- 837 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DALGINIM BEYEFENDİ
Ah çok affedersiniz, daldım galiba. Biliyor musunuz, çok dalgınım. Elimde değil, dalı dalıveriyorum. “Olur böyle ara sıra” demeyin, ben çok fazla dalıyorum. Ayılmışken bir bir anlatayım mı? Ne zaman dalacağım belli olmuyor da..
Her şey eve yorgun argın geldiğim bir akşam, karımın şu sözleriyle başladı:
- İş adamı değilsin, vergi kaçıramıyorsun. Korkaksın, ev sahibine “zam yapmıyorum lan!” diye kafa tutamıyorsun. Namuslusun, zimmetine para geçiremiyorsun. Peki sen ne biçim adamsın Sadullah?
Şaşırmıştım.
- Bütün gün eşek gibi çalışıyorum. Bir de sen tepeme biniyorsun. Vereceğin bir akıl varsa hemen söyle, dedim.
- Üst kattaki Kamil Efendi söyledi. Her yasanın bir boşluğu varmış. Eşek gibi çalışacağına bu boşlukları bul, diye yanıtladıktan sonra koynundan bir kağıt çıkardı.
İyice meraklanmıştım. Hemen alıp bir solukta okudum.
“Mide, bağırsak, dalak, karaciğer ve omurilikten sakat olduğundan bahisle ücretlerinin gelir vergisi kanununun 2454 sayılı kanunla değişikliğe uğratılan 31. maddede yazılı indirimden faydalandırılması talebi ile ilgili olarak…..hastanesi sağlık kurulunca düzenlenen…gün ve …sayılı raporu…çalışma gücünün yüzde 40’ını kaybettiğinin tespit edilerek 3. derece sakat sayılacağı…vs.”
Karım,
- Aman kaybolmasın. Kamil Efendiye geri vereceğim, diye atıldı.
Önce, bu rapordan bir şey anlamadım. Çünkü, hiçbir rahatsızlığım yoktu.
- Lafı uzatma, ne söyleyeceksen söyle, dedim karıma. O, zaten anlatacaktı.
- Şimdi ne yapıp yapıp böyle bir rapor alacaksın anladın mı? Bu raporu aldığında, sakatlığından dolayı maaşın biraz artarmış.
Böylece, zorunlu olarak rapor peşinde koşturmaya başladım. Raporu alan bilir, bir günlük iş olmadığını. Sonra bir o oda, bir bu o oda. Her kağıt bir miktar para. Karımın çenesinden kurtulmak için katlandım, bunlara.
Raporu alacağım gün sakal tıraş olmadım. Şöyle omuzlarımı düşürüp dudağıma da bir sigara yapıştırdım. Sakat raporu almaya, güle-oynaya gidilmezdi ya..
Nihayet raporu elime alacağım an geldi. Görevli memur, üzerinde adım yazılı zarftan raporumu çıkarıp, bir göz attıktan sonra:
- Gözünüz aydın, olumlu demez mi…
- Yoksa sağlam mıyım, diye soramadım. Memur devam etti:
- Bir çocuğunuz olacak..
Kendimi kaybetmişim. Gözlerimi acil serviste açtım. Karım, çocuklarım ve eş dost başucumdaydı. Her kafadan bir ses çıkarken, bir yanlışlık olabileceğini nasıl anlatacaktım? Karım bu laf kalabalığı içinde en çok şu soruyu soruyordu:
- Söyle Sadullah, kimden hamile kaldın? Söylemezsen ölümü gör!
Flaşlar patlarken, ben de hatıra fotoğrafı çekildiğini sandığımdan bir güzel poz veriyordum. Fotoğrafçılar da sorular yöneltmeye başlayınca, ertesi gün gazetelerde boy göstereceğimi anladım. İyice sinirlenmişim,
- Hamile babanızdır ulan! Defolun başımdan, diye bağırsam da adamlar sanki yapışkandı. Adamları hastane görevlileri bile dışarıya çıkartamadı.
İşte böyle başladı, dalgınlık belirtileri. Her önüme çıkana hamile olmadığımı anlatıyormuşum da haberim yok. Öyle ki, dalgınlığımdan rahatsız olanlar da oluyormuş. Ev sahibi bir gün yolumu kesip,
- Bey kardeşim, ayın onbeşi oldu. Hani ev kirası? Bu kadar dalgınlık biraz fazla yani, diyerek beni uyarmıştı.
O yine bir şey değil. Parti binalarına girip particilere,
- Programınızda hamile olmayan erkeklere sosyal güvence var mı? diye sormama ne dersiniz? Tabii sonra da,
- Ulan sende hiç milli şuur, milli ahlak yok mu? diyerek çevremi saranlarca komaya sokulmama herhalde bir şey diyemezsiniz.
Bu hastalığın kendiliğinden geçeceği yoktu. Bu nedenle gittiğim doktorda uzun bir tedavi gördüm. Takma dişlerimi takıp, ücretini ödediğimde, doktora evlenme teklifinde bulunmuşum. Doktor,
- Siz yanlış gelmişsiniz. Ben ruh doktoru değil, diş doktoruyum. Sizi kocama göndereyim, dedi.
Doktor haklıydı. Yanlış doktora gitmişim, dalgınlık işte..
Ruh doktoru eksik olmasın beni ilgiyle dinledi, sonra da,
- Aylığın az, evin kira, iş yerinde huzur yok, karın kürk, çocukların araba ister. Eee bundan daha doğal ne olabilir? Senin dalgınlığının kaynağında, ay sonu saplantısı yatıyor. Hamile olduğunu söyleyen halt etmiş emi. Boşuna ilaç tüketmeyiniz, dedi.
Dünya başıma yıkıldı ve daha çok dalmaya başladım. Doktordan başka kimse bana inanmamıştı. En başta karım, inanmadığı için ayrılmak istedi. Hakimin önünde bir inciler döktürdü ki sormayın..
- Sevişerek evlendiğimize bakmayın. Hani katlar, arabalar? Hepsi yalanmış. Gençliğim, güzelliğim gitti. Ayırın beni, şu hamile heriften, dedi.
Ayrılmışız..
Şimdi ne mi yapıyorum. Vallahi ben de bilmiyorum ne yaptığımı. Kapısında “Akıl Hastanesi” yazan bir yere getirdiler beni. Dalgınım ayrımında değilim işin. Burada bir sürü arkadaşım var. Onlara hamile olmadığımı anlatıyorum.
Sahi ben nasıl geldim buraya? Ne arıyorum burada? Allah Allah dalgınlığa bak. Bir türlü çıkartamıyorum. Ama ben hamile değilim ki, getirdiniz buraya..
(DÖNEM DERGİSİ- Aralık 1983)