- 2208 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
FATMA ANA
Sevgili dostlarım, bu hikayeyi bizim yöreye yani Bolu- Mudurnu yöresine ait şiveyle yazmaya çalıştım. Aynı hikayeyi bir de anlaşılacak şekilde aynı sayfada okuyabilirsiniz.Sürç-i lisanım affola. Sevgilerimle.
Günden güne yoruluveriyom, Memed’im sağa gelüken.Bacaklarımın dermanu kesilüveriyo.Ahacık şudan şuraya ne va ki. Ev şura. Mezarlık bura. Yamacına oturuveremde ondan sora yapam hasbihalimizi..
Ah yaşlılık ah. Hiç gelmez bana dediydim emme hemencecik gelivedi. Da dün gızıdım. Şindi oldum bi gocagarı. Sağa, sağ iken heç anatmadıydım bunları. Meğerisem, sen kara toprağın altına girince anatacamışım zaar. Ben, genciken bi bakan bi daha bakadı. Çok güzelidim. Köy yerinde, öle ojeymiş, dudak boyasıymış nerde. Belime kada saçlarım varıdı. Onları bi daradım, iğne oyalı yemenimi de takadım başıma. Su dodurmaya gidedim. Köyün bütün deliganlıları arkamdan baka galırdı ağzı açık ayran torbası gibi.
Emme ben gimseye yüz vemezidim. Beni alacak yiğit, adı gibi yiğit omalıydı. Daşı sıksa, suyunu çıkamalıydı. Bi de çalışıdım ki sorma getsin. Çapaya gidedikte, ben girdiğim sırayı, herkesleden önce bitiriveridim. Kıskanclıktan çat diye çatlalardı da gene bana belli etmezledi. Emme, ben hissededim, fesat bakışlarından. İyice gısgansınla diye daha çok çalışıdım.
Çok da cesurudum. Dağa odun yapmaya gidedim tek başıma. Dağ dediysem, öle hemencecik köyün ardı değel. Atın sırtında bi seet. Ata binmek de herkeşin harcı değel. Ne deliganlıla varıdı da atın depesine otumayı bile beceremezledi. Bağa hayranlıkla bakaladı. Ben de onlara baka içimden “Tüh sizin erkekliğinize” deye geçiridim.
Heç öyne birinnen evlenmeyi aklımdan bilem geçümezdim. Benim gocam olacak adam, dağda gerektiğinde ayıynan bile güreş edecedi. Boy,bos o biçim omalıydı. Ne öle kısacık adama ben adam mı derim. Açtımı ağzını, yer gök inneyecek ki, kurt,kuş girecek delük arasın.
Göyün deliganlılarının çoğu bağa yanıktı. Hatta bi denesi bağa habar göndemişidi. Bana varacaksa vasın, yoğsam onu kaçıracam demiş sünepe. Ben de ona habar göndedim. Sıkıyosa gesin kaçırsın dedim. Ne bilem, o kada salak oduğunu. Cesaret edemez diye umuruma bile salamadım.
Gorkmuyom gimseden. Gene bi gün dağa gidiyom. Atın depesindeyim. Garşıma çıkmış,
“ İn o attan.Seni gaçırmaya gedim “ deyo.
Salak ayağına yattım. Attan indim. Yanıma yanaştı. Aklı sıra beni kaçıracak. Saf saf yüzüne baktım. Golumdan tuttu. Tutmasıynan, yerde buldu gendini. Emme bi bağırıyo, çakal bilem onun gibi bağırmaz. İn cin yok ortada, bir Allah,bi biz. Sıkıca bi döğdüm onu. Bağa yalvarıyo. Ben etdim, sen etme deye. O son odu. Bi daha yanaşamadı benim yanıma. Tabi gimseye de anatamadı. Annatsa, rezil rüsva olacak. Öynece unutuldu getti..
Evin gışlık odununu ben hazırladım. Artık ümidide gestiydim. Gimse yoğudu benim istediğim gibi.Bi gün, gene dağa oduna gittim. Çamlara bi veriyom nacağı, “ Gümmmmmmmm” diye iniveriyo. Onları, gesiyom. Üst üste yığıyom. .
Tam arkamda bi çıtırdı duydum. Önce ayı sandım. O mevsim ayı omaz emme acep dedim içimden. Sona, arkamı bi döndüm ki, çam yarması gibi bi adam. Heç de görmedim daha önce.
Sana bakıp gamışım. Sen de bağa. Öynece baya bakıştık. Emme, belli de etmeyom. O zaman da hafif biri sanacadın. Suratımı astım. İşime devam ettim. Velakin, helecandan elim ayağıma dolanıyo. Sona yanıma yanaştın.
