- 1774 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖNEMSENME SANATI
Önemsenen, her zaman her yerde fark edilen ve hatta işaret parmağı ile “nah işte O !..” diye gösterilen bir insan olmak istiyor musunuz? “Evet” diyorsanız, size burada verilen altın değerindeki kuralları hiç aklınızdan çıkarmayınız. Çünkü, artık “insanların dikkatini çekmenin ve önemsenmenin yolu, ilgilendiğiniz insan ya da insanlarla ilgilenmemektir” gibi lafların modası çoktan geçmiştir. Dikkat edeceğiniz en önemli husus, sağlığınızı tehlikeye sokacak davranışlardan kaçınarak bu işi başarmaktır.
Selam verin:
“Selam Allah’ın selamı” diyerek, önünüze gelene selam verin. Sağdan, soldan ve hatta arkanızdan gelene de selam verin. Selamınızı almayanlar olursa “neden almadın lan?” diyerek müdahale edin. Böylece, caddenin en işlek yerinde durup pantolonunu aniden indiren insandan daha çok dikkat çekersiniz. Yol ortasına işeme veya güzel bir bayanın göğüslerini avuçlayıp silikonlarını patlatma eylemi sırasında selam vermek ise, hem günah hem de sakıncalıdır. Oysa ki, şehrinizin en kalabalık caddesinde koltuğunuzun altında ne olduğu belli olmayan paketler ve dosyalar ile hızlı ve kararlı adımlarla yürürken, önünüze gelene selam vermenizde bir sakınca bulunmamaktadır. Yeter ki aylak aylak gezdiğiniz anlaşılmasın. Ancak, selamlaşmanın inceliklerini de bilmek gerekir. Örneğin, “canım, şekerim..” gibi kelimeler ile başlayan selamlaşmalar, sizin sempatik görünmenizi sağlayacaktır.
Çevreniz geniş olsun:
Çevrenizdeki insanlar tarafından, kendinize ”adama bak be! memleketin yarısını tanıyor” dedirtmelisiniz. Bu amaçla, ünlü kişilerin kartvizitlerini, telefon numaralarını, e-mail adreslerini yanınızda taşıyıp her fırsatta çevrenizdeki şahıslara gösterin. Sevdiğiniz ve de güvendiğiniz bir arkadaşınız vasıtasıyla, her beş dakikada bir cep telefonunuzun çalmasını sağlayın. Hatta, birlikte gezdiğiniz dostlarınıza selam verdiklerinizi gösterip, “ben onun babasını tanırım” sözleri ile daha inandırıcı olabilirsiniz. Ancak, basit bir selamlaşma olayının namus meselesi haline dönüşmemesi için, babası ile anasını karıştırmayınız...
Kuşku yaratın:
Selam verdiklerinizin bir kısmı “selam verdi, şimdi alacaklı çıkar” diyerek görmemezlikten gelecektir. Bir kısmı ise birine benzettiğinden mutlaka durup konuşacaktır. İşte bu fırsatı kaçırmayınız. “Sık sık yurt dışına gidiyorum. İthalat, ihracat işte..” gibi sözleri söylerken, hareketlerinize bir tiyatro sanatçısı kadar özen göstermeli ve konuşmalarınızı sizi dinleyecek kişilere göre belirleyip, dinleyende kuşku bile yaratmalısınız. Örneğin, çevrenizdeki kişilerin konuşmalarınıza kulak kabarttığını fark ettiğinizde; “baba Asaf diye biri gelmiş birader. Ne dedi biliyor musun? Nereden bileceksin...Dayak nasıl atılırmış, size göstereyim dedi” diyebilirsiniz.
