sevgi ve dostlukla...
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 1:51:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
bir konuyu yazan kişi, kendi düşüncelerini aktarır. okuyucu, okur, onaylar ya da onaylamaz,görüşünü,isterse, belirtir. her iki kişi de konu ile ilgili KENDİ düşüncelerini yansıtırlar. bu yazı konusu ile ilgili akademik bir kariyerim. yok. müzik ten keyif alıyorsam, piyano sevmem diyorsam, illa ki müzik otoritesi olmam gerekmez. bir konuyu tartışmak farklı şeydir, konu hakkında ki görüşlerinde dayatıcı, ısrarcı olmak farklı şey. ben sıradan ev hanımıyım, anneyim. iyi bir okurum, bu konuda asla taviz vermem. kendime göre şiir, düz yazı, vs yazarım. neye göre? yine kendime göre. ben halk'ım. akademik sözcüklerle ilgim yoktur. kalıplarla da. "Bu bakış ya da yaklaşım edebiyat bilinci mi oluyor yoksa bu yaklaşım ve bakış tarzı ile edebiyatla ilgilenmek mi?". Edebiyatla ilgilenmek oluyor efendim. ne Asaf olmaya niyet var ne de Orhan Veli. Bu sistemdeki hiç kimsenin de böyle bir had aşımı olduğunu sanmıyorum. ama görüyorum ki, EDEBİYAT BİLİNCİ denilen görüşün karşısında EDEBİYATLA İLGİLENEN ler pek saygın değiller. Ahmet bey'i bir kez daha kutluyorum. şekil değil, içerik geçerlidir. saygılar.
Oryantik ya da oksidental sentezli, evrensel bir hümanite vurguladığınıza dikkat çekmek istiyorum. Ben bunu bir yazıyla anlatmaya çabaladığımı hatırlıyorum.
Oryant-oksidental eksantrik/tuhafa yakın seyreden hümanite ve evrensellik gibi anlayabilirsiniz.
Saygılar.
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 1:22:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
"evrensel boyutte doğru olan düşünce, benim de doğrumdur..
bundan ötesi var mı?" müget
Evrenselleşmek insanın nihai hedefi olmalı.
Bütün gelişim, çaba, çekilen meşakkat bu gayeye ulaşmak için olmalı.
Bu da algılarımızın (akıl, beş duyu, hayal. v.b.)marifetiyle olacak. Bizler. Kainatın bize sunduğu somut verileri algılarımızla okuyup evrenseli bulacağız.
Mevlana eleştireli yazdığımda sizinle olan tüm yazın/yorumsal iletişimimiz kopabilir değerli "müget"...
Ve alıntınızdan,alıntı yaparak;
"..mevlana ; düşünceden ibaretiz..." diyorum
Mevlana, hep olduğu gibi evrensel boyutta bir değer olarak "doğru "söylüyor, evrensel boyutta ama !
Saygılar.
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 12:38:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
"...Edebiyatta somut olan her türlü araç soyut manayı açığa çıkarmak içindir. Yazarın kendi özgün düşünce ve tespitlerini aktarmak için kullanılır. Madde mana içindir yani. Öğretmen tahtaya formülü yazmak için somut şeyler kullanır. Tahta, tebeşir gibi şeylerin asıl kullanım amacı soyut formülü anlatmaktır. Edebiyattan manayı çıkarın kuru ve kusursuz kalıp kalır! ..."
Burada somutu soyutlaştırmak değil anlatılan,
soyut için somutu kullanmak.
Ama buradan daha kapsamlı şeyler ulaşırız elbet.
Şöyle ki
Somutu soyutlaştırmak da muhteşem bir yetenek.
İzninizle biraz açayım;
Sorduğunuz iyi oldu , kapalı kalacaktı bu husus.
Kainat bize göreceli somut ve biz somuttan soyuta giderek kainatı okuyabiliriz. Yıldızlar, ağaçlar, bir kelebek bize somut ama biz onun soyut manasını hedefleyerek imge olarak kullanırız şiirde. Sembol olarak da manasına bakarız. Yani somuttan soyuta , soyuttan somuta her an geçebilmeliyiz. Farkındalık aslında bu. Şuur, insanın şuuru ne kadar açık ise o derece somut soyut kavramlarda geçişler yaparak gelişir. İşte sır burda bizler eskimeye mahkum madde ile kalıcı manayı oluşturuyoruz. Yani beden ile bedenin algıları ile ruhsal data oluşuyor.
--
Konu konuyu açtı sayın göktürkmen dikkatiniz için teşekkürler.