“ Gorkma benden. Ben gimseyi yemedim. Dur sana yardım edem “ Dedin
Ses vemedim. Kocaman yükü galdırdığın gibi yükledin atın üstüne. İşte, o an anadım benim erim olacağını. Meğersem, bizim köyde dayın varımış. Ona geliyomuşsun. Köye beraber gedik. Köye yaklaşınca, bağa dedin ki ,
“ Sen, önden git, dedigodu yapalar. Ben, eğlenirim biraz. Adın neydi “ Diye de sordun. Utancımdan, ben soramadım adını.
Yüzüm kıpkırmızı, kalbim sanki arabanın motoru gibi atarak girdim eve. Başım dönmeye başladıydı. Sevda dedikleri bu mu ki dedim gendi gendime. Meğerise oyumuş.
Bi hafta sona da beni istettin. Bi ay sona da karınıdım. Her günümüz bayram gibi geçivedi seninle. Sağa bakince, gendimi çok şanslı hissededim. Ellerin karılarının yüzü gülmeziken, benim yüzüm hep güledi. Bağa heç kıyamazıdın. Sert görünmeye çalışıdın emme bilidim. Beni şımarmasın deye öle yapadın. Neye şımaracıdım ki. Ben, sağa sevdalıydım. Üç tene evlad vedin bağa. Hepisi de pırlantı kada değelli.
Ah Memet, çok mutlu ettin beni. Emme, boyuna, posuna yakışmayan bi şey yaptın. Çabuk öldün. Esas, şimdik lazımıdın bağa Memedim. Çoluk, çocuk getti şehre. Gimsecik yok yanımda. Getmesele ne yapacaklarıdı. Devür bizim devür değel ki. Geçim zor atık. Emme bayramlada geliyolla. Elimi öpüyolla. Ana, yanımıza gidem deyalla. Emme, ev ev üstüne omaz. Hem o zaman ben sağa her gün nasıl gelecin. Bi gün gemesem, özleyom ben seni. Geliyom, otlarını temizleyom. Toprağını sulayom. Dualarımı edeyom. Evde otusam ne edecin.. Duvarlar bağa bakacak, ben duvallara.
Komşuladan,bi gaşık çorba pişiriverem deyen yok. Kapımı açan da. Güç, kuvvat, takat da gamadı. Yüzüm gırış gırış odu. Beni görünce gorkacakla deye ödüm patlayo. Namazımı kılıyom. Sağa geliyom. Dertleşem diye. Başın şişmiyo demi Memedim.
Az galdı Memedim. Bugün, yarın ben de gelirim yanına. E ! Hayat işte bu. Doğduk, böyüdük, öleciz. Ben, gene gelirim yarın. Allah, ömür sağlık verise. Vemezse de salınan gelirim. Yanı başındaki boş mezar yerine. Şindicik hoşça kal Memedim !
__________________________________________________________________________
Günden güne, bir önceki günü arar oldum. Bacaklarımın dermanı kesiliyor. Ev şurada, mezarlık burada. Yamacına oturayım da azıcık hasbıhal edeyim.
Ah yaşlılık ah ! Bana gelmez dediydim ama hemen geliverdi. Daha dün kızdım. Şimdi oldum bir kocakarı. Sana bunları, sağken anlatmamıştım. Meğer, sen kara toprağın altına girince anlatacakmışım. Ben, genç kız iken çok güzeldim. Bana bir bakan, bir daha bakardı. Öyle, şimdiki gibi ojeymiş, dudak boyasıymış nerede bulacan. Belime kadar uzun saçlarım vardı. Onları tarardım, iğne oyalı yemenimi de başıma takardım. Çeşmeye su doldurmaya giderdim. Köyün bütün delikanlıları, arkamdan, ağzı açık ayran torbası gibi bakakalırlardı.
Ben, hiçbirine de yüz vermezdim. Beni alacak yiğit, taşı sıkıp suyunu çıkarmalıydı. Bir de çalışkandım ki, sorma gitsin. Çapaya giderdik. Herkesten önce girdiğim sırayı bitiriverirdim. Öbür kızlar, kıskançlıktan “ Çat” Diye çatlayacak gibi olurlardı da bana belli etmemeye çalışırlardı. Ama ben hissederdim. Fesatlık dolu bakışlarından. İyice çatlasınlar diye daha çok çalışırdım inadına.
Çok da cesurdum.Tek başına dağa, kışlık odun hazırlamaya giderdim. Dağ dediysem, öyle hemen köyün üst başı değildi. Atın üstünde tam bir saatte giderdim oraya. Ata da binmek herkesin harcı değil. Ne delikanlılar vardı da binemezlerdi atın üstüne. Bana hayranlıkla bakarlardı. Ben de onlara bakınca içimden “ Tüh ! Sizin erkekliğinize “ derdim.