Mankafa olun:
Kendinize “Mankafa” dedirtmek için elinizden geleni yapınız. Çünkü, herkes mankafa olamaz. Mankafalar çok dikkat çeker. Yaptıkları hatalardan dolayı mankafaların başı belaya girmez. Mankafaların yaptığı her şey doğal karşılanır. İyi bir mankafa olabilmek için söyleneni anında yapmamak, konu ile ilgisi olmayan sorular sormak ve gazetelerin sadece fotoğraflarına bakmak gibi davranışları geliştirebilirsiniz. Ayrıca, işinizi mümkün olduğunca geciktirmeniz, hatta mümkünse başkasına devretmeniz gerekmektedir. Sorulduğunda ise, geçerli bir mazeret uydurmaya kalkmayınız. Aksi halde, mankafa olduğunuzu kimseye inandıramazsınız. Bir hesap sorma durumuyla karşı karşıya kaldığınızda, örneğin “bu işin ayın on dördüne kadar bitmesi gerektiği söylenmemiş miydi?” denildiğinde, “bu gün ayın on dördü, kız saçını kim ördü?” gibi bir dize ile karşılık verip işi şakaya boğabilirsiniz.
Tembel olmayın:
Asla tembel olmayınız. Bu nedenle, çalışma masanız daima dağınık olmalı, dosyaların arasında kaybolmalısınız. Tuvalete giderken, “kardeşim işimizi bırakıp şey edemiyoruz” demelisiniz. Bu arada, koltuğunuzun altında bir dosya bulundurmayı ihmal etmeyiniz. Çünkü, bu dosyayı elinize alıp, karşınızdaki şahsın kafasına fırlatacakmış gibi sallayarak, “bu dosya var ya, bu dosya!” dediniz mi, herkes dikkat kesilecek ve tuvalete geliş nedenini unutacaktır. Konuşmanıza şöyle devam edebilirsiniz: ”bu dosyayı bir açarsam, içindekileri bir dökersem yer yerinden oynar. Kıyamet kopar vallahi.” Ancak, tuvalette mahsur kalmamak için konuşmanızı fazla uzatmamanızda yara bulunmaktadır.
Tarih bilginiz olsun:
Tarih bilginiz olsun, kenarda bulunsun. Mutlaka lazım olur. Bu bilgilerin doğru olması gerekmez. Unutmayınız ki, dost sohbetlerinde “daha daha nasılsın?” dendi mi, konuşacak bir şey kalmamış demektir. Karşınızdaki kişiler tavana bakmaya başladı mı tarihi konulara girme zamanı gelmiştir. “Biz Alemizade Paşa’nın torunlarıyız. Paşa dedemiz dermiş ki..” gibi sözler ile başlayan uzun nutuklar atın. “O herif de nerden çıktı? “ sorusuyla karşılaşmamak için bir yerlerden bulacağınız eski sararmış bir fotoğrafı ortaya atıp, “Biz, zaten kendi tarihimizi bilmeyen bir milletiz” dediniz mi, kimseden ses çıkmaz. Aksine, ”Vallahi haklısınız beyim” diyerek bilgisizliğini gizlemek isteyenler olacaktır.
Muhalefet edin:
Her şeye muhalefet edenler de çok dikkat çeker. Burada amaç, doğrudan ve haklıdan yana olmak değildir. Bu nedenle, herkesin kara dediğine “ak”, ak dediğine “kara” demelisiniz. Herkes sizden yana olacak olursa, yapacağınız şey yine karar değiştirmektir. Bunu yaparken daha çok açık alanları seçiniz. Çünkü, iddiaya giriştiğiniz insanlar bir anda kendilerini ayı yerine konulmuş gibi hissedip “yeter ulan bizi oynattığın?” diyerek, peşinize düşebilir. Birlikte olduğunuz insan ya da insanların sizin gibi düşünmesini istediğinizde ise, konuşmanıza “bildiğiniz gibi” ya da “siz daha iyi bilirsiniz” gibi sözler ile başlayıp, düşüncelerinizi söyleyiniz. Bu durumda insanlar, birbirlerinin suratına aval aval bakacak ve ”biz böyle bir şey bilmiyoruz” demek cesaretini gösteremeyecektir.
