- 564 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN ? - 9
Annesinin gidişinden sonra hiç ağlamadı . Babası ve ağabeyi eve geldiğinde onlara sadece “ Yanına birkaç eşyasını alarak gitti annem.” Dedi.Küçük yüreğiyle, kırılan gururunu kurtarmak istemiş olmalıydı. Babası epey bir aradı annesini ama bulamadı. Aylar sonra da annesinin boşanma davası için göndermiş olduğu tebligat gelmiş ve bir celsede boşanma gerçekleşmişti. Hayatında annesi yoktu. Babası ise bir müddet dayandı tek başına bu duruma. Bu şekilde, devam edemeyeceğini anlayınca, uygun bulduğu bir hanımla evlenerek yeni bir hayata merhaba dedi.
Hiç sevememişti yeni annesini. O da çocukları sevmemiş fakat kocasına şirin görünmek için yüzündeki riyakâr gülümseme ile rolünü tam olarak sergilemeye çalışıyordu. Çok zor günler geçirdi Tarık. Babası ile üvey annesinin huzursuz olmamaları için gördüğü şiddeti bile anlatmıyordu. İki kardeş, bu zamanlarda birbirlerini teselli ediyorlardı. Bu durum, güçlenip, üvey annesine “ Dur artık” Diyeceği ergenlik dönemine kadar devam etti. Üvey anne, korkmaya başlamıştı ondan. Köşesine sinerek, üvey çocuklarına eskisi kadar baskıcı tavırlar sergilemiyordu.
Bunu yapacak durumda da değildi zaten. Küçük bir bebeği vardı. Anneliğin ne demek olduğunu anlamış ve onun üzerine titrer olmuştu. Bebeğin adını Gülay koydu. Bir süre sonra da üvey çocuklarına, geçmişte yaptığı eziyetleri affetmek istercesine yakınlaştı onlara. Ağabeyinin üniversiteyi kazanması nedeniyle evde kız kardeşi ve Tarık kaldı. Kardeşini çok seviyordu. Onun ihtiyaçlarını karşılıyordu. Biraz daha yaklaştırdı bu durum onları. Barış sağlanmıştı en sonunda.
Üniversiteyi kazandı. Okulunu bitirdikten sonra tekrar eve döndü. İş arıyor fakat bir türlü bulamıyordu. Her gün iş ilanlarını takip ediyordu. En sonunda ümidini yitirdi. Babasından yardım istedi.Babasının yardımıyla küçük bir emlakçi dükkânı tutarak, hem emlakçilik hem de oto alım satımı yapmaya başladı.
Elindeki dosyaları incelemişti. Yenilerini incelemek için telefona sarıldı. Sonra vazgeçti Nihal. Geldiğinden bugüne kadar odasında hapsolmuş bir vaziyetteydi. Çantasını aldı ve hava almak için dışarıya çıkmaya karar verdi. Odasından çıktı ve asansöre bindi.
Bankadan çıktı ve caddeyi geçti. Ara sokakları gezdi bir müddet. Bu değişiklik iyi gelmişti ona. Tam karşıda bulunan bir Cafe dikkatini çekti. “ Buraya gel, bir kahvemi iç “ Der gibi bakıyordu ona. Şark usulü döşenmiş salona girdi. Sedirler ile oluşturulmuş olan boş bir köşeye geçti ve oturdu.
Yanına gelen garsona siparişini verdikten sonra camdan sokağı izlemeye başladı. Kahvesini bitirdikten sonra oradan ayrılarak, bankaya dönmek üzere yola çıktı.
Bankadan içeriye girdi. İçeride, her zamankinden farklı bir durum vardı. Güvenlik görevlileri, bağıran çağıran bir adamı tutmuş ve sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Onları dinlemiyor, durmadan bağırıyordu.
“ Beni mahvettiniz. Davacıyım sizden. Beni kim kurtaracak. Bittim ben tamam mı ? Bittim. Benim, ölüm fermanımı imzaladınız siz. Hepinizden davacıyım. İnsanlara güvenmek, yardım etmek suç mu? Ben, zor durumda olan bir arkadaşıma acımıştım. Benden yardım istemişti. Kredi kartının limitini yükseltmek için benim kefilliğimi istedi. İçimde şüphe olduğu halde imzaladım o evrağı. Yardım etmek, iyi niyet taşımak suç mu? Evet! ben suçluyum. Biliyorum. Kimseye güvenmemem lazımdı. Ama yapamadım. Acıdım. Şimdi acınacak hale geldim. Peki! Siz hiç mi suçlu değilsiniz. Her müşterinizin nakit akışı var. Madem ödeyemiyor borçlarını, neden iptal etmiyorsunuz elindeki kredi kartını. İşinize geliyor tabii değil mi ? Nasılsa icra yoluyla alırız alacağımızı. Kefil de sağlam. Borçludan alamasak, kefilden alırız diyorsunuz. Benim onurum ne olacak. Ben, aldığım kadarıyla yetinen biriyim.