Hiç onlar gibi biriynen evlenmeyi istemedim. Benim kocam olacak adam, gerektiğinde Ayı ile bile güreşmeliydi. Boy, pos o biçim olmalıydı. Ne öyle, kısacık boy, çıtlı gibi bir vücut. Açtımı ağzını, yer gök inleyecek. Kurt, kuş kaçacak delik arayacak. Onlara ben adam mı derim.
Köyün delikanlılarının çoğu bana yanıktı. Hatta, bir tanesi bana haber göndermiş.
“Bana güzellikle varsın, yoksa onu kaçıracağım “ Demiş sünepe.
Ben de ona haber gönderdim.
“ Sıkıyorsa, gelsin kaçırsın “ Dedim.
Ne bileyim o kadar salak olduğunu. Ondan sonra da unuttum gittim. Cesaret edemez nasılsa dedim.
Yine bir gün dağa gidiyorum atın üstünde.Yolda, karşıma dikilmiş bana ,
“ İn o attan. Seni kaçırmaya geldim “ Diyor.
Salak ayağına yattım. Attan indim. Benim kolumdan tuttu. Tutmasıyla, yere çarpılması bir oldu. Bir bağırıyor ki, çakallar bile onun gibi bağırmaz. Kimse yok etrafta. Bir biz, bir Allah. Onu, orada sıkıca bir dövdüm. Bana yalvarıyor. “ Ben ettim, sen etme “ Diye. O son oldu. Bir daha yaklaşamadı bana. Kimseye de anlatamadı. Anlatsa rezil olacak. Bu mesele de kapandı gitti öylece.
Evin kışlık odununu kendim hazırlardım. Ümidimi kestim. Ben sevdamı bekliyorum. Ama bir türlü karşıma çıkmıyor. İsteyenlerin içinde de öyle biri yok. Dağda, çamlara nacağı bir veriyorum. Kocaman ağaç “ Küttttttttttttttt “ Diye yere iniyor. Sonra onu, kesiyorum.Üst üste yığıyorum.
Çalışırken, arkamda bir ses duydum. Önce Ayı sandım. Ama o mevsimde ayı olmaz diyorum içimden de. Sonra arkamı bir döndüm. Çam yarması gibi bir adam. Hiç de görmemiştim. Sana, öylece bakıp kalmışım. Sen de bana. Öylece epey bir bakıştık. Belli de etmek istemiyorum sana. Sonra beni hafif biri sanacaksın diye. Sonra suratımı astım. İşime, kaldığım yerden devam ettim. Heyecandan, elim ayağım titriyor. Sen, yanıma yaklaştın.
“ Korkma ! Ben seni yemem. Yardım edeyim sana. “ Dedikten sonra yığdığım odunları tek başına atın üstüne bindirdin. O an anlamıştım benim erim olacağını. Meğersem dayın varmış bizim köyde. Ona geliyor muşsun. O gün, köye beraber geldiydik. Köye yaklaşınca bana dedin ki ,
“ Sen önden git. Dedikodu yaparlar şimdi. Adın neydi senin ? Diye sorduydun. Ben utancımdan senin adını soramamıştım.
Yüzüm pancar gibi kıpkırmızı, kalbim sanki arabanın motoru gibi atarak eve girdiydim. Meğersem aşk buymuş. Hep derlerdi de başıma gelmediydi.
Bir hafta sonra da beni istettiydin. Bir ay sonra da karındım senin. Her günümüz bayram gibi geçti seninle. Sana bakınca, çok şanslı hissederdim kendimi. Ellerin karılarının yüzü gülmezken, benim yüzüm hep gülerdi. Bana hiç kıyamazdın. Sert görünmeye çalışırdın ama ben anlardım. Beni şımarmasın diye öyle yapardın. Niye şımaracaktım ki. Ben, sana sevdalıydım. Bana üç tane evlat verdin. Hepsi de pırlanta kadar değerli.
Ah Mehmet, çok mutlu ettin beni. Ama boyuna, posuna yakışmayan bir şey yaptın. Çabuk öldün. Esas, şimdi lazımdın bana Mehmet’im. Çoluk, çocuk şehre gitti. Kimse yok yanımda. Gitmeseler ne yapacaklardı? Devir artık bizim devir gibi değil ki. Geçim zor artık. Ama bayramlarda geliyorlar. Elimi öpüyorlar. Ana, yanımıza gel diyorlar. Ev üstüne ev olur mu ? Hem o zaman ben sana her gün nasıl geleceğim. Bir gün gelmesem, özlüyorum ben seni. Geliyorum, otlarını temizliyorum. Toprağını suluyorum. Dualarımı ediyorum. Evde otursam, ne yapacağım? Duvarlar bana bakacak, ben duvarlara.