Kelime ve kavram yetersizliği halinde olmak, başkalarını ukâlalık ya da entel/dantellikle suçlamayı gerektirmiyor olmalı...
Dağılmışı toplayıp, başta Edebiyat olmak üzere tüm anlamları kapsayacak şekilde; algısal kırılma, kavramasal kargaşayı ve bundan mamül bulanlıklığı, durultmaya yönelik yazdığımı sanıyorum.
Ne yapsak, çoğu ve bazı şeyler maalesef göreceli/izafi kalıyor !
Esenlikle değerli Engindeniz ve Bektaş...
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 1:32:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
"...Edebiyatta somut olan her türlü araç soyut manayı açığa çıkarmak içindir. Yazarın kendi özgün düşünce ve tespitlerini aktarmak için kullanılır. Madde mana içindir yani. Öğretmen tahtaya formülü yazmak için somut şeyler kullanır. Tahta, tebeşir gibi şeylerin asıl kullanım amacı soyut formülü anlatmaktır. Edebiyattan manayı çıkarın kuru ve kusursuz kalıp kalır! ..."
Bu ne demek efendim?
Devam ediyorum izninizle:
Algılamadığınız " yani henüz soyut olan şey" kavramlaştılır mı? Kavramlayamadığından nasıl anlam ya da mana çıkaracabileceksiniz öyleyse?
Anlamlandırdığınızı tanımlayabilirsiniz mutlak... Peki ya manalandıramadığınız veya anlamlandıramadığınızı ne yaparsınız?
Sonrası mı peki ?
Tanımlar, üzerinde ortak veya genel kabul görmüşülüğü anlatan düşünsel/duyumsal dizge elemanıdır.
Bunlardan işte; işleyebilen anlamda örnek/model bir ön dizgeler bütünü kurarsınız. Bu edebiyatın yazınsalığı bağlamında, tüm bilim ve sanat boyutta onunla ilgilidir.
Bu örnek/model ön dizgeleminiz, teorik ve pratik düzlemde işliyebiliyorsa da, eylem aşamasına geçersiniz !..
Eylem, edebi emekçinin, ebedi emeği olan; şiirdir, nesirdir, romandır...
Saygıyla...
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 12:37:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ahmet Beyi kutluyorum öncelikle...Tartışmaya gelince, başta " İşte, bu sitede olması gereken bir edebi tartışma" diye sevinip ilgiyle takibe başladım. Ama ne yazık ki, ilerleyen yorumlarda, bu tartışmanın, kişilerin kendi düşüncesini empoze etme çabasına döndüğünü fark ettim.
Kullanılan kavramlar, kurulan cümleler, edebiyat ahkamına yakışır olsun diye ağır ve uzun. Bir konuyu izah etmek istiyorsanız, kısa ve net cümleler kullanmalısnız. Öyle cümleler var bazı arkadaşlarımın yorumlarında ki, başından sonuna gelene kadar, kavram ve kelime düellosundan, ne okuduğunuzu anlamıyorsunuz....
Konu soyut ve somut kavramlarında tıkandı nihayetinde....
Ben de birşey sormak istiyorum değerli yazar arkadaşlarıma...Edebiyatı tanımlamak için, illa ki entel kelimeler kullanıp, lafı mümkün olduğu kadar uzatmak mı gerekir.
Ayrıca yazarımız, her paragrafta, farklı örneklemeler vererek, anlatımını desteklemek istemiş. Örneklerin hepsi doğru kullanılmış kendi paragrafında. Ama bütün olarak bakınca, yazı, karmaşık geldi bana. Yani, yazar ne demek istediğini dağınık anlatmış bence.
Saygılarımla...
Somutu soyutlaştırmak demişsiniz, böyle bir şey olduğunu düşünemiyorum.
Aşkınızı, sevginizi bile soyut halden sevgilinize, para vererek aldığınız bir demet gül buketi ile beliginleştirirsiniz örneğin. Belirginleştirmek burda somutlaştırmaktır, maddeleştirmektir.
Bölümsel olanın, bir ayağı mana da, yani anlamda olanın, maddesel boyutuyla birlikte bütünselliğe vardığını söyledim...
Bu bir dizgenin düşünsel ve duyumsal birliktelikle nesnelliğe varışının tespitiydi, yani öyle sizin söylediğiniz gibi, herşey "mana" dır demenin değil...
Açıklamaya çalıştığım sekilde, bir dizgenin elemanı olduğun da tam yerine oturduğu gibi bir benzetmeyle söyledim.
