ÇOK ÖZLEDİM SULTANIM
Canım, bir tanem, sultanım. Bu aralar o kadar sık geliyorsun ki aklıma, o kadar özlüyorum ki seni anlatamam. Ne tuhaf bir duyguymuş özlemek ve bu ateşin içerisine düşüp arkasından kavuşamamak ne acı bir duyguymuş meğer...
Annem beni doğurduktan sonra senin kucağına verdiğinde ne hissetti bilemiyorum ama ilk senin kokunu aldığım kesin.Seni, mavi gözlerini,kokunu ve beni koklayarak öpüşünü çok özledim.
Annem.. ANNEANNEM.
Bugün sıradan bir gün geçirecek gibi çıktım evimden. Aynı senin öğrettiğin gibi yapıyorum evden çıkışlarımı. Önce sağ ayakla adımımı atıp besmelemi çekip, evden otobüs durağına kadar herkese "günaydın" "hayırlı işler" diyerek beklemeye başlıyorum.
Ne yapsam sen geliyorsun aklıma. Yalnız bir tek huyumdan vazgeçemedim. İnsanların yüzlerine uzun uzun bakma derdin ya hep bana. Bugün otobüs durağında küçük bir kız çocuğu gördüm. Elini, annesi olamayacak yaşta bir kadın tutuyordu. Uzun uzun baktım onlara annem. Dikkat çekmemek için arada bir başka yerlere baktım ama. Sanırım küçük kızı sevdiğimi düşünerek mavi gözlü, uzun boylu hatta biraz daha yaklaşsam belki de sen kokan bu kadın yadırgamadı derin ve özlem dolu bakışlarımı.
sımsıkı tutuyordu elini sultanım. Aynı senin benim ellerimi sımsıkı tutuşun gibi.
Uzun uzun baktım yine ve sen geldin gözlerime. O yaşlarda da hep birileri gelirdi bakışlarımın arkasından. Esmer, yeşil gözlü, sıcak bakışlı herkes babam oluverirdi. İnce, narin daha serin bakışlı insanlar annemi getirirdi. Bugün de sen geldin nur yüzlüm.
Sen beni bırakıp gittikten sonra hayatın senin öğrettiklerinin dışında yaşandığını öğrendim. Sevgisiz saygısız menfaatlerle dolu bir yaşantıymış meğer farkında olmadan yaşadığımız hayat."Sev" diyordun ya hep bana "sevmesen de sakın söyleme".Öyle yapıyorum ama insanlar sevmediklerini acımasızca söyleyebiliyorlar birbirlerinin suratına. Ya da söylemeseler de ima ediyorlar. Keşke iki kelimeyle bitirseydi işini dedirtircesine. Öyle çok isteyince olmuyormuş her şey. Zamanı da yokmuş istemenin beklemek faydasızmış. Çok mücadele etmekte değilmiş elde etmenin karşılığı. Gözü açık herkes biraz kurnazlık biraz yalan biraz da bencillik karışımından tılsımlı içecekler yapıp kendilerine, bir dikişte içerek kısa zamanda kavuşuyorlarmış istediklerine. Bunu da gurur duyarak anlatmak; ne kadar zeki ne kadar işini bilen kişi olduklarının sahte yüzlerindeki resimli anlatımı oluyormuş meğer.
Merak etme. Ben hiç imrenmedim onların yaşantısına. Yüzlerine öyle uzun uzun da bakmadım arkalarından getireceklerinin de kendilerine benzeyeceğini düşünerek.
Ama güzel olan her şeye bakıyorum sultanım. Seni, annemi, babamı, sevdiğim herkesi ve her şeyi görebilme umuduyla uzun uzun seyrediyorum gelmesini istediğim herkes gelene dek.
İşte böyle nur yüzlüm, sultanım, anne kokusunu kendi teninde hücrelerime işleyen sığınağım. Sıradan bir gün yaşamanın düşüncesi ile başladığım gün, içerisinde sen olan, hasret kokan, özlem dolu bir günü getirdi bana. Yani kısacası bakmak hatıraları, hatıralar özlemleri, özlemler kavuşamamayı anlattı sen dolu bu günde.
Şimdi bu yangın derecesindeki özlemlerimle akşama biran önce yaklaşıp, yatağıma uzanmadan yine senin öğrettiğin gibi; “Allah’ım gözlerimi kapattığımda gönlümü aç, gözümü açtığımda gönlümü karartma. Bana sevdiklerimin yüzünü göster” diye duamı edip sen diye kapatacağım gözlerimi.
Kim bilir belki gelirsin. Yine sıcacık koynuna alırsın beni. Yine koklayarak gıdışımdan öpersin. Gül kokulum mis kokulum diyerek.
Seni çok özledim SULTANIM bu gece koynunda uyumak istiyorum…
Beni doğduğum gün koklayarak kucağına alan ve on dokuz yaşıma kadar koklayarak seven bakıp büyüten ancak çok erken kaybettiğim Anneannem Sultan Uslu’ya…
liza