5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2305
Okunma
Medeni toplum yapısının hüküm sürdüğü çağımızda insanların dünya görüşü, çevreye bakış açısı, aile yapısı , ekonomik harcamaları vb. şeyler insandan insana farklılık göstermektedir.İnsandan insana farklılık gösteren bu durum bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye de farklılık göstermektedir.
Batı medeniyetine endekslenmeye çalışan toplumumuzda giderek yaygınlaşan batısal değerler her zihinde empoze edilmeye çalışılıyor. İnsan ruhuna işlenmeye çalışılan her amaç gittikçe yer bulmakta ve yozlaşmaya yol alan bir toplum yapısı ortaya çıkmaktadır.
İnsan onurunun hiçe sayıldığı toplumda, hayvanlar baş tacı edilmekte.
Özellikle elit kesimde yoğun iş temposu ve aile yapısı müsait değildir gibi şeyler bahane edilerek, çocuk yapma yerine hayvan edinme yoluna gidiliyor. Bu daha çok manevi yönden tatminkar olmanın getirdiği bir sonuç ve durum olabilir.
Toplumsal yapı üzerinde ayrım departmanın oluşmasında zemin hazırlayan bu tip yaşamlar, başka aile yapılarına da sıçramaktadır.
Bu yalnızca karşılıklı ilişkilerde olmuyor, medya, basın, kitap, dergi vb. birçok yolla da insanlar değişebiliyor ve değiştirilebiliniyor.
Orta düzeydeki bir ailede ise çocukların dizi ve filmlerle etki altında bırakılması sonucun da bu tür aileler de, zayıf noktaların oluşmasına zemin hazırlıyor.
Tam olarak konunun içine girersek hayvan sever olma adı altında insanlarda duygu sömürüsü uyandıran bir düzenin bekçileri olma yolunda olanlar, insan onurunu hiçe saymaktadır.Eğer bu elit kesim dediğimiz kişiler hayvan severler adı altında oluşturulmuş dernekleri hangi bilinçle ve niçin kullandıklarını biliyor olsaydılar.
Bugün Afrika’daki insan açlığından da haberdar olurlardı.
Peki hayvan severlerin, sevgisi neden yalnızca kedi ve köpek ile sınırlı kalıyor.Afrika’da birçok hayvan türü yok olmakta ve neden bunlar için de bir şeyler yapılmıyor.
Ne yazık ki bu insanlar bir eyleme gittiklerinde üzerlerindeki “kürkler” , “elbiseler” hayvan derilerinden üretilmiştir.
Hayvanlar üzerinden kendilerine pay çıkarmakta ne oluyor?
Her canlı kendi has ortamında yaşar, zaten canlıların yaratıcısı onu yaratırken onun rızkını da göndermiştir.
Derneklerin bulunduğu yerlerdeki barınaklarda;
“Ortalama 500 köpek ve 200 kedi ağırlanıyormuş.”
Örgütsel çalışmalar sonucu kedi ve köpekler için yasal haklar ve düzenlemeler isteniyor.
Kominal toplum seviyesinde bile olmayan bir düzen içinde düşünceler hangi amaca ve çıkara yöneliktir bilinmez.
Ama ne yazık ki bu tür amaç içinde olanlar çevreye ve toplum yapısına daha çok zarar vermektedirler.
Çünkü kominal toplumda insan ve çevre ilişkisi “insan doğaya muhtaç değildir, doğa insana muhtaçtır” şeklindeydi.
Şimdi ki medeni toplum düzeyinin altı kazılarak böyle gösterilmek isteniyor fakat böyle bir yapı da değildir.
Yani doğa insanın düzenine ve ona zarar vermeme davranışına muhtaçtır.
Fakat doğanın düzeni hayvanların eve kapatılması ile kendi öz ortamından kopartılmasıyla hayvan olma benliğinden kopmaktadır.
Kırsal yöredeki kedi ile şehir hayatında yaşayan bir kedi arasında fark vardır. Kentteki kedi özgür değildir, sahibinden kaçma amacı her zaman vardır. Köydeki kedi özgürdür, bulunduğu ortama ihanet etmez.,
En ufak örneğiyle kırsal yaşamdaki kedi pisliğini toprak ile örter ama, kent yaşamındaki örtemez.
Bunun sonucunda maddi kayıplar oluşmakta , kediler bu tür yerlerde bulunmak yerine kendini bilmediği bir yere atmaktadır.
Gittikçe yaygınlaşan hayvan sever olma bilinci kapitalizmin oluşturduğu bir rant sağlama amacıdır.
Büyük kuruluşlar ve dernekler yalnızca kapitalizme hizmet etmekte, insan onurunu, değerini hiçe saymaktadır.
Çağımızda insanlara bile verilmeyen haklar nasıl olurda hayvanlar için istenir.
Bırakında hayvanlar kendi ortamında yaşasın, post modernizmin getirdiği bir çılgınlıktır.