- 994 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİZİM KADINLARIMIZ
Günümüzde kıyafeti ve gelenekleri yönünden horlanan kadınlarımız…
Siyasette ikinci sınıf diye göz ardı edilmeye kalkışılan kadınlarımız…
İlim tahsil etme, meslek sahibi olma hakları aslanın ağzına bırakılan kadınlarımız…
Kamusal alana neredeyse sokulmama cezasına çarptırılmaya kalkışılan kadınlarımız…
Müslüman Türk kadını.
Günümüzde en çok fedakarlık yapması istenen ve yapan kadınlarımız…
Düne bir göz attığımızda o kadar çok fedakarlıkları var ki. Hangi birini yazayım?
İşte örneklerden sadece bir tanesi:
Şerife Bacı’nın kahramanlığı ve şehit oluşu.
1921 yılının ocak ve şubat aylarıdır. Yunanlılar Adapazarı’na kadar batı Anadolu’yu işgal etmişler, gözleri daha da ilerdedir. İşgal ettikleri yerlerde iffet ve namusu pervasızca çiğnemekte, soygun, talan işkence ve katliamlar yapmaktadırlar. Anadolu kadını, erkeği, genci yaşlısı ile ayaktadır. Ankara’dan gönderilen emirler her ne pahasına olursa olsun uygulanmaya çalışılmaktadır. Genç erkekler zaten cephededir, çocuklar ve yaşlılar kadınların bakımına muhtaçtır. Evin geçimi kadınların sırtındadır. Tarlada onlar çalışmak zorundadır. Çift sürerken öküzün teki bulunmayan sabana kadınlar koşulmaktadır.Ama bundan da önemlisi, cepheye erzak ve cephane yetiştirilecektir. En ağır görevi böylece kadınlarımız yüklenmiştir. Bu cephaneleri atlarla ve kağnılarla cepheye ulaştırma görevi…
İstanbul’dan binbir fedakarlıkla kaçırılan silah ve cephaneler, sahil kasabası İnebolu’ya çıkarılmakta, oradan da batı cephesine askerimizin emrine sevkedilmektedir. İnönü cephesinde zaferin kazanılması bu cephanelerin ulaşmasına bağlıdır. İnebolu Ankara arası kağnı konvoyları ile doludur. Kar, fırtına, tipi, çamur, soğuk, açlık ve kıtlık bu sevkiyatın zorlukları arasındadır. Sevkiyat yolu Kastamonu’dan geçmektedir.
Şubat ayının en soğuk ve karlı günlerinin birinde Kastamonu askeri kışlasının yakınında bir kağnı görülmektedir. Kağnının ön kısmında bir çift öküz yatmakta ve ara sıra kımıldamaktadır. Üstü karlarla örtülü olan kağnının yanıbaşında, kağnıya doğru kapaklanmış, elinde övendire heykel gibi duran çarşaflı bir kadın mevcuttur. Bu cepheye mermi taşıyan kağnılardan birisidir. Kağnının yanıbaşında ayakta donarak şehit olan da “Şerife Bacı” dır. İnebolu’dan Ankara’ya cephane taşıyan kafilelerle yola çıkmış ve bebesini emzireyim derken kafileden geri kalmıştır. Kışla önüne kadar gelebilmiş ve orada bir eliyle övendiresini tutarak, mermilerin üstüne örttüğü eski yorganının üzerine kapaklandığı haliyle şehit olmuştur.
Haber verilmesi üzerine hemen Mıntıka Müfettişi Devrekanili Cemil ve Rifat Çavuşlar koşarak olay yerine yetişmişlerdi. Gözyaşlarını tutmak mümkün değildi. Şehit kadının üzerindeki karları temizleyip onu da kağnının üzerine koyarlarken zayıf bir sesle bebek ağlaması duyulmuştu. Ses yorganın altından geliyordu. Bu bir bebekti. Şerife Bacı’nın bebeği, yani kızı. Mermiler ıslanmasın diye yorganını üzerine örtmüş, bir kenarına da otlarla bebeciğini sarmış, soğuktan korumak için. Ama kendini koruyamadığı için donarak şehit olmuştu. Görevinin başında. Öküzler de aç ve bitkin olduğu için daha ileri gidememişler.
Askerler arabayı iterek ve çekerek, zar zor fırka dairesinin önündeki kamusal alana kadar getirmişlerdi. Şerife Bacı’nın aziz naaşı bebesinin yanıbaşında arabadaydı. Olayı duyan komutan ve diğer askerler de koşup geldiler, saygı ve selam duruşu yapıldı, arkasından da fatiha okundu. Hep beraber…
Fırka kumandanı Osman Bey dudakları titreyerek şu cümleleri söyledi:
TÜRK KADINI DÜNYADA MİSLİ GÖRÜLMEMİŞ KAHRAMAN BİR ANADIR. ARKADAŞLAR! MİLLİ MÜCADELEYİ KAZANACAĞIMIZIN EN BÜYÜK DELİLİ, İŞTE ÖNÜMÜZDE YATAN BİRİ ŞEHİT, BİRİ DE DİRİ BU İKİ ŞEREFLİ VARLIĞIMIZ VE ONLARIN BENZERLERİDİR. RUHU ŞAD OLSUN!
Hüviyet tesbiti yapıldı. Şehidin alaca önlüğünden ve benli başörtüsünden dolayı Devrekani, Seydiler nahiyesinin Satı köyünden biri olduğu tesbit edildi.
Cenaze ve yavru köye gönderildi. Defin işleri yapıldı.
Nurettin Peker, İstiklal Savaşı isimli kitabında diyor ki:
“Seydiler Kasabası’nı sonradan ev ev gezerek bu hanımefendinin isminin Şerife olduğunu ve yavrusunun da halen yaşadığını isminin de Sıdıka olduğunu öğrendim.”
Şerife Bacı’nın Şu anda Kastamonu’nun Seydiler ilçesinde adına bir anıtı vardır...Bir caddede ismi vardır. Yine Kastamonu Hükümet Konağı önündeki parkta anıtı dikilmiştir.
Yavrusu Sıdıka ise 1970 li yıllara kadar yaşamış ve vefat etmiştir…
Sadece bir örnektir, Şerife Bacı ve Sıdıka… Ama gözyaşı dökmeden okunamayacak bir örnek.
Dün bu fedakarlıkları yapmıştır kadınlarımız. Gene bu gün en çok fedakarlığı onlardan beklemekteyiz. Ama maalesef en çok da onları ve haklarını ihmal etmekteyiz. Kıyafetinden dolayı horlamakta, okul kapılarından geri çevirmekteyiz.
Bu vefasızlık ve bu kabalıklar bize hiç yakışıyor mu?..
ekremsama
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.