Teşekkürler...
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 11:15:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
"Edebiyatı "mana"ya indirgeyen bir yazı okudum. İlk katkımda bunları açıkça belirttim. "Göktürkmen
Pekala, bir yanıtta benden olsun.
Yazıda edebiyatı manaya indirgeme yok.
Sadece bütün şekilsel çabaların manayı açığa çıkarmak için olduğunu anlatıyor.
Zaten soyut olan mana somut araç kullanılmadan asla açığa çıkmaz. Ya sembollerle açığa çıkacak ya da yazı, resim, heykel,vb. Araçlarla açığa çıkacak.
Yani manayı açığa çıkaran araç güzel olursa estetik olur. Edebiyattaki tüm şekilsel çaba bu maksada yöneliktir.
Şunu demek istiyorum ortada işe yarar bir mana yok ise şekilsel gayretle açığa çıkacak olanın da kıymeti olmayacaktır.
Altın tabakta berbat bir şeyin sunulması ile değersiz bir kapta âla bir şeyin sunulması örneği bunun içindir.
Son tahlilde ;
Edebiyat mananın süslü sunulmasıdır.
Bu süslemede edebiyatçının özgün yeteneklerine bırakılmalıdır.
---
Sayfama misafir olup katkıda bulunan tüm değerli yorumculara çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
ÜZÜNTÜ VERİCİ:
Özgürlük köleliktir, Övgünün olduğu yerde aslında kokuşma vardır, Nefret ettiğinde sevdiğindir artık demek ki...
George Orwellvari tümceler yazmaya başlıyorum. Bireysele indirgenmiş; yaşarsın, hissedersin,sana aittirler veya ideaları somutlama yarışının sonu "ideolojilere" gömülmüşlük denildiği zaman...
Edebiyatı "mana"ya indirgeyen bir yazı okudum. İlk katkımda bunları açıkça belirttim. En yaklaşık yanıtı da değerli "müget"ten aldım...
O da, asıl sorduğum soruları geçiştirmiş. Az çok paralellik arz ettiğimiz yerleri de, kendi şiir anlayışı ile çelişecek şekilde açıklamış.
Yazdıklarım anlaşıldı mı yada ne kadar anlaşılabildim artık bilemiyorum. Bundan emin değilim? İkinci yazımda bir sürü yeni soru ve dizgelemeler yaptım, kimbilir ve daha iyi anlaşılabilirim diye elbette !
Yazılanlara bakınca; konuyla hiç alakası olmayan şeyler görüyorum.
"...yaşarsın, hissedersin, içinden geldiği gibi kelimelere dökersin...otorite de, öğretmen de, disiplin de kendinsindir..içerik de sana ve yaşadıklarına aittir...beğenen beğendiğini alır, beğenmediği bana kalır..gibi..."
Bu bakış ya da yaklaşım edebiyat bilinci mi oluyor yoksa bu yaklaşım ve bakış tarzı ile edebiyatla ilgilenmek mi?
Bilgi, birikim ve bilinç gibi bir sıralama ile -ilgi-kavramına varmak istiyorum. Bunu edebiyata olan /ilginiz/ gibi de anlayabilirsiniz.
Garipçiler, birinci ve ikinci yeniciler bile dünyadaki moda olandan etkilenerek taklit etmişler. Özgün değiller... Batı edebi kavram ve örnekleri ile karışımlar yaparak, bunların sunumu ile edebiyat (şiir/nesir) yapılmış, özgün hale gelebilen kaç tane şair var?
Keza aruz, Doğu edebi kavramları içindeyken, dinsel nedenlerle dahil olduğumuz o daireden etkilenip, taklit ettiğimiz özenti ile başlamamış mıdır?
Konu herşeyi "mana" anlama indirgemekti, konu her şeyi soyuta vardırmaktı, buna karşı çıkışın, bunların bölümselliğine isyan edişin ve bunların başlı başına durağan ve mistik Doğu'nun dayatmaları olmasına, ve bize "mutlak" doğru gibi sunulmasına bir cevaptı....
Edebiyat'ta alışılagelmişlik ve otorite yıkıcılığı eleştirisi ile kaleme alınıp, herşeyi mana, soyut ve mistik hale indirgemeyi önermekte, başlı başına bir dayatma ve doğma/otoriterlik yansıması değil midir?
Düşünsel dizge dedik, kimse anlamadı? Duyumsallık ve ona ait dizgesellik dedik, kimse üzerinde durmadı, hatta kulakla duymaya indirgenmek gibi, inanılmaz hayal kırıklığı yaratan bir cevapla bizi sarstı !
