- 2280 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Drakula - Nam-ı Diğer kazıklı Voyvoda (Vlad Tepes)
Dünyanın en ünlü şahsiyetlerindendir Drakula. Hakkında bir çok film çekilmiş, bir çok kitap yazılmıştır. Büyük küçük herkese korku saçmıştır. Fakat Drakula sanıldığı gibi bir hayal ürünü değil, gerçekten yaşamış bir karakterdir ve en önemlisi Osmanlının baş düşmanı ve belasıdır.
1441 yılında 2. Murat Eflakı (Wallachia, bugünkü Romanya toprakları) Osmanlı sınırları içerisine katar ve vergiye bağlar. Osmanlı Devleti zamanın voyvodası (Eflak Beyi) Vlad Drakula’yı halkını yönetmesi için tahtından indirmez ve tekrar Eflak halkının başına getirir, ama buna karşılık 3 oğlundan, büyük oğlu Mircea hariç, Vlad ve Radu’yu rehin olarak alır.
Drakul ismi “Ejderha” anlamına gelir. Vlad’ın bu isimle anılması, kendi halkı tarafından ona lakap olarak takılmasındandır, çünkü Vlad Ejderha Tarikatine mensuptur ve bu Tarikat 24 kişiden oluşmaktadır. Bu Tarikatın nihayi amacı kutsal haçı en büyük düşmanları olan türklere karşı müdafaa etmektir.
Drakul’un oğulları Vlad ve Radu 2. Murad’ın oğlu Mehmet (Fatih) ile aralarında bir veya iki yaş fark vardır. Bu iki rehine hiçbir şekilde bir esir muamelesi görmezler. Sanki bir müslüman türk evladları gibi görülür ve Mehmet ile medreselerde okuyup, dini ve bátini ilimlerden nasiplerini alırlar.
Bu üç çocuk beraber büyür ve Mehmet bilhassa Radu ile çok sıkı bir dostluk kurar.
1453 yılında Mehmet İstanbul’u feth eder ve Fatih ünvanını alır. 1456 yılında Vladın Babası ve ağabeyi Mircea öldürüldükten sonra Fatih, Eflak’ın başına arkdaşı Vlad’ı getirir ve Vlad Eflak’ın yeni voyvodası olur.
Vlad’ın eline şimdi büyük bir fırsat geçmiştir, çünkü Vlad babasının kendisini türklere rehin vermesini hazmedememiş ve türklere karşı büyük bir nefret ile büyümüştür. Artık bundan sonra hem Eflak halkını hemde müslümanları acı günler beklemektedir.
Vlad’ın içinde büyüyen milliyetçilik duygusu, Eflak’ın Osmanlıdan bağımsız olma hayali ve kendisinin bağımsız Wallachia kralı olma arzusu Eflak’ın karanlık günler geçireceğinin habercisidir.
Akıl almaz işkencelerle insanları öldüren, caniliği ve acımasızlığı onunda “Drakulea” lakabını almasını sağlar. Drakulea, Drakulun oğlu anlamına gelir ve eski romence “Şeytan ve Şeytanın oğlu” manasına gelir. Halk artık onu şeytan lakabıyla anar.
Vlad Drakul artık yavaş yavaş işkencelerine başlar. Mesela ülkesindeki yardıma muhtaç, fakir ve dilencileri ülkesi için bir yük ve sorun olarak gören Vlad bir gün onları yemeğe davet eder. Topluluğa “dertsiz, sorunsuz bir Dünya, kedersiz bir yaşam arzu etmezmisiniz” sorusuna hepsi “evet” cevabını verince salonu ateşe verir ve kimse kurtulamaz. Dehşet içerisinde kalan yardımcılarına verdiği yanıt ise şöyledir: “Ülkemde fakir insan istemiyorum. Fakirliğin önüne geçmek ve engellemek için fakirleri yok etmek gerekir”.
Bir gün Vlad’ın metresi hamile olduğunu söyler. Metresini bir ebeye kontrol ettirir ve hamile olmadığı anlaşılır. Bu yalanı metresinin acı ölümüne sebep olur. Vlad metresini kadınlık uzvundan göğüslerine kadar yardırır, çünkü Vlad meyvesinin nerede olduğunu görmek ve tüm Dünyaya göstermek ister.
Tertip ve düzene çok önem veren Vlad, en küçük hatada insanları diri diri kazığa oturtur. Cezalıyı çıplak bir şekilde yüz üstü yatırır. Bacakları ayrılır ve dört beş kişinin yardımıyla büyük bir kazık arka delikten sokulur ve havaya dogru kaldırılır. Kazığın ucu daha çok acı versin diye sivri yapılmaz. Eğer sivri yapılırsa kazık vücudu delip geçer ve mahkum hemen ölür. Ama sivri olmadığı için kazık vücudun ağırlığıyla yavaş yavaş, sinirleri sıkıştırarak ilerler ve akıl almaz acı verir. Böylelikle mahkum hemen ölmez. Hatta bazı mahkumların bir kaç gün sonra bile kazıkta hala canlı oldukları söylenir. Vladın en büyük zevki ise kazığa oturtulan kişilerin karşısına geçip yemek yemesidir. Bazı rivayetlere göre Vladın iktidarsız olduğu ve kazığa oturtulan kişilerden akan kanların onu tatmin ettiği söylenir ve bazende kanı içtiği rivayet edilir.