Kesinlikle hesap vermeyin:
Her zaman her yerde hesap vermeye hazır gibi görünüp, garson dahil hiç kimseye kesinlikle hesap vermeyin. Unutmayınız ki, hesabı veren bahşiş de vermek durumundadır. Bir kere hesap vermeye başladınız mı, bunun sonu gelmez. Donunuzu bile nerden ve nasıl aldığınızı sorarlar. Çözüm, bir elinizle başınızdaki saçları sıyırıp, diğeri ile alnınıza bir şaplak vurarak, “Bizim alnımız açıktır. Veremeyeceğimiz hesap yoktur !” demek midir? Evet ama bu yetmez. Çünkü, bu sözler yaygın olarak kullanılmakta olup, inandırıcılığını kaybetmiştir. Günümüz koşullarında, bu kuralı uygulayacak olanların yanında daima, hesap makinesi, metre, tornavida, gönye, pergel ve bir dünya haritası bulundurması zorunludur. Biri sizden hesap mı istedi, yada bir şeyin hesabını mı sordu? Artık, işiniz çok kolay…Hemen haritayı ortaya serip, aletleri de üstüne dökünüz. Arada bir aletleri de kullanmak suretiyle, konuşmanıza şöyle başlayabilirsiniz: “Bak kardeşim, yanlış hesap Bağdat’tan döner. İşte Bağdat burada(harita üzerinde Bağdat gösterilecektir), ben buradayım, sen neredesin? Şimdi ben senin iddialarını nasıl çürüteceğim göreceksin. İşte o zaman çağın gerisinde kaldığını anlayacaksın”. Karşınızdaki kişinin sizden özür dileyerek, bulunduğunuz ortamı terk ettiğini göreceksiniz.
Azrail’e kafa tutun:
Geçirdiğiniz kazaları, hastalıkları ve tehlikeli olayları abartarak anlatın. Trafik kurallarına uymayın. Uyanları da korkaklıkla suçlayın. “Doksan dokuzuncu kazamı yaptım yine de ayaktayım” dediniz mi, çevrenizdekiler tarafından trafik canavarı ilan edilebilirsiniz. Bu durum, sizin doğru yolda olduğunuzu gösterir. ”Geçen ameliyatta dalağı, bu ameliyatta da mideyi aldırdım. Bir tornavida ile bir çekicin midede ne işi var anlamadım..” gibi ifadeler ile dinleyende merak uyandırın. Ancak hiçbir zaman, kafadan darbe almış bir insan izlenimi yaratmayın.
Ekip çalışmasına hayır:
“Nerde çokluk orada bokluk” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu nedenle, ekibinizi kurma ve de canınız istediğinde dağıtma imkanına sahip değilseniz ekip çalışmasına kesinlikle “hayır” deyin. Aksi halde hiç kimse sizi adam yerine koymayacağı gibi ekipteki arkadaşlarınıza “senin için iyi şeyler düşünüyorum” diyebilme şansınız da olmayacaktır. Bir ekip içerisinde yer almak zorunda kalmanız halinde, yapacağınız ilk iş o ekibi dağıtmak olmalıdır. Çünkü, ekip içerisindeki görev dağılımı genellikle görevlerin bir kişi üzerine yüklenmesi şeklinde sonuçlanır ve o kişiye “eşek” adı verilir. Bildiğiniz gibi, eşeğin, ormanlar kralı Arslan’ın yanında lafı bile olmaz. Ekibi dağıtmak için ise, çamur at izi kalsın yönteminden yararlanılır. Ekip elemanlarını mümkünse tuvalette tek tek yakalayıp, “şef senin için şerefsiz dedi” demek yerine, “hortumcunun önde gideni ama kimseye koklatmıyor” sözleri çok etkili olacaktır.
Sonuç:
Mükemmel... Artık, önemsenen ve toplum içinde dikkat çeken bir insan olmamanız için bir mazeretiniz kalmadı. “Önemsenme Sanatı”nı sıkı bir rejim gibi uygulayarak yaşamınızı değiştirmek sizin elinizde. Hadi kolay gelsin...