Kimi de yaptığımızı, iki kişilik dansa indirgedi, ben kendimden eminim hep şikayetim karşıdaki uyumsuzluktan dedi... Bu kadar sığ ve kolaycı yaklaştı, yaklaşık...
Kimse anlamadı, anlaşılmış olsaydı , asıl konudan sapmazdık, yazdıklarımızdan bahsedilirdi...
Değerli Ali Sel sizi hele hiç anlamadım?! Bu en azından günün yazısına yapılmaz. Gelip sayfaya desenvari, neye benzetirseniz benzetin der gibi anlaşılmazlıklar çizmek hiç yakışmadı...
Şimdilik bu kadar, konu asıl tartışmaya açılmışlık güzergâhına dönemzse, ciddiyetle ele alınmazsa, ben artık katkılarımı burada kesmek zorunda kalacağım.
Herkese, tüm katkıları için teşekkür ederim. Gününüz güzel geçsin.
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 10:49:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yazı kısaca özetlemiş, yapılması gerekeni. Verilmek istenen mesaj hedef kitleye ulaşır bir şekilde. Önemli olan hedef kitleye ulaştığı an ortama kalite kokuları salması. Bazen tüm kurallarla bir şiir yazarsınız, anlatılmak istenende anlaşılmıştır fakat birşeyler eksiktir aynen baharatı eksik olan yemek tadı gibidir. Bazende dört dizede hazine saklıdır aç açabildiğin kadar, düşün düşünebildiğin kadar. Şiir özgür olmalı diyorum bende, insan rahat olduğunca üretir kaliteyi...Şiir güzeli aramaksa eğer, bence öyle ;bazen kurallara uygun, bazen bağlı kalmadan yazılmalı, yazan kalem kendini kasmamalı....Sevgi ve saygımla....
.........................................................................
.........................................................................
.........................................................................
.........................................../...........................
..........................................//..........................
.......................................///..........................
....................................///...........................
..................................///................................
.................................///......../II.........OO.........
................................///.......//II.....OO.....OO...................................................///...........II....OO......OO..................
...............................///............II....OO......OO..................
...............................//.............II.....OO......OO..................
................................/...............II.....OO.....OO..................
.................................................II..........OO.............................................................................................................
.......................................................................................
.
İlginize teşekkür ederim sayın Göktürkmen.................
Ancak; Anlaşılmazlıklar, anlayamayanların anlağından azadedir.
Saygılarımla.
Ali SEL tarafından 10/28/2009 7:43:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
Edebiyatın sadece "kendine" hizmet etmesi hezimet.
Ki şimdilerde yapamıyor onu bile.
Bir zaman da ideaları somutlama ve ya açıklama hizmetine girişilmiş. Bu durumda "edebi" olan uçmuş ideoloji karanlığına gömülmüş. Yazmak nedir, niçin yazıyoruz?
Böyle bir yazıya giriş mahiyetinde olmuş yazınız.
Ne yapılmamalı derken yapılması gerekeni işaret etmekte Yazar. Sağolun.
herkes aynı şeyi konuşuyor da ifade farklı gibi geliyor bana..ve sanırım konu oldukça dağıldı..yazının asıl sahibi bile karışmaya başladı...yaşarsın, hissedersin, içinden geldiği gibi kelimelere dökersin...otorite de, öğretmen de, disiplin de kendinsindir..içerik de sana ve yaşadıklarına aittir...beğenen beğendiğini alır, beğenmediği bana kalır..gibi...Ahmet bey'i yürekten tebrik etmek lazım..öyle bir konu kelimelendirmiş ki, ortalık toz duman oldu...sevgiler, saygılar..
Oy dedim okurken oy:)))
Vallahi ne diyem efendim hani bir yara şakır şakır kanarken biri "durun hele ben bir el atayım yoksa yara kangren olacak" der ya işte bu yazı o yarayı kangrenden kurtaran olmuş veya olmasını diliyorum.
Zihinlere yerleşen ve artık tabulaşan kuralların hiç değilse şu yazıdan nasiplenerek kurtulunmasıdır dileğim.
Bence hiç sıkıntı yok kendim için istiyorsam ne olam:)))
Ben nasılsa bildiğim dansı yaparım her daim, derdim dansın ritmine uyamayanladır:)))
Yürekten tebrikler, hem seçkiyi hem sizi gönülden kutluyorum.
Yıla düşsün bu yazı.