Komşulardan, bir kaşık çorba pişirelim diyen yok. Kapımı açan da. Güç, kuvvet, takat da kalmadı. Yüzüm kırış kırış oldu. Beni görünce, korkacaklar diye ödüm patlıyor. Namazımı kılıyorum. Sana geliyorum dertleşelim diye. Başını şişirmiyorum değil mi Mehmet’im.
Az kaldı Mehmet’im. Bugün, yarın ben e gelirim yanına. E, hayat işte bu. Doğduk, büyüdük, öleceğiz. Ben, yine yanına gelirim yarın. Allah, ömür sağlık verirse. Vermezse de salınan gelirim. Yanı başındaki boş mezar yerine. Şimdilik hoşça kal Mehmet ‘im
YORUMLAR
Hayatın gerçekleri. Bunlardan kaçış mümkün görünmüyor ki sevgili Nermin hanım.
Şive ile yazılmış yaıları okumayı seviyorum ve böylelikle bir çok yüremizin şivesini de öğrenmiş oluyoruz
Güzel ve anlamlı bir yazı. Hüzünler ve acılar olamdan hayat ne yazık ki yaşanmıyor.
Sevgiler yüreğinize.
Hikaye olarak ta güzel, şive olarak ta güzel...
Konu olarak ta güzel... Eskiden insanlar dengini arardı...
Eğer fikri sorulursa; şimdi dengi değil de zengin aranıyor...
Fatma bacı şanslıymış, kısa da olsa mutlu olmuş...
Çok çok tebrikler, arkadaşım... Ellerin dert görmesin...
Selam ve seggimle...
Bolu yöresinin şivesi çok tatlı.Karşı kapı komşumuz da Bolulu.Onun konuşmasını dinlemek için rastladığımda hemen laf atar konuştururum....
Verdiğin emek harika olmuş Nermin kardeş.Bizleri oralara kadar götürmüş oldun...
Biraz hüzünlüydü ama...Hayat böyle işte...
saygılarımla efendim...
Çok anlamlı ve duygu doluydu.Bolu şivesini de öğrenmiş olduk böylece.İşte hayat.İnsanlar doğuyor,büyüyor,neler yaşıyor,ne anıları yüreğinde barındırıyor.Gülüyor ,ağlıyor,seviyor,hayatla mücadele ediyor.Yaşlanınca ümitler hiç kalmıyor.İşte hayat ve ölüm arasındaki insanın yaşanmışlıkları.Tebrik ederim Nermin hanım.Kalemin hep yazsın.Selam ve sevgilerimle.
ıncıklanma nene sen eski topraksın değme yeniyetmeleri devirirsin daha....çam yarması gibi memedin bile dayanamamış sana...
-köftehor sen kimin nesisin..dulavrat çocuğu gibi ne laf ediyong öyle nenenle....
selam sevgi güzellikler o güzelim kutlu insanlara olsun...bolu kastamonu zonguldak tokat vur şımarmış insanlığa insanlığınla hergün tokat..
İyi fikir, hem Bolu ağzı, hem blinen Türkçe...Böylelikle bir yörenin daha şivesini öğrendik. Bilirsin Türkiyede iki şive bilinir genel olarak. Biri doğuluların şivesi, diğeri bizim Karadeniz şivesi...Bu yüzden hep, Türkiye de sadece bu iki bölgenin konuştuğunu düşünmüşümdür :)
Yazının duygusuna gelince, hüzünlü müydü, evet hüzünlüydü. Kendimi bir an Fatma ananın yerine koydum...Çocukalrım evlenmiş, ( Allah hayırlı ve gecinden versin) eşimin vefat etmiş...Ne kötü bir tablo..Ondan sonra ne için yaşar acaba insan...
İbadet içinse, çok geç artık. Bir ayağın çukura düşmüş, abdest tutmaz, eğrilip doğrulamazsın, temizliğine dikkat edemezsin, oruç tutamazsın, ee ne çıktı bu yaşta BAŞLANAN ibadetten...
Galiba sorunun cevabını yaşlı kadın vermiş. Ölen eşine kavuşmayı bekleyerek yaşayacak bundan sonra. Bir gözü toprağa bakıyor derler ya, o misal...
Ürperdim, yaşlanmak, ne ağır bir külfettir. Eğer hayırlı evlatların varsa, bir nebze olsun rahatsındır. Ama yine de kimseye yük olmak istemez, bir de yatalaksan, gönül hoşluğuyla bile bakılsan, her şey batar sana...Yok eğer evlatlarını hayırlı yetiştiremediysen, vay ki vay haline...
Kimbilir neler neler daha yaşayacağız, yüzümüz buruşana dek, ya da yaşayamayıp neler kaçıracağız...Hayırlısı Allahtan...
İşte bunları düşündürdü bana yazın, sevgili yazar...
Selam ile..