Vladın buna benzer birçok akıl almaz işkenceleri vardır. Mesela çingeneleri hiç sevmeyen Vlad, onları kazanda diri diri kaynatır ve çocuklarına onları yedirir. Yeni doğan çocukların annelerinin ğöğüslerini kestirir ve yerlerine bebeklerin kafalarını yerleştirir.
Bu zalimliklerden haber alan Fatih bunlara inanmak istemez ve bir elçi heyeti gönderir. Elçilerin Vladın huzuruna vardıklarında Vlad onlardan feslerini çıkarmalarını ister. Elçiler bizim kültürümüzde şapka çıkartma geleneği yoktur, biz kendi sultanımızın karşısında bile feslerimizi çıkarmayız deyip feslerini çıkarmayınca Vlad sinirlenir ve fesleri elçilerin başlarına çiviletir ve geri gönderir.
Bunu haber alan Fatih Vlada karşı sefer başlatır ve 100 000 kişilik bir orduyla Vladı yakalamak için yola koyulur. Tabi Vlad kısa sürede bundan haberdar olur ve kaçış yolları arar.
Osmanlı ordusu Eflaka vardıginda ormanlık alana yaklaşık bir kilometre kadar yaklaştıklarında burunlarına ağır bir koku gelir. Ormana doğru ilerlediklerinde karşılaştıkları manzaraya inanamazlar. Yirmi bin kazığa oturtulmuş insan, çoğu müslüman, bir ceset ormanı.
Fatih bu manzara karşısında dehşete kapılır ve bir an evvel Vladı yakalamak ister.
Vlad yardım için macar kralı Matthias Corvinus’a bir mektup yazar, mektuba bir muhasebe ekler ve ınanması için iki çuval dolusu kesilmiş kulak, burun ve kafa gönderir. Muhasebe şöyledir: Oblucitza’dan Novoselo’ya kadar, Tuna nehrinin denize aktığı yerde, 23 884 Türk ve Bulgar katlettik. Evlerinde yaktıklarımız hariç. Ve civar köylerde yaklaşık 20 000 kişi.
Vladı yakalamak çok güçtü. Saklanacağı yerleri çok iyi bilen Vlad türkleri adeta elinde oynatıyordu. Öyleki, birgün Vladın bir kalede gizlendiğini öğrenen Fatih, Vladın kardeşi Radu ile birlikte kaleyi basar. Karanlık bir yerde Vlad ve adamlarıyla karşılaşır, karanlık dar bir boşlukta kılıçlar çekilir. Ama göz gözü gömez pek. Bunu fırsat bilen Vlad bir Osmanlı kıyafetiyle aradan sıyrılır ve türk askerlerinin arasından kimseye birşey sezdirmeden sıyrılıp kaçar, çünkü Vlad çok iyi osmanlıca bilir ve çoğu asker onu tanımadığı için kimse şüphelenmez.
Bütün baskınlar sonuçsuz kalır ve Vlad yakalanamaz. Ama Vlad Tepes (Tepes’in manası kazığa oturtan demek ve halk tarafından böyle anılmaya başlamıştır) işkencelerine devam etmektedir.
Bir gün Vladın hizmetcisi onun bu zalimliklerine dayanamaz ve Vlad çalışma odasında iken arkadan yaklaşıp voyvodanın kellesini uçurur. Türkler arasında kazıklı Voyvoda diye anılan Vlad’ın kellesi Fatih’e yollanır ve kellesi bir kaç gün şehirde dolaştırılır. Kazıklı voyvodanın kellesi Topkapı yakınlarına gömülürken, başsız vücudu Romanya’da gömülür. Vlad Romanyada kimi halk tarafından Şeytan, kimi tarafından milliyetci ve özgürlük savaşcısı bir kahraman olarak anılır.
Ama aslında o şeytandan daha zalim, daha gaddar, daha canidir.
Internette dolaşan ve belgelenemeyen bilgilere göre Voyvoda rehin alındıktan sonra Emet’in Eğrigöz Kalesinde hapsedildiği ve hatta burada öldüğü öne sürülüyor.
İlk baskısı 1980 yılında yayınlanan “Dracula – Das Leben des Fürsten Vlad Tepes” (Hükümdar Vlad Tepesin Hayatı) adlı kitabın yazarı alman Ralf-Peter Maertin, Eğrigöz’e yer vermesede, 40. sayfasında 1450 yılın Avrupaını gösteresen bir haritasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Emet’e de yer vermiş.
Romanyalı yazar Marius Oniceanu 1985 yılında yazdığı Dracula isimli tarihi romanında, Voyvodanın aylarca Eğrigöz kalesinde hapsedildiğini yazıyor.
Yine bir tarihi roman olan ve 1997 yılında danimarkalı yazar Hanna Lützen tarafından kaleme alınan “Kont Draculanın Gerçek Hikayesi” adlı eserinde de, Voyvodanın kendi diliyle, “Bizim oralara benzeyen anadolu dağlarında Eğrigöz kalesine” hapsedildiğini anlatıyor.
Bu kitaplara göre anlaşılıyorki, Sultan Murad Vladı Kütahya - Emet kalesinde bir kaç ay hapis tutmuş.
Saygılarımla
Mehmet Kemal Akbaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.