Sevinç İNAL tarafından 10/20/2009 1:45:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
Benim uykum geldi, (çok geç kalmaya alışık değilim o nedenle) bu nedenle şimdilik kaydıyla izin istiyorum. Şu andan sonraki yorumlara katkılarımı, bilahare yapacağım.
Herkese, başta konuyu gündeme getirerek kaleme alan değerli Ahmet Bektaş beyefendiye ve tüm diğer arkadaşlara, çok değerli katkıları için teşekkür ediyorum.
Günün yazısını ve yazarını da tekraren kutluyorum.
Saygı ve esenlik dileğiyle...
"...duygu yu nasıl çerçevelendirirsiniz..."
Çerçeve aramıyoruz, siz de belirtmişsiniz; Düşünsüz, duygu olmuyor.. Biz buradan edebi "yeni"lere varmayı arıyoruz. Sonuç olarak özgün, kendini Batı veya Doğu (konu madem edebiyat ve edebi algı,kavram, anlam ve tanımlar anlamında sorgulamadır) kavramaları ile açıklamadan, sömürge tipi edebiyatı ve edebiyatçıyı konuşmaya çabalıyoruz.
Otorite, öğretmen, disiplin gibi bir edebi derece veya içerik farkını sorguluyoruz...
Ya da taklit, esin, özgün gibi...
Esenlik.
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 12:46:13 AM zamanında düzenlenmiştir.
edebiyat, romanıyla, öyküsüyle, şiiriyle duygu demek. duyguların, düşüncelerin paylaşımı demek. düşüncelerinizi şekillendirebilirsiniz, değiştirebilirsiniz, bir kalıba sokabilirsiniz, belki. ama duygu yu nasıl çerçevelendirirsiniz? kişinin yaşadığına en uygun kelimeyi, en iyi ifade tarzını ondan iyi kim bilebilir? uyuyorsa aruz kullanır, kafiye kullanır. ya da serbest yazar. yaşayan bensem, hisseden bensem kimse başıma dikilip de " hımmm şunu şöyle yaz " diyemez, dememeli. edebiyat, paylaşımdır. sınırsız, kuralsız, çerçevesiz. anayasası yoktur. sevgiler, saygılar. ve tebrikler Ahmet Bey.
"...Bir şeyi duyunca düşünürsün gelen sesin insandan mı yoksa hayvandan mı yoksa daha başka bir şeylerden mi geldiğini sevgili Göktürkmen hatta durup düşünmene bile gerek de kalmayabilir eğer sesler arasındaki farkı anlama yeteneğine sahipseniz ki insan kuş takliti yapmıyorsa tabii:) Ayrıca düşünce cimnastiği yapmaya da gerek yok örneğin kaldırımdan karşı kaldırıma geçerken ''ben yeşil yandığını düşünüyorum öyleyse yeşildir'' diye kırmızı ışıkta geçerseniz (ki geçebilirseniz tabi) sanırım bu sonunuz da olabilir, demek ki neymiş; önce nesneyi görmek ve kavramak çok önemliymiş, işte o zaman kırmızı ışıkta durulması gerektiğini de öğrenmiş olursunuz değil mi?...
Sevgilerimle..."
Bilemeyeceğim... Ben, -duymak-ı duyumsamak; edebi/estetik/duygu kökenlilik anlamında kastetttim. Kaldık ki, kulak ile duymak 1/5'ini duymaktır, duyumsamakın... Sadece ses veya görmeye indirgenir mi bilmiyorum ?
Sizden beklemediğim bir cevaptı, düşünsel deyince de "düş" kökeninde rüya ile tevil etmeyin lütfen, hiç yakışmayacak size değerli Güldane Dal...
Saygılar..
Günün yazısını Kutlu/yorum...
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 12:23:32 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir şeyi duyunca düşünürsün gelen sesin insandan mı yoksa hayvandan mı yoksa daha başka bir şeylerden mi geldiğini sevgili Göktürkmen hatta durup düşünmene bile gerek de kalmayabilir eğer sesler arasındaki farkı anlama yeteneğine sahipseniz ki insan kuş takliti yapmıyorsa tabii:) Ayrıca düşünce cimnastiği yapmaya da gerek yok örneğin kaldırımdan karşı kaldırıma geçerken ''ben yeşil yandığını düşünüyorum öyleyse yeşildir'' diye kırmızı ışıkta geçerseniz (ki geçebilirseniz tabi) sanırım bu sonunuz da olabilir, demek ki neymiş; önce nesneyi görmek ve kavramak çok önemliymiş, işte o zaman kırmızı ışıkta durulması gerektiğini de öğrenmiş olursunuz değil mi?...
