- 907 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Dündeki Adam
Sokağın başındaydı, en başında… Kapkaranlıktı. Bir dal sigarası vardı. Son sigarasıydı. Onu da yol üzerindeki gençten istemişti; utana sıkıla. Deniz tarafından, sahilden geliyordu. Ziftti deniz. Akşamdı çünkü, hava ağırdı, rahatsızdı. O karanlığın içinde son dal sigarasıyla ateşböceği gibiydi. Mahalleyi hem aydınlatıyor, hem boğuyordu yürüdükçe. Durdu, bir kadın gördü. Hafifçe tebessüm edip tekrar yürümeye zorladı ayaklarını. Güzeldi kadın. Ama o güzelliği öyle üç beş satırla anlatamazdınız. Güzeldi işte. Çok güzeldi. Aklına kızı geldi önce, sonra karısı… Dün gece hayatının yarısını bırakmıştı belki de hepsini… Sokağın sonunda yol ayrımına geldi. Artık ışıklar güçlü, yollar aydınlıktı. Sevmiyordu aydınlığı. Ne çok ayıbım var dedi. Ne kadar ayıbım. Bir çeşmenin başında durdu. Devamında bir manav ve fırın yan yana duracak şekilde hizalanmışlardı. Güzel geldi meyvenin kokusu, bir tane mandalina istedi. Vermedi adam. Yine o zafer tebessümünü ihmal etmedi. ‘Ulan’ dedi, ‘dün olsaydı alırdım ayağımın altına ya…’ Yürüdükçe yürüdü, yine canı sigara çekti. Parkı gördü. ‘Çocuğum ulan ben’ dedi, ‘çocuğum anasını satayım.’ Bir salıncağa bindi, başladı yavaşça sallanmaya… Hızlandı, hızlandı… Uçuyordu şimdi. Elleri gerideyken zinciri tutuyordu, zirvedeyken bağımsızlığını ilan ediyordu sanki. Sallanmadı. Uçtu. Gözlerini kapadı ve dünyaya hükmetti aklınca. Kulakları üşüdü, elleri montunun içindeydi. Nasıl özlüyordu insanları. Oysa dün ne güzeldi hayat! Durdu, nabzı çok hızlanmıştı. Bir süre kendini dinledi, acıkmış,üşümüştü. Mutluydu, çocuktu (anasını satayım). İndi salıncaktan, karanlık parkı terk etti. Halbuki ışıl ışıldı az önce. Güneş belli belirsiz birkaç ışık demeti verdi afaka doğru. Sabaha doğru devam etti yoluna. Yerler nemli, hava sisli, kendisi mimlenmişti dün gece. Çok kaptırmıştı kendini hayatın sillesine. Bir anlık sinirle, bir anlık borçla, bir anlık ev geçindirme derdiyle vurmuştu arabasını Ortaköy yolunda. Arabadan bir tek kendisi çıkmıştı. Ucuz bir romana çevirmişti hayatını. Dün ne kadar güzeldi hayat, ne kadar farklı. Şimdi üstünde bir ceket sabahın akşamına doğru yürümeye devam ediyordu. Kim bilir kaç insanın, kaç canlının hayatından teğet geçip hangi akşamın sabahına gidecek ve hangi durakta dündeki kendini bekleyecekti. Belki çok sessiz bir sokağın adamı olarak kalacaktı. Ya da adam edecekti bir sokağı baştan aşağıya…
Halil Babür
YORUMLAR
Sonra öğrendiler ki yirmi gün kadar katlanmış mutlu yalnızlığına. Ayakları mantar bağlamış, ceketi eskimiş, pantolonun diz bölümleri çürümüş sürünmekten. Ama tebessümü hiç bırakmamış yüzünden. Kızarken tebessüm etmiş, üzüldüğünde de. Ara ara ağlamış mutlu olunca. Hatta bir keresinde bir ağaca tırmanmaya kalkışmış. Elleri aşınmış, canı yanmış. Küfretmiş etraflıca. Bir süre çöpleri karıştırmış. Ama kokusu yüzünden karnını doyuramamış,alışamamış bir türlü. Sonraları mahallenin düşkünü olmuş. Nihayet bir gün mandalina uzatmışlar, kabul etmemiş… Ekmeği de… Küsmüş kediye köpeğe. İki üç gün boyunca lokma koymamışsa da ağzına, çeşmeden suyunu içmeyi ihmal etmemiş. Son günlerinde ortadan kaybolmuş. Bir sabah sokağın başında bulmuşlar; en başında. Çok üşümüş, çok acıkmış. Dayanamamış esnafın söylediğine göre… O son birkaç gününü kimse görmemiş, bilmemiş.
Kim bilir kaç insanın, kaç canlının hayatından teğet geçti, hangi akşamın sabahına gitti ve hangi durakta dündeki kendini bekledi. Bilinmiyor… Yazar istemiyor. :)