Oh ne ala memleket. Ye, iç,gez,toz,zıkkımlan. Senin borcunu da ben ödeyeyim. Kardeşim, ben ödeyemeyeceğim diye ayakkabı bile almıyorum ayağıma. Aha bak ! Üç yıldır giyiyorum bu ayakkabıları. Üzerimdeki takım elbise beş yıllık. Gömleklerimin yakaları eskiyince de hanım ters yüz ediyor. Neden ? Ele güne rezil olmayayım diye. Ben, memurum. Benim bir şerefim var. Onu kimselere ezdirmemek için uğraşıyorum. İşinize geliyor. Elinizdeki kredi kartları ile dolaşıyorsunuz her yerde. Çiklet dağıtır gibi dağıtıyorsunuz. Hak eden de alıyor, hak etmeyen de. Oh yanına da keriz birer kefil buldunuz mu ? Tamam işte. Oyun tamamlandı. Siz paralarınızın üstüne para koyun. Harcamadığım bir parayı da ben ödeyeyim.Ben, karıma ne diyeceğim. Çoluğuma, çocuğuma şimdi nasıl harçlık vereceğim. Ölmek istiyorum. Bırakın beni. Ev kira, çocuğumun biri üniversitede okuyor. Öbürü ilköğretimde okuyor. Hanım çalışmıyor. Ben, her ay kırk takla atıyorum. Hesabı tutturmak için. Bazen öğlen yemeği bile yemiyorum. Siz benim ölüm fermanını imzalattınız.”
Yanında onu sakinleştirmeye çalışan güvenlik görevlisine ait olan silahı el çabukluğu ile aldı ve şakağına dayadı. Herkes şaşkınlık içinde ona bakıyordu. Kimse sesini dahi çıkarmıyor, boş gözlerle bakmakla yetiniyordu. Silahını aldığı güvenlik görevlisi, elindeki silahı almak için teşebbüste bulunacağı sırada,
“ Yaklaşma güzel kardeşim. Senin hiçbir suçun yok. Sen, emir kulusun. Arada sen gitme. Ben, sona geldim. Benim gibi kaç kişinin kim bilir canı yandı. Düzelsin artık bu durum.”
Bu manzara karşısında korku ve üzüntüden nefessiz kalmıştı Nihal.Bir şeyler yapmak istiyor fakat ne yapacağını kestiremiyordu. Yavaşça yanlarına yaklaştı. O’na dur yapma dese, ters tepki yapacak ve belki de ateşleyecekti elindeki silahı. Sonra diğer güvenlikçinin silahını aldı çevik bir hareketle. Sonra o da kafasına dayadı. Tıpkı karşısındaki adam gibi. Güvenlik görevlisi onu tanımış ve şaşkınlıkla bakakalmıştı. Hafifçe gülümseyince, güvenlik görevlisi durdu.
“ Ben de şikayetçiyim sizden. Beyefendi, sizi destekliyorum. Mahvettiler hepimizi. Ben, nişanlıyım. İki ay sonra da evleneceğim. Beni de mahvettiler. Haydi! Tetiğe beraber basalım. Bu da herkese ders olsun. “
Adam, karşısında kendisi gibi silahı şakağına dayayan Nihal’ i görünce şaşırmış ve ne yapacağını kestirememiş bir halde bakıyordu. Ağzı açık kalmıştı neredeyse. O halinden faydalanan güvenlik görevlisi de elinden silahı aldı ustalıkla.
Onları izleyen bankada bulunan müşteriler ve banka görevlileri sevinç çığlıkları atmaya başladılar. Etkisiz hale gelen adam ise o ana kadar tuttuğu hıçkırıkları serbest bıraktı ve ağlamaya başladı.
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
Kredi kartları ve geldiğimiz durum. Hangimizin yok ki bu lanet kredi kartı borcu. Ama yapılacak bir şey yok galiba. Aldığımız bir kaç kuruş maaş ile ne çocuklarımızı okutabiliyor ne kendimiz yaşayabiliyoruz insan gibi.
Bu soruna bir çere bulunmalı ama nasıl bir çere onu da bilmiyorum aslında sevgili dost.
Bekliyorum sonucunu. Sevgiler yüreğinize
Türkiye'mden insan manzaraları. Ve kanayan yaramız kredi kartları. Başlar da bir tüketim çılgınlığıydı başladı. Sonra borç boyumuzu aşınca tıkanıp kaldık. Şu an ise memurun ve işçinin aldığı maaş neye yetsin; mecburi başvuru kaynağı. Hem eskisi gibi laf olsun diye de değil harcamalar evin mecburi ihtiyaçları.
Bize ne olacak veya neler oluyor bize dedirten bir yazı.
Aferim Nihal akıllı kızmış :)
Sevgilerimle....
Kredi kartları,vatandaşın kanını son damlasına kadaremmek için yapılmış bir tuzak bence...
Kredi kartları mağdurlarından bir kaç kişinin intahar olayına şahit oldum çevremde...
Sen sen ol kimseye kefil olma.Yoksa yanarsın valla...
Bu bölüm de harikaydı...
Yazar,yazarlığını iyice hissettirmeye başladı...
saygılarımla efendim...