Sevgilerimle...
MERHABA EDEBİYAT:
Öncelikle herkese iyi geceler diliyorum.
Biraz devrimci düşünelim, ya da kimilerin sevdiğince inkılâpperverlik edelim diyorum izninizle. Bu yukarıdaki gördüğünüz yorumlara bakıldığında, az, çok üzerinde anlaşılan bir dileğin arayışını gördüğümüzü belirtiyor gibi anladım ben...
Herşeyi anlama indirgeyen arkadaşlara, doğru düşünsel temel dizgeyi vereceğim. Karışık olarak;
Eylem, kavram, örnek, algı, anlam, tanım...
Ya da, hadi birazcık oyun oynayalım. Düşünsel ve duyumsal estetik ve diyalektiğin örgüsü olan edebiyat/yazına iyi niyetli katkılar gibi anlaşılsın istiyorum.
Bu elemanları dizgeleyin, doğru dizge arıyoruz. Soyutu mu somuta, somutu mu soyuta çekerek algı/olgusu yapıyoruz, bunu daha net görebilmek adına bu ciddi bir oyun...
Dizgeyi her yorumcu, kendi özneline göre kurgulasın. Nesneli arayalım, genel kabul görmüşlüğün nesneliğini, madem öyle...
Sonra burada da kalmıyoruz, madem başladık devam ediyoruz; yatay ve dikey sınıfsal bütünselikte dizge arıyoruz. Bunları dinsel, sınıfsal ya da ulusal (ki evrenselliğe varış; her ulusun dili, dini, rengi ve kültür ögeleri ile yaptığı birer katkıdır) ve evrenselliğe göre dizgeleyerek arıyoruz...
Anlayın, soyut "mana"cı arkadaşlar, herşeyi maneviyat yoğun "mana"ya indirgemişler; anlamak, anlayabilme ve de anlatabilmektir biraz !
Buyrun:
üst/üst
üst-orta
üst-alt
orta-üst
orta-orta
orta-alt
alt-üst
alt-orta
alt-alt
Var mı itirazı olan devrimci ya da inkilâpperver, yenilikçi; işte her neyse, bir türlü üzerinde ortak olgu/algıştırmadığımızın tanımını yapmaya ?
Devam edeceğim, izninizle devam edeceğim... Duyumsal dizgeyi de tartışmaya açacağım. Madem düşünsel dizge dedik, devam etmemiz gerekiyor ! Düşünmeden duyulur mu, yoksa duyumsayarak mı düşünselliyoruz? Elbette ona da sıra gelecek !
Haydi, tümü birbirinden değerli arkadaşlar ?
Haydi ?!
Esenlikler dilerim.
Göktürkmen tarafından 10/20/2009 1:00:12 AM zamanında düzenlenmiştir.
Değerli Ahmet Bey,yazınız tamamen haklı,tamamen reddedilemez bir düşünce üzerine oturmuş.Ben de belirli bir yaşta olmama rağmen kırk yıllık edebiyatçı olmak -ki ben henüz okulla birlikte otuz yıl civarında edebiyat öğretmeniyim-hiçbir zaman şair ya da yazar olduğumu iddia etmedim.Neden?Tamamen sizin söylediğiniz nedenlerden.
Elbette edebiyat insan duygu ve düşüncelerini ortaya çıkarmak için var.Kuralları koyan da yıkan da yine insan.(kabul görmesi şartıyla)Birinci Yeni yani Garipçiler kuralları kırdıklarında ne çok eleştirildiler.İkinci Yeni şairlerine de alışmak pek kolay olmadı.Ancak yazınıza ilaveten şunu da belirtmek istedim.Heceyle yazıyorum diyorsanız hecenin o güne kadar belirlenmiş kurallarını kıracaksanız bir yeniliğe imza atıyorsunuz demektir.Bunun kabul edilebilir olduğunu belirleyen bir okuyucu kitlesinin olması gerekir.Bunun için de elbette edebiyatla yıllarca haşrolmuş isimler de olacaktır.Bence durup beklemek haklı ya da haksız olma konusunda onlara da izin vermek gerek.
Dün yazdığım şiiri gençlerin uslübunu kullanarak yazdım.Bir duygu seliydi sadece.Biraz gençlere de serzeniş vardı.Özenti değil onları anlama çabasıydı.Olmasın mı?Elbette onları anlamaya çalışacağız ama bugüne kadar öğrendiğimiz tecrübelerle kırmadan incitmeden hiç mi düşüncelerimizi söylemeyeceğiz.Yeter ki iyi niyetli olalım.Yeter ki dürüst olalım.Birbirimizi silmek yerine paylaşmaya ve anlamaya çalışalım.Ancak belirli bir yaşa geldikten sonra 'Ah!anne ne kadar haklıymışsın .'dediğimiz de olmuyor mu?
Yorumlarda herkes kendi bakış açısından bakacaktır olaya.
'durur ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millete
çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten'
Sadece tecrübeye bağlı olsaydı her şey bugünkü medeniyete ulaşılalmazdı.Tecrübeyi hiçe saysaydık da medeniyet olmazdı.
Bu sayfada Müget,Beklenen Yağmur,İsa İnan.... gibi adını uzatmamak için sayamayacağım gerçekten şiirlerine hayran olduğum şairler de ,türkmendağlı,rabatlı... gibi şairler de hyazıcı gibi değişik bir uslübü olanlar da.hangisine kötü diyebilirim kendi adıma hepsini çok beğeniyorum.
Yeter ki kırmayalım birbirimizi,yeter ki bir şeyler öğrenmeye çalışalım birbirimizden.selamlar...
bilgiyekoş tarafından 10/19/2009 10:13:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
Edebiyat, yazarın düşünce ve duygularını sözlü, yazılı ya da görsel anlatma biçimidir ki bunun için de madde gelir manadan önce diyorum ben de ...
Ayrıca yazar, yazarın üstlendiği konum ve okur da çok önemlidir ve şöyle der Dostoyevski '' Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur '' ve tabiki hangi düşünce biçimine sahip olduğunun da çok büyük bir önemi vardır, örneğin ben ezilmeyi ve köleliği savunan kafa yapılarından çıkan yazarların yazar olmayacağını düşünürüm...
Tartışmaya açık bir konu, sevgilerimle Ahmet Bektaş...
Guldane Dal tarafından 10/19/2009 7:58:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
EDEBİYAT ÜZERİNE:
Ezilmişliğin bin yıllık acı iniltilerini çıkaran Doğu kafası yine düşünme organını kâlp olarak belirtip gitmiş. Mana derken, anlam demeyi zül addetmiş. Bu kadar savruk ve dağınık... Dayanakları bölümsel, yani dinsel bakış, ötesini bilemiyor.
Hep söylüyorum kızıyorlar; insan kalp değil, kâlp sahibi olmalı diye, kalp edebiyat, kâlp/b(i) edebiyat değildir, demek ki !
:)
Edebiyat'ı üst yapı bir dinsel dayatma ve doğmalar bütünü olarak önermiş. Bilmiyor ki, bütün parçalardandır veya bölümler bütündendir. Dinsel söylemliliğinde bir toplumsal yapısı ve bu içeriğinde bir sınıfsallığı var, düşün(e)mez, bence işine gelmiyor... Birileri onun adına düşünmüştür, bunu yeterli ya da kâfi görür veyahut, bilemiyorum artık...
Mesela, hep getirip getirip dayadığı dinsel sembol ve olaylardaki sınıfsallığı görmez, az Edyaniyat bilse bunları yazmayacak !
Neden Birtengri'nin Saygın Elçisi Muhammed Yalavaç: Kureyş'in en yoksul ve alt aşireti olan "Haşimi" kabilesinden çıkmıştır? Buradaki hikmeti, "mana"yı, anlamı anlamaz, anlamaya zahmet buyurmaz !
Bakar mısınız bana, neler de diyorum "anlamı" anlamak... Güzel bir önerme olur bundan sanırım :)
Yine, niye O'ndan ( peygamberden) sonra gelen Hilafe-i Raşidin dizgesindeki ilk üç kişi, daha üst sınıfsal yapılardan gelmiştir? Buna bağlı olarak Hz. Osman ve Muaviye çizgisi ile ayrışmış, bölünmüş, sunni ve şii İslam'a sebebiyet vermiş El Ümeyye veya Emeviye ile Hz. Peygamber- Hz.Ali çizgisindeki El Haşimiye arasındaki sınıfsal çelişkiyi görmez, belki de göremez, kimbilir?
Niye Hz. İsa'sı, Hz. Musa'sı hep ezilmişlerden seçilmiştir. Niye Birtengri dinleri hep zalimlere ve ezenlere haddini bildirmek için indirmiştir?
Herşeyi manadır. Tekildir, bölümdür... Ama ben sanmıyorum ki, basit çöl urban estetiği ile tüm dünyayı ve olanı biteni açıklayabilsin...
Oysa, "mana" dizgenin öncül bir elemanıdır. Önemliliği; bulunduğu dizge veya sıralamadaki, kendinden evvel ve sonra gelen elemanlarca belirlenir.
Ben, oturup önemli ile öncül arasındaki soyutluk ve somutluğu dahi -düşün-sediğini sanmıyorum, kuvvetle muhtemel -duyum-samayı yeterli görmüştür.
Anam/atam böyle yapardı, bu nedenle ben de öyle yaptım yaklaşımı ise, değerli Ayşegül Güncan hanımefendi örneği ile somutlaştır(ıl)mış. Annem makarnayı böyle yapardı, öyle yapmalı (mı) (?!) gibi bir muâllak sonuçlama da bırakılmış, bu kadar açıklama yapılarak bırakılmış...
Yeterli midir peki? Düşünsenince ve duyumsanınca çıkacak sonuçlar farklı gibi görünüyor ?
Kuralları ihlal etmeye veya bazı şeylere isyan ederek değiştirme (inkılap/devrim demektir) meselesine gelince ? Keşke bunu yapabilseydiniz; ama bu doğal, dinsel, tarihsel, edebi yasaların dizgelerini hiçe saymak mıdır peki ?
Bu konu, üzerinde önemle düşünmeden verilecek bir isyankâr tepkinin, arabesque edebiyatı basitliğinde de değildir, öyleyse...
Edebiyat sadece ve her şeyi "mana" ya indirgemek değildir, hiç bir şey de; tekil öncüllük ve önemsemelikte değildir... Yine hiç bir şey; bölümden ibaret sanılmamalıdır, bölümler diğer bölümlerle birlikte bütünselliğe erer. Tam(am)lanırlar...
Demek ki, dizge elemanı olan "mana" ya da anlamın, içinde bulunduğu düşünsel dizge sıralamasındaki, kendinden önce ve sonra gelen bütünselleyici diğer dizge elemanlarına da bakmalı !
Demek ki, dinseli sadece üstyapıcı bir kıssa-hisse edebiyatçılığı sanmamalı !
Dinselinde içinde bulunduğu toplumsal dizgenin temel/çelişki elemanı olan sınıfsallığa da bakılmalı, zamanemiz asal/çelişkisi olan ulusallığa da bakılmalı !
Hepsinden önemlisi, Edebiyat'ın bütün anlamlardaki toplumsal amacını ölçütlerken, bütünsel olarak taklitçi ve sömürge tipi mi, yoksa özgün ve özgür bir içerikle vucut bulmuş bir durum ve konumda olup olmadığına bakılmalı !
Ondan sonra "allame-i cihanlık" ile "kamus-u ahkâm"lıklar eylemeli...
Bölümsel yazın örneği çalışmanızın, bütünselini eksik bulduğumdan dolayı altı puan ile değersellliyorum.
Esenlikle...
Göktürkmen tarafından 10/19/2009 1:03:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
üretilen her eser, yazarının iç dünyasının dış dünyaya tuttuğu bi ayna niteliğindedir. aslolan sözcüklerin gücü gizemidir.tabi bu ortaya konurken, şekil, imla, noktalam vs ile şiirde kafiye, redif ,imge,kurgu vs gibi dış ayrıntılara dikkat edilir.
bunlar bir şiirin ya da yazının olmazsa olmazları değildir ancak cilasıdır snein de dediğin gbi. onu güzeleştiren dış ve artı unsurlardandır.
edebiyat otoritelerine geirsek...
ben bazen anneme derim. örn: " bu sefer de makarnayı haşlayıp süzek yerine, süzemeden kendi suyuyla pişir" diye...anında verdiği tepki, kırk yıldır yemek yapıyorum, böyle öğrendim anamdan...sen bildiğin gibi yap ama böyle yapılır, başka türlüsü olmaz...
anlatmak istediğim anlaşıldı sanırım. yani maalesef asla kuralları ihlal etmememiz gerektiği aşılanıyor bize. edindiğimiz bilgilerin mutlak doğrular olduğuna öncelikle yürekten inanıyoruz. tabi ki bu yanlıştır. bizi ileriye götürmez, engeller. sonuçta her bilgii sadece aksi iddia edilene kadar geçerlidir ki bilgiler de kimi zaman hisler gibi subjektif unsur taşıyabilir.
dedikelrine katılıyorum abiciim.
güzel, öz ve açıklayıcı bir konu.
10 puanımı veriyorum, güzel yanaklarından öpüyorum ve gidiyorum:)
saygım çok blesin